Dominik

581 72 17
                                    

Valerie kesinlikle sessiz bir yol arkadaşı değildi.

Öte yandan Dominik yıllardır sessiz bir hayat sürüyordu. Bu kızın bitmek bilmez konuşmaları onu iki gündür yolda olmaktan daha fazla yormuştu. Ama ses etmeden kızın anlattığı hikayeleri dinledi. Valerie ona çoğunlukla Matana'dan bahsetti. Aslında -artık- Dominik onun geçmişini de öğrenmek istiyordu. Bu bir günlük yolculuktan farklı bir şeye dönmüştü. Bu kızı saraya götürecekse aklında neyin olduğunu öğrenmeliydi.

Yine de bunu doğrudan sormak doğru olmazdı. Kendisi de böyle bir davranıştan hoşlanmazdı.

Valerie her ne kadar hiç yorulmuyormuş gibi gözükse de birkaç saat sonra sessizliğe büründü. Dominik bu durumdan memnundu ama eğer bekçilerin elçisi yolda hastalanırsa günlerdir düzeltmeye çalıştıkları ilişkileri pek de iyiye gidemezdi. Bu yüzden o her ne kadar yorulduğunu inkâr etse de Dominik mola vermelerinde ısrar etti. Matana ile Marmares arasındaki yol Matana'nın girişindeki tepe hariç tamamen bir düzlükten oluşuyordu. Bir ağacın altına oturup çantalarındaki yemeklere gömüldüler.

"Bacaklarım ağrıyor," diye homurdandı Valerie. Bir yandan da yemeğini yiyordu. Eskiden soylu sayılabilecek biri olsa da Matana'da geçirdiği hayat onu Marmares'in örf adetlerinden uzaklaştırmıştı. Dominik onun bir kez daha bir sokak çocuğuna benzediğini düşündü. "Ata binmeyi çok severdim aslında. Eskiden babamla sık sık yolculuğa çıkardık. Altı yıldır sadece bir kez ata binme şansım oldu. Tabii ki sadece Matana'nın içinde dolanabildim."

"Demek bir tür göçebeydin."

Valerie ekmeğinden büyük bir ısırık aldığı için konuşmadan önce bekledi. "Tam olarak öyle söylenemez. Marmares'te bir evimiz vardı, epey de güzeldi hem de. Ama babam Marmares'i sevmiyordu. Büyünün havada uçuştuğu bir ülkede bir bekçinin yapacağı sonsuz iş vardır. Babam da daha çok gezebilmek için köyleri denetlemeye karar verdi."

Karpem gücünün zirvesindeyken dünyanın her yerinde toprakları vardı. Ama artık sınırları Kar Denizi ile Uzun Dağlar arasındaki, ilk kurulduğu zamankine dönmüştü.

"Ya sen?" diye sordu Valerie. Dominik daha ekmeğinden bir lokma almışken o yemeğini bitirmişti. "Senin hayatın nasıldı?"

Dominik hayatını hep üç parçaya ayırırdı: Anne babası ölmeden önceki hayatı, sarayda geçen hayatı ve Meklismus'tan sonraki hayatı. Ona hangi zamanı ne şekilde anlatması gerektiğini bilmiyordu. Uzun zamandır kimseye yaşamını anlatma gereği de duymamıştı. Bir insan hayatını nasıl anlatırdı?

Bir an ne diyeceğini bilemedi. Kızın gözlerindeki meraklı bakışı görünce elini saçlarına götürdü. "Geçmişimden bahsetmekten hoşlanmıyorum."

Valerie kaşlarını çattı. "O zaman neden bana geçmişimi sordun? Eğer ben sana geçmişimden bahsettiysem sen de bana bahsetmelisin. Bundan sonra sık sık görüşeceğiz. En azından birbirimizi tanısak fena mı olur?"

"Dün tanıştık zaten. Üstelik sık sık görüşeceğimizi sanmıyorum."

Nereden geldiğini bilmediği bir taş parçası Dominik'in bacağına çarptı. "Ah!"

"Sen ona tanışma mı diyorsun, Son Bekçi Bozuntusu? Bir insanın adını biliyorsun diye o insanı tanımış olmazsın. Bir insanı tanıman için hikayesini bilmen gerekir."

Dominik'in aklından yüzlerce düşünce geçti. Ama hiçbirini cümleye dökebilecek gücü kendinde bulamadı. "O zaman... seninle tanışmak istemiyorum."

Valerie'nin az önceki öfkesi yerini şaşkınlığa bıraktı. Yeşil gözleri fal taşı gibi açılırken bir an ne diyeceğini bilemedi. Dominik bunu kötü bir niyetle söylememişti, sadece kızın başkente gelmek için neden bu kadar istekli olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now