Dominik

265 47 6
                                    

Kütüphaneye döndüğünde güneş yükselmeye başlamıştı. Anahtarı taş kapının deliğine soktuğunda kapı gıcırdayarak açıldı. Pelerinini çıkarıp askıdaki bir yeleği üzerine geçirdi. Genelde bu kadar erkenden uyanmaz, uyansa da aşağı inip terasta vakit geçirmezdi.

Ağır adımlarla terasa gidip bir sandalye çekti. Yüzünü camlara çevirip camlardaki şekillere ve arkasındaki yeşilliğe baktı. Böyle sessiz saatlerde kendini gerçekten sıradan biri hissediyordu.

Sırtını sandalyeye dayayıp ayaklarını diğer sandalyeye uzattı. Kollarını birbirine dolayıp güneşin iyice yükselmesini izledi.

Göz kapakları ağırlaşırken güneş bedenini ısıttı ve uykuya daldı.

Ama uykusu uzun sürmedi. Birinin üzerine eğildiğini hissedince ince bir bileği yakaladı. Gözlerini açtığında karşısında az önce seyrettiği yeşilliklerle aynı renkte bir çift gözle karşılaştı.

"Uyandırdım seni." Valerie'nin yüzünde biraz mahcup bir gülümseme belirdi. "Eh, burada da uyunmaz ama."

Dominik yattığı yerden doğrulurken omuzlarının tutulduğunu hissetti. "Muhtemelen evet."

"Bu saatte uyanık olmazdın." Valerie masanın kenarına dayanıp onu seyretti. Dominik hala ona ne demedi gerektiğine karar verememişken bir de uyku sersemi hiç konuşmak istemedi. Ama huysuzluk yapıp onu dikkatini çekmeyi de göze alamadı.

"Uyku tutmadı." dedi eliyle birbirine girmiş saçlarını düzeltirken. "Sen ne yapıyorsun?"

Valerie omuz silkerken eliyle odasını gösterdi. "Kitap okuyordum. Saatin kaç olduğunu fark etmemişim."

"Güneşin doğduğunu da mı fark etmedin?" Okuduğu kitabın hangisi olduğunu düşününce aralarına bir şehir mesafesi girmiş gibi hissetti. Yine de bir yanı onun bu haline neredeyse gülümseyecekti.

Valerie onun yerine güldü. "Benimle gurur duyuyor olmalısın. Adeta bir Dominik Dormen oldum! Gece gündüz kitap okuyorum ve saatin bile farkında değilim!"

Dominik hareketsizce durdu ve onu bildiği her şeyden ayrı görmeye çalıştı. Gördüklerinden, öğrendiklerinden, yalanların uzakta.

Kimse göründüğü gibi ya iyi ya da kötü değil.

Yusar'la konuştuğu günden beri aklını kurcalayan bir soruydu bu. Onun genel olarak insanlara ya da birinin ona eşlik etmesine ihtiyacı yoktu. Valerie ile içindeki bir eksikliği doldurmak için vakit geçirmiyordu. Evet, Valerie'den çok şey öğrenmişti. Ama bu ona ihtiyacı olduğu anlamına gelmiyordu.

Şimdiye kadar onlarca insan kaybetmişti. Bir insanı hayatından çıkarıp atmak onun için zor değildi. Hele de Valerie gibi iyi bir yalancıyı.

Hepimizin içinde bir canavarla bir aziz var.

Dominik neden ona bağırıp çağırmıyor, hesap sormuyordu? Ya da neden şimdi gidip saraydaki arkadaşlarına bu durumdan bahsetmiyordu?

Henüz ortada bir kanıtı yoktu. Valerie'nin bir şeyler çevirdiğini biliyor ama tam olarak amacının ne olduğunu bilmiyordu. Konuşmaya başlamadan önce neyi niçin yaptığını öğrenmeliydi.

Yine de bir yanı onun bu sakinliğini sorguluyordu. Valerie'ye baktığında bir canavar gördüğü için mi bu kadar sakindi? Onun içindeki canavar adımlarını bu kadar sessizce attığı için mi o da böylesine sessiz bir canavara dönüşmüştü?

Yoksa ona baktığında hala o resmini çizmek istediği kızı gördüğü için mi öfkelenmiyordu?

"Bana hep böyle bakıyorsun." Valerie'nin sesi onu düşüncelerinden çekip gerçek dünyaya getirdi. "Sanki ben seyrederek okuduğun bir kitapmışım, gözlerinle sayfalarımı çeviriyormuşsun gibi."

Gözlerinin kısıldığını hissetti. "Şüphesiz okuması zor bir kitap olurdun."

"Ama eğlenceli de olurdum!" Valerie kollarını birbirine doladı. Yavaşça iç çekerken camlara ve arkasındaki yeşilliğe baktı. "Bana ne sormak istiyorsan sorabilirsin. Cevaplarım."

Hayır, cevaplamazsın.

Ona doğrudan bir cevap vermeyeceğini biliyordu. Ama Valerie ona bu şansı vererek bile aptalca bir hamle yapmıştı. Dominik şimdi, tam şu anda, Emer'le yaptığı konuşmayı sorsa her şey biterdi. Bütün oyunu son bulurdu.

Bu yüzden Dominik de ona bir şans verdi. Dünyasını aydınlatan o küçük kızın, içindeki canavarı yenmesi için son bir şans.

"Peki o zaman." Öne doğru eğilip onun yeşil gözlerinin içine baktı. "Hangi kitabı okuyorsun, Valerie?"

Valerie'nin gözleri bir anlığına titredi. Dominik onun gözlerinden geçen tereddüttü gördü. Hadi Valerie. Hep oynadığın gibi oyna benimle.

Ya da oynama. Benimle daha fazla oynama. Lütfen.

"Kahinlerle ilgili bir kitap." Bir eliyle bacağını ovaladı. "Kahinleri anlatıyor. Neler yaptıklarını."

"Demek öyle." Yasaklı bir kahinlik kitabı okuyordu. Kahinlerle ilgili yasaklı tek bir kitap vardı. "Peki kahinler neler yapabiliyorlar?"

Valerie cevap verirken yüzünde masum, dürüst bir gülümseme vardı. "Dünyayı değiştiriyorlar."

Ellerini kucağında kavuştururken başını salladı. Belki daha sık erken kalkmalı, gecenin sakladıklarından çok günün doğurduğu gerçekleri görmeliydi.

"Ben gidip uyuyayım." Valerie oturduğu yerden kalkıp kollarını geceliğinin üzerine sardı. "Sen de uyu. Bu gözlerle gerçek bir hayalete benziyorsun."

Dominik yine başını salladı. Valerie arkasını dönüp odasına giderken Dominik başını kaldırıp ona seslendi.

"Efendim?"

"Sana çok daha zor sorular sorabilirdim." Neden bu riski aldın?

Valerie durdu ve yorgun gözlerle gülümsedi. Ya hiçbir şeyin farkında değildi ya da Dominik'in her şeyi bildiğini biliyordu.

"Biliyorum," dedi yavaşça. "Sadece söylemek istedim. Ne bilmek istiyorsan bilmeni istedim."

Dominik tekrardan başını salladı. Valerie için uzun sayılabilecek bir sürenin sonunda gözlerini kısacak bir gülümsemeyle yerinden kalktı.

"İyi uykular, Valerie." Yeleğine sarılırken merdivenlere doğru yürüdü. Valerie küçülmüş gözleriyle hafifçe gülümsedi.

"İyi uykular, Dom." 

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now