Dominik

364 60 22
                                    

Pares köyüne varana dek yollarına kimse çıkmadı. Dominik Marmares'in dışının bu kadar sessiz olacağını düşünmemişti. Marmares'in Karpem'deki en büyük şehir olduğu herkes tarafından biliniyordu ama kimse başka şehirlerin terk edildiğini söylememişti.

Hayallerinde başkentin dışındaki dünya ona özgürlüğü vaat ederdi. Bir kez başkentten ayrılırsa bir daha asla son bekçi olmayacaktı. Gittiği yerde insanlar ona sadece Dominik diye seslenecekti. Kimse onun anne babasını tanımayacaktı. Belki o zaman kendini anlatırken daha mutlu, yeni birilerini tanımaya daha hevesli olacaktı.

"Burası." dedi Valerie, önlerinde tek tük evlerin ışıkları belirdiğinde. Gecenin karanlığında evlerin sayısı anlayamasa da Dominik burayı Matana'ya benzetti. Pares hakkında hiçbir şey bilmiyordu ama Marmares'e en yakın yerleşkenin daha büyük olacağını ummuştu. Buranın Matana'dan da küçük olması onu hayrete düşürdü.

Köye yaklaştıkça birilerini göreceklerini düşünmüştü ama önlerine hiç kimse çıkmadı.

Arkalarından da kimse gelmemişti.

"Burası küçük bir yer ama Marmares'e yakın olduğu için sık sık gelen giden olurdu." Tabii, bunlar altı sene öncesiydi. Ama Dominik ona zaten muhtemelen farkında olduğu bir şeyi söylemek istemedi. Pares, onları yol boyunca takip eden ağaçların arasındaki bir düzlüğe kurulmuştu. Köyün onlara bakan tarafına, neredeyse Marmares'teki aratmayan surlar çekilmişti. Surların arasındaki kapının önünde ikişer lamba yanıyordu.

"Sur yapıyorlar ama kapıları açık mı?"

Dominik dönüp Valerie'ye sessiz olmasını işaret etti. Ağır adımlarla kapıya doğru ilerlerken havadaki sessizlik onu git gide korkutmaya başladı. Bu sessizlikte birisi onların nefes alışverişini bile duyabilirdi.

Bir an aklından gerisin geri başkente dönmek geçti. Saray şehirdeki en güvenli yerdi ve altındaki yeraltı zindanlarından yüzyıllardır en azılı büyücüler bile kaçamamıştı.

En azından hayatta olurduk. Valerie'ye konforlu bir yaşam sözü vermemişti. Hayatta kalma sözünü zindandayken de tutabilirdi.

Düşünceleri yerdeki gölgelerle bölündü. Yerde bir şeyler vardı.

"Bu... bir şey mi?"

Valerie elini ağzına götürürken Dominik duvarların arkasındaki cesetlere baktı. Ona arkada kalmasını işaret ettikten sonra aynı yavaş adımlarla cesetlere doğru yaklaştı.

Duvarın arkasında canlı biri yoktu. Meklismus'tan sonra günlerce yataktan kalkamadığı için şehrin cesetlere boğulu halini görmemişti. Hayatında ilk defa bu kadar çok cesetle karşılaşıyordu ama yine bedeni anlam veremediği bir şekilde sakindi. Bu sakinliğine şaşırırken önünde duran cesedin alnındaki işareti fark etti.

Ve korkuyu iliklerine kadar hissetti.

Hayır, dedi kendi kendine. Saçmalıyorsun. O sadece korkunun ne olduğunu bilmeyen bir çocuktu. Bir şehir efsanenin onu korkutmasına izin veremezdi.

Sonuçta o da bir şehir efsanesiydi.

Bedenlerinde hiçbir kesik yok, demişti Mirza. Sadece iki kaşının üstünde kanı gözlerine akmış bir yanık.

Dağlanmış bir m harfi.

Başını kaldırıp Valerie'ye baktı. Elleri hala ağzını kapatıyordu. Dominik dudaklarını oynatarak tek bir harfi fısıldarken aynı harfi parmağıyla boşluğa çizdi.

Valerie'nin gözleri kocaman oldu. Ağzı açıldı ama ağzından tek bir kelime çıkmadı. O da herkes gibi Masların Karpem'e geldiğini biliyordu. Ama bu kadar hızlı ilerlediğini bilmiyordu. Mirza onlara bile yalan söylemişti.

Ya da o da Masların bu kadar hızlı ilerlediğini bilmiyordu.

Belki de insanların dilinde dolanan gerçeklerdi. Gökyüzünde beliren kızıllık büyünün habercisi değildi.

Ölümün habercisiydi.

Dominik Valerie'nin onun ne demek istediğini anladığını düşünmüştü. Fakat kızın hareketsizce ona değil de arkasına baktığını fark ettiğinde sözlerinin hiçbirinin anlaşılmadığını anladı.

Başını yavaşça çevirip Valerie'nin baktığı yere baktı. Karşısındaki adamın gözlerine bakabilmesi için başını epey havaya kaldırması gerekti. O kadar büyüktü ki Dominik ona bakarken arkasında kalan gökyüzünü göremiyordu.

Maslara dair çok fazla hikâye dinlemişti. Karpem'deki her çocuk, uyumazlarsa Maslar tarafından kovalanacağını dinleyerek büyümüştü.

Defalarca dinlediği o insan dışı betimlemeleri düşündü. Hiçbir sıradan insan, bir Mas görüp hayatta kalmamıştı.

İşte bu yüzden Dominik karşısındaki adamın yüzüne iyice baktı. Saçları tamamen kesilmiş, gözlerinin üstüne bir kırmızı bir bant yerleştirilmişti. Bedeninin yarısı çıplaktı. Adam hemen önünde duruyordu ama Valerie ona bakmasaydı Dominik onun varlığını asla hissedemezdi.

En azından bir gün resmini çizebilirim. Eğer bunu isteyecek kadar aptal olursam.

Valerie'yle ikisini hayatta tutmaya çalışırken bir kere bile vazgeçmeyi düşünmemişti. Evet, bu da ihtimaller arasındaydı ama onun yapmayı düşündüğü ihtimaller arasında değildi. Hırslı biri değildi ama hayatta kalmak için devam etmekten başka çaresi de olmamıştı. Ama şimdi karşısında ölümün ta kendisi dururken Dominik karşı koymamanın vazgeçmek olduğunu anlıyordu.

Adam elini kaldırıp onu boğazından tutarak havaya kaldırdı. Arkasında duran Valerie'nin çığlık attığını duydu. Ona kaçmasını söylemek istedi ama adam boğazını öyle sıkı tutuyordu ki ağzından tek bir nefes bile çıkmadı. Bir eliyle adamın nasırlı elini tutarken gözünü kapatmak ve acıyı görmezden gelmek istedi. Ama her ne kadar kabul etmek istemese de bazı acılar görmezden gelinmeyecek kadar güçlüydü.

Anne. Baba.

Neden gözünden bir damla yaşın düştüğünü bilmiyordu. Sonunda gerçekten güvenebileceği tek insanlara kavuşacaktı. Gözünün önünde hep rüyasında gördüğü evi canlandı.

Li Dom.

Eski yatağında uyuyor, annesi de ona büyüyle ilgili hikayeleri anlatıyordu. Gözlerini kapatıp adamın elini bıraktı. Evini çok özlemişti.

Ölmenin nasıl bir his olduğunu bilmiyordu ama rahatlatıcı olduğunu düşündü. Artık boynunun ağrımadığına sevinirken sırtının bir yere çarptığını hissetti.

Ölümün bir yere çarpmak olduğunu düşünmemişti.

Elleri toprak zemine değince öksürmeye başladı. Tekrardan nefes almaya başladığında gözlerini açtı ve karşısında hareketsizce duran Mas'a baktı. Bedeninde hiçbir yara izi yoktu ama alnında, yerde yatan diğer cesetler gibi bir M harfi vardı.

Ölmemişti.

Yere devrilen Mas'ın yerini pelerinli biri aldı. Dominik Valerie'ye uzanmak için elini kaldırdı ama gücü yetmedi. Pelerinin sahibi başlığını indirirken aynı ifadesiz gözlerle karşılaşmaktan korktu. Ama rüzgar adamın saçlarını savururken Dominik'in burnuna tanıdık bir koku geldi.

Taze nane kokusu.

Adam yüzünü ona çevirince Dominik bir zamanlar en çok sevdiği kişiyi gördü. Arkasındaki gökyüzünü utandıracak kadar mavi gözler ona yaklaştı.

"Merhaba, Dom."

Markus Marmares'in sesi boğuktu.

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now