Dominik

250 41 9
                                    

Aks siyah pelerinin başlığını geçirince kapalı havada gözleri gri rengine döndü. Yürürken dönüp ona bir kez bile bakmadı.

Herhalde şimdiye kadar daha iyi bir eşlikçisi olmamıştı. Aks ona hiç bakmadığı gibi ağzını da bıçak açmıyordu.

Taşlara basmamaya çalışarak Aks'ı olabildiğince yakından takip etti. Boyu ondan en az bir karış uzundu ve adımları o kadar büyüktü ki Dominik kendini tekrardan Markus'un arkasından yürüyen küçük çocuk gibi hissetti.

Bu sefer eskiden bir ev olabilecek, ince uzun kapılı bir binanın önünde durdular. Aks cebinden anahtarı çıkarırken belindeki kılıç gözüktü. Kılıcın üstünde de küçük bir hançer vardı.

Belki Emer'den Aks'ın ona kılıç kullanmayı öğretmesini isterdi.

Eğer şehre dönebilirlerse tabii.

"Gel."

Aks kapıyı açtığında onun geçmesi için kenara çekildi. Belli ki o da Dominik gibi insanlara dokunmaktan pek hazzetmiyordu.

Gerçi Valerie'ye dokunurken hiç de rahatsız gözükmüyordu. Valerie'yle birbirlerini nereden tanıyorlardı? Yoksa Valerie'nin bahsetmek istediği kişi o muydu? Valerie'ye vakitleri olmadığı için konuşamayacaklarını söylemişti. Ama aslında bir yanı daha fazlasını duymak istemiyordu.

Yorulmuştu. Şimdi Valerie'den uzakta, koşması gerekmiyorken bu yorgunluğu iliklerine kadar hissetti.

Aks evin girişindeki çantayı ona uzattı. Sonra gözleri onun kirlenmiş beyaz çoraplarına gitti.

İtiraf etmeliydi, ayağına batacak şeylerden ne kadar kaçınırsa kaçınsın ayağındaki yaralar acıyordu.

Belki de sorun ondaydı. Aks pelerinini arkaya holde kayboldu. Geri geldiğinde elinde kahverengi deri bir çift ayakkabı vardı. "Sana büyük gelebilir ama şimdilik işini görür."

Dominik ona hayli büyük gelen ayakkabıları giyerken ıslak çorapları ayaklarını kaşındırdı.

"Çoraplarını çıkar," dedi Aks. "Yoksa ayakların iyice yara olur."

Dominik bunu gerçekten düşünememişti ama çoraplarını çıkarma fikri de hoşuna gitmedi. Ayağındaki yaralar elindeki yaralardan daha belirgindi ve bu her şeyi bilen askerin onun yaralarını görmesini istemiyordu.

Yine de mantıklı olan buydu. Sessizce ıslak çoraplarını çıkarınca ayaklarının soğukluğu ellerini üşüttü. Şimdi Garrek yanında olsaydı onu bir ton azarlardı. Saraydaki dostlarının sana doktor göndereceğini mi sanıyorsun? Dokuzuncu kattaki odanda ölürsün, ben de cesedini taşımaya çalışırken düşüp ölürüm.

Bir de onu karamsarlıkla suçlardı. Dominik ondan daha birkaç saat önce ayrılmıştı ama yaşlı dostunu şimdiden özlemişti.

Peleriniyle kuruladığı ayaklarına yeni ayakkabıları geçirirken Aks'ın onu pür dikkat seyrettiğini fark etti. Dominik onun bakışlarına karşılık verince de geri çekilmedi.

"Beni tanıyor gibisin."

"Seni tanımayan mı var?" Aks çantalardan birini eline aldı. "Gerçi bundan daha iyi olmanı beklerdim."

Bu sözü farklı şekillerde defalarca duymuştu. Bir zamanlar bu sözü duyduğunda canı yanardı. Ama artık umurunda bile değildi.

"Öyle mi?" dedi kapıyı açarken. "Üzerine lanet püskürteceğimi mi düşünüyordun?"

Aks kapının önüne geçip karşısında durdu. "Bu kadar aptal olmanı beklemiyordum."

"Bunu neye dayanarak söylediğine bağlı." Geçmişte aptalca hareketlerde bulunmuştu. Elini uzatıp Aks'ın elindeki çantayı almaya çalışınca Aks geriye kaçtı.

"Gerçekten üzerine lanet püskürteceğimi düşünüyorsun sanırım."

Ama Aks şakasına gülmedi. Bunun yerine tek bir kelime söyledi. "Yürü."

Dominik ona söyleneni yaptı. Tekrar sokağa çıktığında ayakları hala ısınmamıştı. Aks onu kalabalığın arasına soktuğunda onu sessizce takip etti. Ama dükkâna giden yolda yüzlerce insan vardı. Dominik arkasında kalınca Aks eldivenli elleriyle önüne çıkan insanları bir bir kenara itti.

Hepsini elleriyle teker teker aştığında Dominik'in aklında uçuk, olasılığı çok düşük bir ihtimal daha belirdi.

Mümkün değil, dedi kendi kendine.

Ama Aks ona gelmesini işaret edince hızlı adımlarla ona yaklaştı ve bekledi. Aks arkasını döndüğünde de harekete geçti. Bir eliyle onun başlığına uzandı. Onun gibi bir savaşçı bunu fark edip onu durdururdu.

Dominik'in istediği de buydu. Aks yıldırım hızında onu kolundan tutunca Dominik boştaki elini onun eldiveninden açıkta kalan bileğine götürdü.

Bu kadar aptal olmanı beklemiyordum. "Hala öyle olduğumu mu düşünüyorsun?"

Aks'ın ağzından hırlamaya benzer bir ses çıktı. Bir şey onu çarpmış gibi Dominik'i eldivenli eliyle fırlattı. Sırtı arkasındaki bir yabancıya çarparken yere devrildi. Sırtından çok elleri, ellerindeki yara izleri acırken acısı umurunda bile olmadı. İçinden gülmek geliyordu.

Biliyordum.

Aks tekrar ona yaklaşırken öfkeden yüzü kıpkırmızıydı. "Aklını mı kaçırdın sen?"

"Evet." dedi, göğsünü tutarken zar zor nefes alıyordu. Gözünün önünden Garrek'le yaptığı o uzun konuşma geçti. Kimse onları kabul etmezdi. O senin bugün görüldüğün kadar lanetliydi.

"Kimsin sen?"

"Kalk ayağa."

"Kimsin sen dedim!" Konuşurken nefesi kesilse de vazgeçmedi. Bu sefer pelerinini kollarına kadar indiren Aks belinden kılıcını çıkardı. Kalabalık onun kılıcını görünce kenara çekilirken Aks kılıcını Dominik'in pelerinin boynuna itip onu ayağa kaldırdı.

"Bu," dedi onu kendine doğru çekerken. "Hayatta kalmak istiyorsan hiçbir zaman sormaman gereken bir soru."

Sonra başını Dominik'in alnına yasladı. Dominik az önce elindeki yoğunluğu alnında hissetti. "Şimdi unut. Hepsini unut." 

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now