Dominik

523 64 32
                                    

Kütüphaneye döndüklerinde Garrek'i üzerinde gecelik olarak kullandığı elbisesi ve birbirine karışmış beyaz saçlarıyla buldular.

"Kar aşkına! Neden sizi günlerce dışarı salmadığımı şimdi daha iyi anlıyorum."

Dominik pelerinini çıkarıp girişteki askılığa asarken pantolonundaki ıslaklığa bakıp yüzünü buruşturdu. "Ben de."

"Bu koku da nereden geliyor?" Garrek Dominik'in üzerindeki ıslaklığa bakıp kaşlarını çattı. "Ne zamandan beri şekerli iş-"

"Garrek!"

Valerie de üzerindeki pelerini çıkarıp asmış, onun ıslak pantolonuna bakarak sırıtıyordu. "Cık cık. Altına işemek sana hiç yakışıyor mu, miketsi?"

"Ha ha ha." Dominik gömleğinin yakasını açtı. "Ben üstümdekileri değiştireceğim."

"Pelerini bu akşam yıkamazsan lekesi yarına asla çıkmaz."

Dominik zaten bunu biliyordu ama sadece başını sallamakla yetindi. Eğer her farkında olduğu şeyi açıklamaya kalksaydı sürekli konuşması gerekirdi. Bu da Dominik'i çok yorardı.

-

Üzerine en eski gömleğiyle gecelik olarak kullandığı yumuşak yeşil pantolonu geçirdikten sonra dokuz kat aşağı indi. Askılıkta pelerinini ararken bir yerden şıp sesi geldiğini fark etti.

Valerie'yi elinde sırılsıklam pelerinle merdivenlerin ağzında buldu. "Kuyudan su çekmek en büyük sıkıntı olur diye düşünmüştüm ama bu pelerinin ıslanınca ne kadar ağırlaşacağını hesaba katamamışım."

Dominik merdivenin son basamağına gelip durdu ve onu elindeki pelerinden yere damlalar sızan Valerie'yi baştan aşağı süzdü. Yıllardır hayatına ilk defa biri giriyordu. Garrek'ten, saraydaki dostlarından ve Yusar'dan başka, ilk kez biriyle bu kadar vakit geçirmişti.

Garrek'in sandığının aksine yeni insanlar tanımayı, hatta onlarla bağ kurmayı defalarca düşünmüştü. Ama önüne çıkan her insan, ona bunu neden yapmaması gerektiğini hatırlatıyordu. Mirza, Taqer, hatta Esme bile eskisi gibi değildi. Bunu asla sesli itiraf etmeyecek olsa da sevdiği insanları birer yabancı olarak görmek canını çok yakıyordu. Sadece...canının yanmasını istemiyordu.

Ama Valerie'ye baktığında, içinden bir ses, Valerie'nin canını yakmayacağını söylüyordu.

Saçmalıyorsun, dedi mantığı, saçmalayan iç sesine. Bu şehirde canını yakabilecek kadar yakınında olan tek kişi o.

Uzanıp kızın elindeki ıslak pelerini aldı. Pelerini kuruması için terasın önündeki sandalyeye asarken terasın açık camından soğuk rüzgâr esti.

"Sabunla iyice köpürttüm ama koskoca bardağın tamamı döküldüğü için hala biraz şeker kokuyordu."

Dominik Luna'nın küçük oyununu hatırlayınca dudağını büzdü. Bunu hak etmişti ama bu, şeker kokusundan midesinin bulandığı gerçeğini değiştirmiyordu.

Pelerinin düşmeyeceğinden emin olduktan sonra dönüp Valerie'ye baktı. Ama onun gözleri yerderdi, herhalde yerdeki mermer taşları çok ilgisini çekmişti.

"Teşekkür ederim." dedi Dominik, Valerie için uzun sayılabilecek bir sessizliğin sonunda. Dominik sessizliğin çok daha fazlasına alışkındı ama onu mermerlere yiyecek gibi bakarken de bırakmak istememişti.

Valerie'nin yüzü yeniden parladı. "Yiyemediğimiz keke say."

Dominik neredeyse bunun adil bir anlaşma olduğunu düşünüyordu ki başını salladı. "Sayamam."

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now