Dominik

419 63 12
                                    

Dominik hayatının büyük bir kısmında ne hissettiğini anlamamıştı. Ama anne babasını kaybettiği gün bile kendini bu kadar kötü hissetmemişti.

Bugüne kadar karşısında Markus'u kanlı canlı bir şekilde görebileceğini söyleseler karşılığında yapmayacağı hiçbir şey yoktu.

Onu bir kez daha görebilmek için her şeyini verirdi. Ama şimdi onu Valerie'yle beraber bir kitaba bakarken gördüğünde bir yanı onun ölü kalmasını diledi.

Ölüden çok... hatırladığı gibi kalmasını.

Onun hatırladığı Markus ona karşı hep dürüsttü. Onu asla yalnız bırakmazdı. Ama karşısında gördüğü Markus onu yalanlar üzerine kurulu bir oyun için terk etmişti.

Markus onun düşüncelerini duymuş gibi kitaptan başını kaldırıp ona baktı. Geçen altı senede yüzündeki kemikler belirginleşmiş, gözlerinin altı çökmüştü. Belki de onu daha önce hiç böyle yorgun görmemişti. Her zaman bakımlı kısa kesim saçları bile neredeyse omzuna kadar uzamıştı.

Tahtadan yapılmış, tek odalı bir evdeydiler. Dominik odanın içindeki sayısız kitaba ve şişeye baktı. Kitapların hepsinin üstünde yazanları göremiyordu ama bunların ne için kullanıldığını biliyordu. Büyü.

"ki Günar, Dom." Markus kitabı Valerie'ye uzatınca Valerie de başını kaldırıp ona baktı. İkisinin gözlerinde de o temkinli ifadeyi gördü.

İkisi de onu kırmamak için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu komikti çünkü ikisi de onu kırmak için yapması gerekenleri çok iyi bilmişti.

Üstelik... Dominik kalp kırgınlığının ne olduğunu artık bilmiyordu. Eğer uğruna canını vereceği iki insana bakarken hissettiği sessiz sızı bir kalp kırıklığıysa o zaman cevabı evet olurdu. Daha önce bu kadar keskin bir sızıyla hiç karşılaşmamıştı.

Gözlerini Valerie'den Markus'a çevirdi. Onun elindeki deri eldivenlere baktı. Dokunuşunun tarihin en genç Büyü Efendisi'ne etki edip etmeyeceğini merak etti.

Acaba sana dokunursam sen de benden korkuyla kaçar mısın?

Ama Markus onun sözlerini duyduysa bile cevap vermedi. Yüzü bir mermer kadar ifadesizdi.

"Neredeyiz?" Yattığı yerden doğrulurken odanın bir köşesinde oturan Valerie'yi gördü. Felaket haldeydi.

"Sirene'deyiz. Bir sahil kasabası." Markus iki kolunu dizlerine yaslamış ona bakıyordu. "Kendini nasıl hissediyorsun?"

Dominik oturuşunu düzeltirken onun sorusunu görmezden geldi. "Güvenli bir yerden kastın burası mıydı?" Tahta kulübede toplamda üç cam vardı. Kapının yanındaki açık camdan gelen sesi duyunca kalakaldı. "Bu..."

Valerie heyecanla başını salladı. "Evet. Dalgaların sesi."

Oturduğu yerden kalkıp ağır adımlarla cama doğru yürüdü. Bu yıla kadar hiçbir zaman Marmares'ten ayrılmamıştı. Hayatında hiç deniz kenarına gitmemişti. Şimdi karşısında kıyıya vuran öfkeli dalgalar vardı.

Hayatında daha önce hiç bu kadar güzel bir şey görmemişti.

Dalgaların sesini dinlerken içine sıkışıp kalan bütün duyguların uçup gittiğini hissetti. Keşke hayatının kalanını burada dalgaların yanında, onun güvenini kıracak insanlardan uzakta geçirebilseydi.

Ama bu mutluluk anı kısa sürdü. Dalgaları seyrederken o davetiyeyi aldığından beri başından geçenleri hatırladı.

Dominik'in huzurlu bir hayat planı uzun bir süre daha hayal olarak kalmaya mahkumdu.

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum