Dominik

441 60 9
                                    

Yemeklerini bitirdiklerinde Varrak ve Urak dışındaki herkes ayaklanıp sofranın toplanmasına yardım etti. Dominik yemekler taşınırken Ursula'nın masanın diğer tarafında durduğunu gördü. Bir eliyle silah fularını düzenlerken Dominik'le göz göze geldi. Kadının bakışları öyle boştu ki kadın ruhunu görebiliyormuş gibi hissetti.

Sen de dramatikleşme şimdi.

"Varrak." Dominik sesin sahibine baktı. Ursula'nın yanında oturan en az Varrak kadar yaşlı, minyon bir adamdı. "Yemekleri de yediğimize göre artık konuşmanın vakti gelmiştir."

Varrak Vaner onu başını sallayarak onayladı. "Haklısın. Ki Esme, bize neden buraya geldiğinizi anlatmak ister misiniz?"

Esme ayağa kalkıp konuşacak oldu ama birisi onu durdurdu.

"Bekçi konuşsun."

Herkes sesin sahibine döndü. Ursula'nın gözleri boşuna o kadar korkutucu değildi. Fularını tutan eli Dominik'i işaret etti.

"O da bir elçi değil mi? Bizim dilimizden anlasa anlasa o anlar."

"Ben öyle yet-"

Esme hafifçe öksürdü. "Eğer öyle istiyorsanız..."

Dominik ona dehşet içinde baktı ama herkes onu seyrederken yapabileceği bir şey yoktu. Sofranın hazırlanmasına yardım eden bekçiler gidince masaları da kaldırmışlardı. Geriye kalan bekçilerin hepsi somurtan yaşlılardan oluşuyordu. Her gün onlar gibi somurtkan bir yaşlıyla yaşadığına göre bu konuşma onu o kadar da zorlamamalıydı.

"Merhaba." Bir eliyle yeleğini düzeltti. "Ben Dominik Dormen. Marmares'teki son bekçiyim. Me miketsi."

Yaşlı bekçiler bunu zaten bildiğine dair homurdanırken Dominik yeleğinin düğmesine onu hayata bağlayan bir ipmiş gibi tutundu. Mirza onu buraya gönderirken bu ihtimal hiç düşünmüş müydü? Biricik ülkesinin kaderini, kendisinin bile ne olduğunu bilmeyen bir öksüz çocuğun ellerine verdiğini?

Dünya gerçekten değişmiş olmalı, diye düşündü Dominik.

"Herkes beni... Son Bekçi diye çağırıyor." Konuşan bekçiler sessizleşti. "Ama ben gerçekten bir bekçi değilim."

Bekçiler tekrardan homurdanmaya başlayınca bu sefer onları susturan Varrak oldu.

"Ne demek istiyorsun, çocuk?"

Esme de endişeyle ona bakıyordu. Dominik'in eli hala yeleğindeydi. "Annem ve babam birer bekçiydi. Eminim... eminim hepiniz onları tanıyorsunuzdur. Hatta birçoğunuz onlarla beraber de çalışmıştır. Onları benden iyi tanıyor olabilirsiniz. Her ne kadar onların çocuğu olan ben olsam da... Ben bir bekçi olarak büyümedim. Sizin gibi yemin etmedim." Konuşmadan önce çekinerek onlara baktı. "Büyünün kaderini kendi kaderime tercih etmedim."

Keşke annesiyle babası burada olsaydı. Onu üzerinde bir deki'yle, bekçilerin arasında görmek ne kadar da hoşlarına giderdi.

Tabii, ülkelerinin yok olmanın eşiğinde olduğunu bilmeseydiler.

"Bekçiliği sizler gibi yaşayarak öğrenme fırsatım olmadı. Ama anne babamdan öğrendiğim bir şey var. Eğer bir kez bekçi olarak yemin ederseniz ölene kadar bekçi olarak kalırsınız. Ettiğiniz yemini sadece bir kara büyü bozabilir."

Kara büyü kelimesi herkesi sus pus etti. Aslında bekçiliğin yemininin büyüyle alakası yoktu. Hepsi ağızdan dökülen bir sözden ibaretti ama hayatını bir kütüphanede geçirmeyi kabul etmiş insanlar için bu yemin her şeydi. Bu yüzden onları bu yeminden döndürecek tek şeyin iradelerini yok sayacak bir kara büyü olduğunu söylerlerdi.

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ