Valerie

472 74 5
                                    

Marmares'e geleli daha iki hafta olmamıştı ama şimdiden kendini aylardır burada yaşıyormuş gibi hissediyordu. Her ne kadar çocukluğunda şehirden şehre dolaşmış olsa da hayatının altı senesi de küçük bir köyde esir olarak geçmişti. Oradan çıkıp nefes alabilmek, tekrardan yaşayan bir şehrin sokaklarında adım atabilmek... Marmares'ten ayrıldığı gün kalbi kulaklarında atıyordu.

Yine de buraya geldiği ilk gece uyuyamamıştı. Herkes gibi onun da Kalem'in eski halini hatırlamaya çalışınca kafasını karışıyordu. Ama hatırlayabildiği kadarıyla bile bir zamanla burada bu soğuk ve terk edilmiş binadan çok daha fazlası vardı.

Garrek'in yanındaki odasında uyurken soğuktan tir tir titremişti. Ama onu uyanık tutan tek neden bu değildi. Bir türlü kalbi de sakinleşmemişti. Kalbinin dört nala koşan bir at gibi atmasının nedeni korku muydu yoksa heyecan mı... İşte o kadarını bilmiyordu.

Göçebe yaşamından esaret hayatına nasıl alıştıysa bu soğuk binadaki yaşamına da öyle alıştı. Üstelik her ne kadar bunu onun yüzüne söylemeyecek olsa da Dominik kötü biri değildi. Garrek'le ikisi ellerinden geldiği kadarıyla ona destek olmaya çalışıyordu. Valerie bunun için onlara minnettardı. Köyünden ayrılıp buraya gelmeye bu kadar hevesli olması, köyünden ayrılırken korkudan ölecekmiş gibi hissettiği gerçeğini değiştirmiyordu.

Dominik bir keresinde Marmares'in hatırladığı gibi olmadığını söylemişti. O zaman ona pek hak vermese de şimdi ne demek istediğini anlıyordu.

O buraya bir ziyaretçi olarak gelmemişti. O bir haindi. Kimse onu kollarını açarak karşılamayacaktı. Yanında onu koruyup kollayacak birisi de yoktu. Bunu tamamen yalnız yapmak zorunda kalacaksın.

Yalnızdı. Yapayalnızdı. Bunu biliyordu. Bunu göze alarak bu yolculuğa çıkmıştı.

Beni utandırma. Eli kulağındaki küpelere gitti. O yumuşacık tüyler, o başlarda takmaktan nefret ettiği küpeler, şimdi onunla yalnızlık arasındaki tek duvardı.

"Benim bir suçum yok anne." Bu sözü annesine kaç kez söylemişti? Kaç kez onun azarlamalarını dinlerken gözleri dolmuştu?

Keşke küçükken daha güçlü olabilseydi. En azından annesinin o soluk gözlerine bakarken gözleri dolmazdı.

Marmares'e geldiğinden beri annesini hem rüyalarında hem de kalemin soğuk odalarında görüyordu. Belki de burası gerçekten hayaletlerle doluydu. Bazen annesine üzerinde dekileriyle diğer bekçiler eşlik ederdi.

Hayallerinde uçan büyücüler vardı ama hiçbirini büyü yaparken görememişti.

Uçan büyücüler arasında yeşil renkli deki giyenler yoktu. Onlar annesi gibi soluk bakışlarıyla bir köşede dikiliyor, uçan büyücüleri seyrediyordu. Hatırladığı bütün kahinlerin gözleri farklı bakıyordu. Sanki herkesin dikkatini çeken büyücülerin bilmediği bir şeyleri biliyor, görmediği şeyleri görebiliyorlardı.

Gerçi Valerie'nin annesi bir büyücüydü ama o kadar uzun zamandır yeşil deki giyiyordu ki belli ki o bakışlar ona da yapışmıştı.

Valerie onun takımını giyerken satenin yumuşaklığı küpelerindeki tüyler gibi tenini gıdıklamıştı. Eli annesinin yaptığı gibi belindeki kemere gitti ama onun üzerinde o kahverengi kemerden yoktu. Valerie bir bekçiydi, Başbekçi'nin kızıydı. Ama Bekçiler Birliği'nin bir üyesi değildi.

O anılarının arasında dolaşırken Garrek gelmesini işaret etti. Merdivenleri çıkarken kulağında etrafta koşuşturan genç büyücülerin sesi vardı.

"Bazı odalara cam yaptırdık ama her kattaki odaya cam yaptırmamız mümkün değildi. Bu yüzden kapıların kenarlarını doldurup mühürledik."

Yaşlı adamın sesi çok uzaktan geliyordu. "İyi yapmışsınız."

Garrek'in ona gösterdiği kapılara bakarken iç çekti. Bekçilerin Marmares'e döndüğünü ve tekrardan babasıyla, Ursula'yla, Beri'yle, Mira ve çocuklarla, hatta... onunla beraber olduğunu hayal etti. Hala nasıl böyle bir umudu olduğuna kendisi de şaşırdı.

Belki de buraya gelmesinin asıl nedenini düşününce o kadar korkuyordu ki kaçış olarak hayallere tutunuyordu.

Başını iki yana salladı. Yapamam.

Garrek burada kaldığı günlerde ondan herhangi bir şey yapmasını istememişti. Öte yandan Dominik burada yaşayacağına göre işlere yardım etmesinin zorunlu olduğunu söylemişti. Gerçekten bazen bu çocuğu boğazlamak istiyordu. Hayallerini dolduran bütün o boğazlama sahnelerine rağmen Dominik haklıydı. Valerie artık burada bir misafir değildi. Bekçiler Marmares'e dönene kadar burası onun eviydi.

Bu yüzden Garrek ona temizlemesi gereken yerleri gösterdiğinde yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Ursula onu uslu uslu temizlik yaparken görse gözleri dolardı. "Ki tekür, Ki Garrek."

Garrek uzun zamandır duymadığı dile gülümseyerek karşılık verdi. "Ki nitze, Ki Valerie."

Valerie Garrek'ten ve Dominik'ten uzakta tek başına temizlik yaparken içinde o huzursuzluk belirdi. Buraya ilk adım attığı gece, aldığı kararla yüzleştiğinde beliren o huzursuzluk.

Buraya ailesine söylediği gibi Katar ve bekçiler arasındaki barışı sağlamak için gelmemişti. Eğer her şey onun anlattığı kadar hızlı ilerlerse bekçiler ile katarın barışmak için görüşmeler yapmaya da vakti olmayacaktı.

Katar onu daha uzun süre çağırmayacağına göre sarayla ilgili yapabileceği hiçbir şey yoktu. Aradığı asıl kitaplar sarayda olsa da Kalem'deki binlerce kitabın arasında işine yarayacak bir şeyler bulma ihtimali de vardı. Şimdilik Katar'ı bekleyecek, beklerken de vaktini buradaki hazineleri keşfetmeye harcayacaktı.

Annesi onu kütüphanenin kalbinde bir elçi ve yalancı olarak görseydi, hele de saraya girip hırsızlık yapmayı planladığını öğrenseydi kim bilir ne düşünürdü.

"Sanırım bu sefer seni epey utandıracağım anne."

Yapması gerekenleri düşününce içindeki huzursuzluk büyüdü. Gözlerini kapatıp tekrardan o ahşap evin önünde oturduğu akşamlar gitti.

Bunu yapmayacağına dair kendine söz vermişti. Zaten bu anılar onu eskisi gibi de sarsmıyordu. Ama tehlikenin göbeğinde yapayalnız dururken bu anılar onun tutunabileceği tek sıcaklıktı.

"Beni daha fazla bekletme," Sesi boşlukta yankılandı. Belki o sayısız gücünün arasında, onun sesini duymak da vardı. "Güçlüyüm ama sabırlı değilim. Ve seni özledim."

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now