Valerie

372 55 15
                                    

O gece Ursula'nın kucağında uyuyakaldı. Sesleri duymaya da o gece başladı.

Ne zaman rüya gördüğünü hatırlamıyordu. İnsanlar ona rüyalarını hatırlamıyor olmasının rüya görmediği anlamına gelmediğini söylüyordu. Ama Valerie daha önce hiçbir görüntü görmediğini biliyordu.

Onun geceleri sessiz ve karanlıktı.

Ama Ursula'nın odasında kaldığı gece uykusunda sesler duymaya başladı. Bedenini hissediyor ama hareket edemiyordu. Gözlerini açmaya çalıştı, belki uykusunda gözlerini bile açmıştı ama önünde sadece karanlık vardı.

Valerie korkunun içine işlediğini hissetti. Sese karşılık sesini çıkarmak istedi ama yapamadı. Ses aynı cümleyi tekrar edip duruyor ama Valerie sesin ne demeye çalıştığını anlayamıyordu. Başka bir dilde geçiyor olmalıydı.

Sonunda gözlerini açabildiğinde terden üstündeki gecelik ıslanmıştı. Ursula onu kendi yatağına yatırmış, üstüne de ince bir yorgan örtmüştü.

Dün yaşananları hatırlamaya çalışırken bir an her şey çok fazla geldi. Eğer kendi odasında uyanmış olsaydı diğerlerinin söylediğine hak verir, dün yaşananların bir rüya olduğunu düşünebilirdi. Ama Valerie uyku ve uyanıklık arasındaki farkı bütün bedeninde hissediyordu.

İnsanın kendini kandırması kadar kolay bir şey yoktu.

Valerie kendini yıllardır kandırıyordu.

Hala başı ağrıyordu ama bütün hatıraları berraktı. Onu ilk gördüğü anı da her şeyi unuttuğu anı da net bir şekilde hatırlıyordu. Şimdi her şeyi hatırladığına göre bütün sorunlar çözülmüş olmalıydı, değil mi?

Ama hiçbir şey çözülmemişti. Bu bilgiyle ne yapacağını bilmiyordu. Onunla karşılaştığında ne söyleyeceğini de.

Yıllar sonra ilk defa gerçekten annesinin varlığına ihtiyaç duydu. Valerie babasıyla büyümüştü. Annesine sadece çok başı sıkıştığında giderdi. Ve bu sefer gerçekten başı sıkılmıştı.

Eğer o burada olsaydı ne yapması gerektiğini bilirdi. O her zaman ne yapması gerektiğini bilirdi.

Başını yastığa koyup bacaklarını kendine çekti. Ursula ona ağlamamasını söylemişti. Ama gözyaşları durmak bilmiyordu. Bir süre daha ağladı. İnsan üzgünken zaman daha da uzun geçiyordu. Sonunda gözyaşları gözlerinde kurudu ve kendinde ayağa kalkacak gücü buldu.

Ursula'nın odasına daha önce birçok kez girmişti ama hiç oturup inceleme fırsatı olmamıştı. Büyük evdeki en küçük oda onunkiydi. Bir yer yatağı, bir penceresi bir de kitaplarını dizdiği masası vardı. Hangi kitapları okuduğunu ona hiç sormamıştı. Aslında sürekli ev işi yapıyor gibi görünen bu kadının kitap okuduğundan bile haberi yoktu.

Ne kadar aptalım, diye düşündü. Günlerini bir erkeğin peşinden koşarak geçirmekten aynı evde yaşadığı kişiyi bile tanımıyordu.

"Madem bir aptalım," diye söylendi kendi kendine. "Biraz daha aptallık edebilirim."

Ursula'nın kitapları iki sıra halinde dizilmişti. Sadece bir tanesi masasının üzerine açık duruyordu. Koyu renk kapağı eskimiş hatta aşınmıştı. Valerie kitabı kokladığında o unuttuğu kâğıt kokusunu aldı. Eli kitabın pürüzlü yüzeyinde gezindi.

Adı eski dilde yazılmıştı. Eski dili daha çok büyücüler kullanırdı. Artık eski dili neredeyse kimse kullanmıyordu.

Ama Valerie'nin annesi bir büyücüydü. Küçükken ona az da olsa eski dili öğretmişti. Eğer Valerie bir büyücü olsaydı diğer büyücülerle beraber Kalem'de eski dili genel dil kadar iyi bir şekilde öğrenebilirdi. Ama bir ketsi olarak buna ihtiyacı olmamıştı.

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now