Dominik

1.3K 126 35
                                    

Kütüphanenin taş kapısı onun sessiz ellerine rağmen gıcırdayınca yüzünü buruşturdu. Garrek'in uykusu derin olabilirdi ama bu taşın çıkardığı ses Dominik'in odasından bile duyuluyordu.

"Dom."

İçgüdüsel olarak başlığını önüne çekti ama bunun faydasız olduğunu anlaması bir saniyesini aldı.

Başını çevirip üzerinde beyaz geceliğiyle onu seyreden dostunu karşısında bulduğunda irkildi. Garrek'in öyle atletik bir yapısı yoktu, ayakkabılarının topuklarının giriş katın mermer yüzeyinde ses çıkarmaması da imkansızdı. Ama bu adam bir şekilde onu şaşırtmayı beceriyordu. Üstelik yıllarca sessiz bir yerde yaşamak kulaklarını keskinleştirmişti. Eğer bir ses olsaydı Dominik bunu duyardı.

"Garrek."

Adamın gözlerinden uyku akıyordu. "Bu saatte dışarı mı çıktın sen?"

Garrek'e kütüphanenin içinde neden pelerin taktığını açıklamasının bir yolu yoktu.

"E...Evet. Biraz hava almak istedim."

Garrek loş ışıkta onun yüzünü görebilmek için gözlerini kıstı. "İyi bari. Ben de bir kavgaya falan karıştın sandım."

Garrek'in yüzüne bomboş bakarken ne diyeceğini bilemedi. Ne diyebilirdi ki zaten? Biz ona kavga demeyelim de minik bir tartışma diyelim. Yapacağı her açıklamanın sonu Garrek'in gazabına çıkıyordu. Bu yüzden de ona güven vereceğini umarak gülümsedi.

"Peki, peki. Sabaha görüşürüz."

"Görüşürüz."

Arkasını dönüp merdivene ilk adımını atıyordu ki Garrek'in homurdandığını duydu.

"Dom."

Garrek'in soluk teni o lambanın ışığında daha da beyaz duruyordu.

Dominik elinde lambayla olduğu yerde durdu. Nerede hata yapmıştı? Gereksiz bir tepki vermedim. Ona onu sevdiğimi söylemedim. Onu övmedim de. Yalan söylediğimi anlaması mümkün değil.

İşte o zaman nerede hata yaptığını anladı.

"Sen az önce bana gülümsedin mi?"

Sakın. Tekrardan gülümseme. Hep yaptığın şey zaten. "Bazen benim de bir insan olduğumu unutuyorsun."

Garrek'in uykusu bir nebze açılmış gözüküyordu. Bir elini beline koyup hırlar gibi iç çekti. "Sen de benim yaşlı olmama rağmen ne kadar zeki olduğumu unutuyorsun. Bu saatte hava almaya çıkan sıradan biri olsaydın başına bir şey gelmesinden endişelenmezdim. Ama senin seni gecenin bu saatinde bile kovalayacak kadar büyük bir şöhretin var."

Yiğidi öldür, hakkını yeme. Başını salladı. "Haklısın."

"Ve?"

"Bir kavgaya karıştım."

Garrek'in gözleri korkuyla büyüdü. "Kar aşkına! Ben sadece biri laf falan attı sanmıştım." Garrek ona doğru yaklaşıp yaralanıp yaralanmadığını anlamak için dokunmaya çalışınca Dominik geri kaçtı. Garrek'ten kaçmaya çalışırken neredeyse merdivenlerden düşecekti.

"Ben iyiyim! Gerçekten. Bu bitmek bilmez şöhretim aynı zamanda hayatımı da kurtardı. İnsanlar bana yaklaşmaktan çekiniyor."

"O zaman nasıl bir kavgaya karışabildin?"

Eli saçlarına gitti. "Kontrolüm dışında gerçekleşen... Bazı durumlar oldu." Garrek'in beklentili bakışlarını görünce sinirle iç çekti. "Şu an gerçekten..." Bütün bir akşam gözünün önünden geçti. O kadar çok insanla konuşması ve koşması gerekmişti ki... "gerçekten yorgunum, Garrek. Daha sonra anlatırım."

Garrek onu göz ucuyla şöyle bir süzdü. Hala yüzünde sitemkâr bir ifade vardı ama sessizce arkasını döndü. Gerçekten sessizce.

"Garri."

"Hmm?"

"Ayakkabıların nasıl ses çıkarmıyor?" Adamın arkasından bakarken ona ipucu olabilecek bir şey bulmak umuduyla ayakkabılarını inceledi. Ama kıyafeti o kadar uzundu ki o ayaktayken ayakkabılarını görmek neredeyse imkansızdı.

"Bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceksin. Ayrıca bana Garri deme."

"Sen de bana Dom deme."

"Ben senden yaşlıyım."

"Ben de şöhretli bir gencim."

Garrek'in kahkahası kütüphanenin boş duvarlarında yankılanırken Dominik her adımında acı çekerek merdivenleri çıkmaya başladı. Buraya taşındığından beri ilk kez dokuzuncu katta kaldığına pişman oldu.

Sonunda odasına vardığında kendini zar zor yatağa attı. Canı yanıyordu ve gözlerini açamayacak kadar yorgundu. Pelerinini çıkarıp komodinine koyarken eli cebindeki bandanaya gitti. Pelerinini bıraktığı komodinin üstünde uzun zamandır dokunmadığı defteriyle kalemleri duruyordu.

Çok ama çok uzun zaman geçmişti.

Boştaki eliyle komodinine uzandı. Kaleminin ucunu sivriltip kendine boş bir sayfa açtı.

Kurşun kalem çığlığı andıran bir sesle kâğıtta bir çizik bırakırken aklından tek bir düşünce geçti.

Keşke kırmızı renk boyam olsaydı.

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now