Dominik

774 103 35
                                    

Matana'ya varmaları öğleni buldu.

"Düşündüğümden çok daha küçükmüş." dedi Dominik, köyün girişine yaklaşmışlardı. Hemen yanında atını süren Esme başını salladı.

"Birkaç ay önce bir konsey üyesiyle beraber çiftçileri ziyarete geldik. Sadece uzaktan görme şansım oldu ama... yine de ben de epey şaşırmıştım."

"Karpem'de görmediğin bir yer kaldı mı?" Dominik tek başına yolculuk yapabilmeyi çok isterdi. Yanına bir düzine kitap ve defter alır, her gördüğünü çizip yazardı.

Esme babasıyla beraber Marmares'te yaşamaya başlayana dek sadece Karpem'in en zengin ailelerinin yaşadığı Ceris'te yaşıyordu. "Annem öldükten sonra Marmares'e taşındık, zaten orasını biliyorsun. Eskiden sadece..." Bir an konuşurken duraksadı. "Markus'un kitarek ziyaretleri için başka şehirlere giderdik. Belki onları çok hatırlamazsın. O zamanlar daha küçüktün."

Dominik başını iki yana salladı. Onların nasıl birkaç günlüğüne ortadan kaybolduğunu çok iyi hatırlıyordu. Daha doğrusu hatırladığı şey, onların yokluğunda hissettiği yalnızlıktı.

"Meklismus'tan sonra denetlemelerin çoğuna ben gittim. Elbette gitmediğim yerler vardır ama bütün büyük şehirleri gördüm."

"O şehirler de burası kadar küçük değildir umarım." diye mırıldandı Dominik ama Esme onu duymadı. Kapıdaki savunucuların dikkatini çekecek kadar kapıya yaklaşmışlardı. Buradaki savunucuların kıyafetleri Marmares'teki gibi değildi. Düz ceket ve pantolon giyiyorlardı. Bir yanlarında kılıç, diğer yanlarında bir sopa vardı. Askerler peşi sıra onları karşılamak için ayağa kalkarken Esme atını onların önünde durdurdu.

"Buraya giremeniz." dedi onları ilk karşılayan asker. Orta yaşlarının sonunda gösteriyordu. "Siz kimdiniz? Buraya nen geldiniz?"

Yanında duran asker öksürdü. "Siz şeysinizdir! Geçen gün bize mektup gelendi!"

Esme atına bağladığı çantasının gözünden bir parşömen çıkardı. Asker parşömeni açarken diğerleri onları baştan aşağı süzüyor, silahları olup olmadığını kontrol ediyordu. Asker parşömeni okumayı bitirdiğinde yüzü renkten renge girdi. Sağ elini başına koyup selam verdi.

"Ki Esme, Geleceiinizi bilirdik ama sizi böle yannız görünce..."

Esme atından inerken askerden parşömeni geri aldı. "Askerlerimizin beni korumaktan daha mühim görevleri var. Ülkemizi korumak gibi."

Buraya başka şartlar altında gelmiş olsaydılar yanlarında mutlaka birkaç savunucu olurdu. Ama Maslar sınır köylerine saldırmışken üstüne bir de Esme'nin Matana'yı ziyaret ettiği duyulursa işler iyice karışırdı. Büyünün kaybolmasından bekçileri sorumlu tutan tek kişi Mirza değildi. Halkın Maslar için de bekçileri suçlaması uzun sürmezdi.

"Doru demişsindir hanım. "Yanındaki çocuğu gösterdi. Dominik o ana kadar fark etmemişti ama genç çocuk Esme'ye hayranlıkla bakıyordu. Aslında askerlerin üçü de ona hayranlıkla bakıyordu ama o...

Aşkın Temel Kanunu, diye düşündü Dominik. Tek taraflı bir aşk insana sadece acı verir.

"Firan sizi götürendir. Reis şoradaki evde yaşayıdır." Adam eliyle patikanın ortasındaki yeri gösterdi. Diğer evler tek katlı inşa edilmişken o ev iki katlıydı.

Esme ona teşekkür etti ve atının eyerini tutarak öne çıktı. Firan hala bir heykel gibi hareketsizce Esme'yi seyrediyordu. Esme ona hafifçe gülümsedi.

"Bize yolu gösterecek misin, asker Firan?"

Firan irkilerek yana kaydı. "Tabii... Tabii hanımım. Buyurun." Arkadaşlarının aksine Firan'ın konuşması düzgündü. Dominik şehir değiştirince insanların konuşmasının bile değişebileceğini düşünmemişti.

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1Where stories live. Discover now