97.Yokluğunun Endişesi

1.3K 75 18
                                    

O gece herkes için farklı geçmişti. Can'la ablası gece geç saatlere kadar uyumamış anneleri için ağlayıp, birlikte yeni geleceklerine sıkı sıkıya tutunurken Enes'le Kerem hazzın doruklarına ulaşmış Mert ise bir kez daha Can'la aynı çatı altında uyumanın mutluluğuyla gözlerini kapamıştı. Peki ya Uzay? O günlerdir olduğu gibi yalnızlığının, kalbinin acısını alkolden çıkarıyordu.

Uzay hayatı boyunca hiç bu kadar dağılmamıştı. Ailesi öldüğünde bile önce Kerem'le beraber hayatta kalmak için mücadele etmiş, intikamı yıllarca onu ayakta tutmuştu.

Can'a kadar olan hayatında karşısına çıkan her zorlukta hep mantıklı, güçlü ve soğuk kanlıyken şimdi tam tersiydi. Bugüne kadar kimseyi kıskanmamış kalbi şimdi aşık olduğu çocuğu kendi elleriyle kaybedecek kadar kıskançlıktan delirmişti. Hala seviyor mu? Hem de deliler gibi seviyor...

Bu denli dağılacak kadar sevdiği için de kendinden nefret ediyordu ama işte laftan anlamaz kalbinden küçüğünü söküp de atamıyordu.
Nereye baksa onu görüyor güzel kahkahası kulaklarında yankılanıyordu.

Onunla ilgili en ufak şeyi bile duyup bilmeye deli gibi muhtaçken yine de kendine söz geçiremiyor, uzak duruyordu ondan. Oysa Enes'in Can'ın ağladığını söylediğinde nasıl da kalbi yanmıştı. Sadece bir anlığına Can'ın yanında olmayı onu kollarının arasına alıp korumayı geçirdi aklından ama o saçma sapan öfkesiyle kafasında kurduğu kıskançlık buna engel oldu. Uzay ne kadar kendini geri çekse de bedeni de ruhu da aklı da Can'a aitti. Ne yaparsa yapsın bu değişmeyecekti.

Arabasını çektiği uçurum kenarı son zamanlardaki tek adresiydi. Sayısız defa kendini boşluğa bırakmayı düşündü ama yapamadı. Yapamazdı da... Oğlu gibi sevdiği Enes'i, kardeşleri gibi gördüğü Kerem ve Eda'yı geride bırakmazdı. Hepsinden de değerlisi melek yüzlü sevdiğiyle ne kadar ayrı olsalar da başına bir şey gelmesinden deli gibi korkuyordu. Sırf bu yüzden son veremezdi hayatına.

Günlerdir Can'ı gizlice takip ettiriyor
her gün onunla ilgili duyduklarıyla ayakta kalıyordu. Kalıyordu kalmasına ama bir o kadar da delirtiyordu bu durum onu. Kendine bile bile işkence ediyordu aslında. Can'ın o adamın evinde kalmasını, birlikte bir şeyler yapmalarını, birbirlerine gülmelerini dahi öğreniyordu. Lanet ediyordu bu duruma. Öfkesi daha da büyüyor, Can'ın gülümsemesinin sebebinin başkası olmasına olmasına isyan ediyordu.

Soğuğa aldırmadan boğazını yakan içkisini yine kafasına dikledi. Aniden midesine giren ağrıyla elini ağrının olduğu yere sıkıca bastırdı. Birkaç saniye acıdan soluğu kesilmiş, gözleri yaşarmıştı. Sahi bugün yemek yemeyişinin kaçıncı günüydü?

Günlerdir düzgün beslenmeyip sürekli alkol, uykusuzluk ve üzüntü derken bedeni iyice çökmüş, dışarıdan bakıldığında yürüyen enkaz halindeydi. Her zerresi Can'ın yokluğuyla sınanırken nasıl gözüktüğü de açıkçası hiç umurunda değildi Uzay'ın.

Midesindeki ağrıyı umursamadan içmeye devam eden genç adam çoktan sarhoş olmuştu. Bacakları onu daha fazla taşıyamayınca olduğu yere kıçının üzerine düştü sarhoş adam. Ne havanın soğukluğu ne de hafiften çiseleyen yağmur umurundaydı. Cebinden zor bela çıkardığı telefonundan onun hızlı aramalarda kayıtlı numarasının üzerine gitti parmağı. Birazdan yapacağı şeyden sonradan köpek gibi pişman olacaktı ama kafası yerinde olmadığı için normal düşünemiyordu. Çok beklemeden numarasına tıklayıp telefonu kulağına getirdi. Saat sabahın beşiydi. Uzun uzun çalan telefondan tam ümidini kesmişti ki diğer taraftan gelen uyku mahmuru yumuşak sesle donup kaldı. O kadar çok özlemişti ki onu masum sesi bile içinde depremler yaratmıştı.

"U-uzay?"

Adını söyleyişi tekrar tekrar yankılandı kulaklarında. Farkında olmadan nefesini tutmuş çoktan gözleri dolmuştu. Sustu. Cevap veremedi. Ağzını açıp tek bir söz söylemek yerine kendini sıktığı için boğazından hırıltılı bir inilti kaçtı. Soğuk teninden akan göz yaşları geçtikleri yerleri ısıta ısıta süzülüyordu yanaklarından.

KİMSESİZ ADAMLAR [BxB]Donde viven las historias. Descúbrelo ahora