71

598 25 0
                                    


Arabaya bindiğimizde nereye gideceğimizi bir tek Yağmur biliyordu. Diğerleri ise oranın Mete'ye ait olduğunu bilmiyorlardı. 

Barış anahtarları valeye verdikten sonra içeri giriş yaptık. Saat gece yarısını biraz geçmişti bu yüzden oldukça kalabalıktı. İçeride bir locaya geçip oturduk ve içkilerimizin gelmesini bekledik. O sırada da Berk'le bol bol fotoğraflar çekiliyordum. Elbisemin dekoltesi beni her ne kadar rahatsız etse de o anlık bunu umursamamaya çalışıyordum. Berk ise bu gereksiz hareketlerim karşısında 'Ne yapıyor bu salak?' dercesine bizimkilere bakıyordu. Hemen solumda oturan Yağmur'a telefondan fotoğrafları gösterdim. Oda bir kaçını seçerek kaydırmalı olarak atmamı istemişti. Birisinde ben kahkaha atıyordum Berk ise gülümseyerek bana bakıyordu. Diğerinde ise ellerimizi çenemizin altına koyup dudaklarımızı büzüp gözlerimizi kapatmıştık.. Hiç vakit kaybetmeden hesaba fotoğrafları yükledim. Açıklama kısmına da sadece dil emojisi koymuştum. Tabiki konumu da paylaşmayı unutmamıştım. Telefonu masaya koyup gelen içkimden bir yudum aldım. Yağmur kulağıma eğilip duyacağım bir ses tonuyla konuşmuştu.

Yağmur: Hadi hayırlısı olsun bakalım..

'Kalbim deli gibi çarpıyor..'

Çok geçmeden telefonumun ekranı yanınca hızla elime alıp DM kutusuna girdim. 

Bora..

-Bu kim?!

'Sanane?!'

Direkt engelleyip telefonu kapadım. Somurtarak arkama yaslandığımda Yağmur bana soran gözlerle bakıyordu. Ona sadece dudaklarımı oynatarak 'Bora' demiştim. Gözlerini devirip önüne dönünce bende istemsizce gözlerimi devirdim. Salak! Onun yüzünden kalbim ağzımda attı..

***

Aradan 1 saate yakın bir süre geçmişti ve Mete'den tık yoktu.. Bu durum her ne kadar sinirlerimi bozsa da ortamın tadını çıkarmaya çalıştım. Sonuçta buraya gelmek için çok hevesliydim ve şimdi somurtarak oturmam garip kaçardı. Yağmur dans etmek için ısrar edince Barış ona kıyamamış ve beraber dansa kalkmışlardı. Biz Berk ile masa da hala sıkıcı bir şekilde oturuyorduk.. Bana soran gözlerle bakınca ne ima ettiğini anlayıp hemen kafamı onaylamaz şekilde salladım. Dans edecek havada değildim. Her ne kadar Mete'yi sinir etmek için fotoğraflar çeksem de şuan Mete burada değildi ve kalkıp dans etmem hiç bir şeyi değiştirmezdi.. Telefonumu karıştırmak için elime alınca Berk masadan kalkıp kalabalığın arasına karışmıştı. Bende umursamaz şekilde telefona dönüp fotoğrafı kimlerin beğendiğine bakmaya başladım. 

Keşke kimlerin gördüğünü de görebilseydik ya.. Bu harika olurdu cidden. Birden biri sormadan yanıma oturmuştu ve bu hiç hoş değildi. Onun bana sarkıntılık edeceğini sanmıştım ama bu kapıdaki adamlar gibi takım elbiseki kocaman bir adamdı. Ona soran gözlerle bakmaya başladığımda yüzüme bakmadan konuşmaya başladı.

-Hanımefendi, patron sizi istiyor.

'Pardon? Ne istemesi ya?'

-Sizi odasına bekliyor.. Lütfen benimle gelin.

Ayağa kalkıp beni bekliyordu. Tam ağzımı açıp ne saçmaladığını soracaktım ki.. her zaman ki gibi geç düşen jetonla gözlerim büyüdü. Burası Mete'ye aitti ve 'Patron' dediği de o olmalıydı.. 

Yavaşça kalkıp sinirli gibi bir surat ifadesiyle peşinden gittim. O sırada da Yağmur'a mesaj atıp durumu açıkladım. Birden ortadan kaybolduğum için eminim ortalığı yıkardı. Ve bu isteyeceğim en son şey olurdu. Gene aynı karanlık koridora gelince elimi kalbime götürüp sakin kalmaya çalıştım. Daha bu sabah bir çocukmuş gibi baktığım adamın karşısına çıkacağım için şuan deli gibi heyecanlıydım. O fotoğrafı kesinlikle görmüş olmalıydı ve şuan nasıl bir tepki ile karşı karşıya kalacağım konusunda zerre fikrim yoktu..



İMKANSIZ AŞKWhere stories live. Discover now