76

614 24 0
                                    


Aşağıdan gelen gürültülerle zar zor gözlerimi araladım.

'Ne bu gürültü ya?'

Yerimden doğrulup tuvalete gittim. Dün gece Berk'te onunla beraber tatile gitmemi teklif etmişti ama bunun doğru bir fikir olmadığını düşündüğüm için reddettim. Mete'den dolayı değildi.. Sadece arkadaşlarıyla gidecekti ve ben arkadaşlarını tanımıyorum. Hiç bir zaman tanımadığım insanların yanında kendimi rahat hissedemezdim. Tuvaletten çıkıp üzerime günlük kıyafetlerimi giyip aşağı indim.

Yağmur bavulunu kapıya taşıyordu, Barış'ta ona yardımcı oluyordu. Berk ise bir kaç arkadaşıyla beraber evden çıkmak için ayaklanmışlardı. Telefonumdan saatime baktığımda 14:50 olduğunu gördüm. Gerçekten tüm düzenim alt üst olmuştu. Salona doğru ilerlerken sonunda beni fark edip alay dolu bir 'günaydın' korosu yapmışlardı. Onlara göz devirip Yağmur'un bavulu taşımasına yardım ettim.

'Şimdi mi gidiyorsunuz?'

Yağmur: Geçe kalmak istemedik.

'Ya sen Berk?'

Berk: Bizde şimdi çıkıyorduk..

Barış: Ne bu sorgu sual Lina hanım? Biz gidince evde parti falan vermeyi mi düşünüyorsun?

'Aynen! Kalabalık bir parti vereceğim.. Geldiğiniz de evin köşelerinde kusmuk görürseniz şaşırmayın.'

Berk: SAKIN! Hayatta en nefret ettiğim şey kusmuktur!

'O halde kesinlikle bunu yapmalıyım!'

Berk: Ahh bu kız!

'Sessizce evi terk edin.. Uyuyacağım.'

Yağmur: Daha ne kadar uyumayı planlıyorsun?

'Siz dönene kadar uyumayı planlıyorum kankacım.'

Berk: En azından ev temiz kalır..

Barış: Tamam tamam hadi uzatmayın. Biz çıkıyoruz, uçağımız kaçacak.

Berk: Bizde kaçtık!

'Kendinize iyi bakın! İyi tatiller!!'

Barış: Thanks baldız!

Yağmur: Kendine iyi davran kankam!

Berk: Eve iyi davran cadı!

'O bana cadı mı dedi?'


Tam üzerlerine  gidiyordum ki kapıyı çarpıp çıkmaları bir oldu. Arkalarından sadece kıkırdayarak salona gidip kendimi koltuğa bıraktım. Tüm kemiklerim ağrıyordu ve adım atacak halim yoktu. 

***

Bir film açıp izlemeye başlamıştım fakat daha ortasındayken aklıma gelenle hızla filmi durdurup telefonuma uzandım. Bugün Uras'la buluşmayı düşünüyordum.

Aranıyor..

Uras: Lina? Aramayacaksın diye korkmaya başlamıştım.

'Kusura bakma. Halsiz gibiyim de bugün buluşabileceğimizi pek sanmıyorum.'

Uras: Hasta mı oldun?

'Sanırım..'

Uras: Evine yakın bir yerlerdeyim. İlaç getirmemi ister misin?

'Hiç zahmet etme. Zaten oradan taşınalı bayağı oluyor. Şuan da başka bir arkadaşta kalıyoruz.'

Uras: Sadece adresi söylemen yeterli.

'Gerçekten buna gerek yok.'

Uras: Konum at.

'Asla dinlemeyeceksin değil mi?'

Uras: YES!

'Peki kapat o halde.'

Uras: Neden ki?

'Konum atacağım çünkü!'

Uras: Ha Tamam.


Telefonu kapatınca konum atmakta her ne kadar tereddüt etsem de umursamayıp atmaya karar verdim. Mutfağa gidip ona ve kendime kahve suyu koyup geri salona döndüm. O gelene kadar filmin devamını izleyebilirdim.

***

Film bittiğinde gene iliklerime kadar korkuyu hissetmiştim. Asla ağlatan (Duygusal) filmler izlemezdim. Küçüklüğümden beri içimi baydığı için hiç sevemedim. Onun yerine korku filmlerine aşık biriydim. Televizyonu kapatıp kumandayı tam sehpaya koymuştum ki kapının sesiyle yerimden sıçradım. Bir süre ara versem iyi olacak sanırım korku filmlerine..

Kapıya gidip asla kim olduğunu sorgulamadan dank diye kapıyı açtım. Uras'ı görmemle yüzüme sahteden bir gülümseme takınıp içeri girmesi için hafif geriye çekildim. Elinde bir eczane torbası ve 2 tane de normal market torbaları vardı. Hemen elinden kapıp içindekilere bakmaya başladım. Karnım çok açtı ve evde de tosttan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Bu hareketime gülüp mutfağa ilerleyince arkasında yüzüm asık bir şekilde arkasından ilerledim. Bu ne böyle.. Bir sürü hazır çorba almış. Diğer torbaya da göz atmaya başladığımda gördüklerimle hayat enerjimi bulmuştum. Bir sürü abur cubur almış!

Uras: Çocuk gibisin!

(Gülerek söylediği şeye sadece omuz silkip torbaya içinden bir tane jelibonu almak için elimi uzattım. Fakat aynı hızla torbayı elimden aldığı için sadece baka kalmıştım. Ona hayret dolu bakışlarla bakınca açıklama ihtiyacı duyup bana dönmüştü..)

Uras: Yemek yemediğini tahmin edebiliyorum ve karnını jelibonla doyurmana izin vermiyorum. Öncesinde çorbanı içeceksin..

'Emrin olur paşam!'

Uras: Neyli çorba sevdiğini bilmediğimden hepsinden birer tane aldım.

'Arayıp sorsaydın ya.'

Uras: Gerek yok tokum diyecektin. Neyli seviyorsun?

'Domatesli.'

Uras: Pekala! Hadi içeri geç sen..


İçeri geçip koltuğa kendimi bıraktım. Üşümeye başladığımda ise odama çıkıp bir hırka alıp geri döndüm. Uras ise sehpaya çorba kasesini bırakıyordu.

Uras: Bu hava da hırka mı?

'Üşüyorum. Napıyım?'

Uras: Üşüyor musun?!

(Verdiği abartı tepkiyle yanına gitmeyi kesip geri adım atmıştım. Çünkü bana doğru elini uzatmış geliyordu. Üşüyorum diye beni mi boğacak?!)

Uras: Dursana kızım! Nereye gidiyorsun?

'Ne öyle zombi gibi geliyorsun üstüme!'

Uras: Ateşine bakacağım.. Rahat dur!

(Elini alnıma koyduğunda gözleri kocaman olmuştu. Hala tepkisiz bir şekilde ona bakıyordum çünkü tam bir ruh hastası gibi göründüğüne garanti verebilirdim.)

Uras: Ateşin var!

(Onun abartı tepkisine karşılık bende abartı davranmaya karar vermiştim.)

'Ölecek miyim doktor?!'

Uras: Geç dalganı! Hemen otur şuraya iç çorbanı. Çıkar şu üstündeki hırkayı da!

Ne kadar dirensem de sonunda onu dinleyip hırkayı çıkarmıştım. Üşüyordum ama içtiğim sıcacık çorba sayesinde bunu çokta hissetmiyordum. Uras 10 dakikadır mutfaktaydı ve ne yaptığını cidden merak ediyordum. Sonunda döndüğünde elinde bir leğen ve bez vardı. Bezi suya bandırdı ve sıktıktan sonra yatmamı işaret edip alnıma koydu. Tüm bunlar aklıma Mete'yi getirmişti.. Acaba o gün tekrar ateşi çıkmışmıdır? Amaan! Çıkmış olsa bile ölmediğini biliyoruz..





İMKANSIZ AŞKWhere stories live. Discover now