I. Cehennemde Bir Melek

10.7K 440 223
                                    

I
Cehennemde Bir Melek
Angel In Hell

3310

34. yüzyılın başlarında genç bir komutan, tahtına yeni geçmiş bir kraliçeye şöyle dedi:
"Eğer bir distopyada yaşıyorsanız bu size o kadar da distopik gelmez."
Öyleydi. Bu bir distopyaydı, daha karanlık zamanlardan geliyordu. Zihinlerinin kıvrımlarında dolaşan canavarlarla mücadele etmiş soyluların prens, prenses, asker ve komutan çocukları doğacak ve sonunda daha cesur bir dünya için büyük bir savaş başlatacaktı.
Bir liderin ne kadar ileri gidebileceğini görmek istediler. Böylece genlerinden gelen karanlık gücü test edebilirlerdi. Onlara bırakılan ölümcül miraslarından hiçbiri kaçamadı.

Her şey bir kaçağın geri dönüşüyle başlamış gibi görünüyordu. Hikayeleri bundan daha eskiye dayansa da koyu renkli gözleri şüpheyle kısılmış bir kız; toprak bir yolda sarsak adımlarla yürürken ve solundaki terk edilmiş, tek katlı evleri izlerken bu karanlık anılardan hiçbirini yanında taşımıyordu.

Üzerinde, boğazına kadar sarılı zırhlı, simsiyah bir üniforma; başında üniformanın üzerindeki aynı amblemi taşıyan siyah beresi ve sırtında, yine üniformasına benzer bir kumaştan yapılan ağır çantası ile kız oraya ait değil gibiydi. Bir yerden geldiği ve bir yere gideceği kesindi ve adımlarının yavaşlığına, tedirginliğine bakılacak olursa bundan mutlu da değildi.

Ondan birkaç adım önde ilerleyen, onunla aynı üniformaları giymiş, aynı sembolleri taşıyan, kızıl saçlı bir kıza derin bir nefes alarak seslendi: "Şebnem."
Şebnem, arkasını döndü. Koyu mavi gözlü, siyah saçlı bu kızın ona yaklaşmasını bekledi."Anka." diye tuhaf, vurgular bir sesle konuştuğunda; Anka sıkıntıyla duraksadı. "Geri dönmeye hakkım yokmuş gibi hissediyorum." dedi, bu sözlerine zıt olarak adımlarını hızlandırmış bir şeyden kaçar gibi ufka doğru ilerlemeye başlamıştı,

Şebnem, derin bir nefes aldı. Anka'nın peşinden koşar adımlarla yürürken konuşuyordu: "Enstitüden kaçtık ama bir nedeni vardı. Şimdi oraya geri dönmek zorunda olabilirsin, olabiliriz. Ama bu onların söylediklerini yapacağın ya da bazı şeyleri kabullendiğin anlamına gelmiyor biliyorsun değil mi? Enstitüdekilere bir neden belirtmek zorunda da değilsin. Hiç kimse değil."

Anka sessiz kaldı, katılmıyordu. Bir an durdu, çevresine bakındı. "İsyan bölgesine yaklaşıyor muyuz?" dediğinde tekrar adımları eski yavaşlığı ve hantallığına tutulmuştu. Şebnem onu başıyla onaylarken çevresinde bir tur döndü. Anka'dan arkada olmasına rağmen daha yavaştı. Bu, Anka gibi isteksiz bir duygunun emaresinden çok ondan daha sakin oluşundandı. Bazen aynı hareketler farklı hikayelere ve hislere ait olabilir. "Buraya kadar yayılıp enstitüyü bile darmadağın ettiklerine inanamıyorum." dedi.
"Ben inanıyorum." Bu konu bir daha açılmadı.

Toprak yolun yanındaki evler sona erdiğinde ve ıssız yokuşlardan çıkıp indiklerinde yüksek binalarla çevrili, iki bloğa ayrılmış büyük bir alan önlerine çıktı. Birkaç el silah sesi duymuşlardı ama bu o zamanlarda normaldi. Bir zamanlar kulaklarını dakikalar boyunca uğuldatan bu yüksek ses artık sadece uykularını aniden bölen rahatsız edici bir patırtı gibiydi. Anka'nın adımları tesisin önüne geldiğinde bir anlığına heyecanla hızlanıp far görmüş timsal misali durdu. Düşmek üzere olan devasa tabelaya doğru başını kaldırdığında çenesi titredi ve bir yıl sonra ilk defa bu tabelayı okuduğunda gözleri parladı: "Unit Vaka Araştırma Timi."

Yazının altında, iki sembol bulunuyordu ve sembollerden birini o, üstündeki üniformada taşıyordu: "Alfa-Beta Takımlarının Titan-Juliet Grubu İkiz Enstitüsü."

GEN | ÜÇLEMENİN TÜM KİTAPLARI düzenleniyorWhere stories live. Discover now