XXV. Cehennemin eşiğinde

516 69 76
                                    

Yorum atmayı ve oy vermeyi unutmayın :)

Cehennemin eşiğinde

3. Dalgaya iki gün kala

Anka ikiz enstitünün camlarla kaplı en üst katında kurulmuş keskin nişancı tüfeğinin önündeydi. Önündeki boydan camı yana doğru iterek açtı ardından tüfeğin namlusunu öne ittirdi. Tüfeği kavradı, öne eğilerek dürbüne bakmaya başladı.

"Oksana." Anka başını arkaya çevirdi. Önünde bir kağıt parçası ile dikilen Pars'ı ve yanındaki Kaya'yı gördüğünde ise tüfeğini geriye doğru sürükledi ve ayağa kalktı.

"Alıştırma yapıyordum." dedi üstündeki eski UVAT formasının tozlarını silkelerken. Pars elindeki kağıdı Anka'ya uzattı.

"Konsey... dediğin gibi davrandı. Ecem'in Aurum prosedürü ile ilgili önerisi kabul edilmedi. Şuan size verecekleri görev... meydan okuma... her neyse onun ne olacağını bilmiyorum. Ama bu kağıt, Hunterların istediği şeyin olmayacağını söylüyor." Anka kağıdı eline aldı ve güldü. Pars'ın ise kafası karışık gibiydi.

"Nasıl bilebildin?" diye sorduğunda Anka ona baktı. Bu sırada elindeki kağıdı da uzatmıştı. Pars, Anka'dan kağıdı geri aldığında Anka da konuşmaya başladı.

"Bilemezdim tabii ki. Ama, soylar arasındaki ilişkilerin gergin olduğunu biliyordum. Hunter'ın baskıcı bir yönetim olduğunu da biliyordum. Dolayısıyla sadece tahmin yürüttüm." Pars, Anka'nın dediklerine inanmamış gibiydi.

"Hunterlara daha önce birçok kez isyan başlattılar." Anka Pars'ın sözünü kesti.

"Biliyorum, Vincent."

"Hiçbiri başarılı olmadı, bunu da biliyorsun değil mi?"

"Evet, Pars. Ama bu direniş hiçbir zaman Artemis'in veliahdı tarafından gerçekleştirilmedi." Pars kaşlarını çattı ve şaşkınlıkla başını yana yatırdı.

"Eğer hala daha Hunter soyu, Artemis'in portresini Dore'den indiremiyorsa ben Hunterlardan daha güçlüyüm demektir." Pars Anka'nın sözlerinin ardından bir şey söylemedi.

"Sen, planda üstüne düşen kısmı yapacaksın değil mi? Bunu yapacağına inandığım için bu prosedürü kabul ettim." Pars, Anka'ya kötü bir bakış attı. Ardından enstitünün merdivenlerine doğru ilerledi.

"Pars." diye bağırdı Anka ardından, ancak Pars cevap vermedi.

FLASHBACK - İKİ HAFTA ÖNCE

"Dünkü Ant töreni bir felaketti." dedi Ecem. Odasının karşı duvarındaki boyalı soy tablosunun önünde durdu.

Muhtemelen yıllar öncesine ait olan bu tabloda Hunter soyunun veliahtları Armand, Rüzgar ve Ecem bulunuyordu. Ecem, tablonun önünde durdu.

"Armand sana silah doğrulttu." dedi ve güldü. Ardından arkasındaki Rüzgar'a döndü.

"Ve, daha kötüsü Anka'nın söylediği hiçbir şey bugün konseyde eleştirilmedi. Konsey...Aurum töreninde Anka ve Kaya'ya vereceği görev... deli saçması!" Rüzgar kaşlarını çattı.

"Neden senin istediğin görevi kabul etmediklerini anlayamıyorum."

"Çünkü Rüzgar artık bize karşı geliyorlar. Oksana'nın soyun başına geçmesini açıkça istiyorlar." Rüzgar, Ecem'e yaklaştı.

"Sakin ol biraz. Ecem... Bu karar oy birliği ile kabul edilecek. Yani sen onay vermeden ya da ben onay vermeden kimse Anka ve Kaya'ya o görevi veremez." Ecem derin bir nefes aldı.

"Haklısın Rüzgar. Ama ben... Anka'nın ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum." Rüzgar kaşlarını çattı. Kendinden emin görünüyordu.

"Prosedürü zaten kazanamayacaklar ve sorun kökten çözülecek, tamam mı?" Ecem başını salladı ümitsizce. Ancak kafasındaki bulanıklık hala gitmemişti. Parmaklarını ritmik hareketlerle yanındaki masaya vuruyordu. Masasının önündeki sandalyesine oturdu ve en sonunda Rüzgar'a çevirdi bakışlarını.

"Bir karar verdim." Rüzgar beklentiyle Ecem'e baktı. Biri diğerine göre daha uzun kaşık çatları ve biraz daha aşağıya bükülmüş dudakları ile bir süre hareketsiz kaldı yüzü.

Rüzgar, Ecem'in bu karardan ne kadar memnun olduğundan emin değildi.

"İtaati kullanacağız."

"Bundan vazgeçtiğini sanıyordum!" diye bağırdı Rüzgar. Sinirlenmişti.

"Soylar buna karşı çıkacak. Konseyin canını sıkacaksın!" Ecem ellerini öfkeyle masaya vurdu ve ayağa kalktı. Çatık kaşlarıyla Rüzgar'a bağırdı:

"Ivanova-Atasay geri gelirse biteriz, anladın mı !"

Çölü andıran kurak bir yerde kurulan, topraktan birkaç ton daha açık kirli çadırların yanına bir araba yaklaştı. Araba, toprağı tozutarak durduğunda sürücü koltuğundan bir genç indi. Kampın içine yaklaştığında ise çadırların arasından elinde tuhaf bir kokteyl bardağı tutan bir kız ile karşılaştı.

"Boğaç Vincent..." diye mırıldandı kız kokteylin çubuğunu buzlu içeceğinde gezdirirken. Kız mutlulukla "Yaz geldi." dediğinde karşısındaki Boğaç onu alakasız bir ifadeyle süzdü.

"Mevsimleri bildiğinizi bilmiyordum." Yağmur Boğaç'ın sözlerine espriymiş gibi bir kahkaha patlattı. Ardından elindeki içeceği ona uzattı ardından "Buranın en leziz içeceği. Şu isyandan çaldım." diyerek göz kırptı. Boğaç çatık kaşları ile onu süzüyordu.

"Her neyse her neyse Boğaç. Yarın İtaat ile Oksanaların işini bitirmek için yola çıkıyoruz. Kesinlikle gelmelisin. Bum! Hahaha..." Yağmur gülerek içeceğini karıştırmaya devam ediyordu.

"İyi değilsin sen, hastasın." Yağmur yüzünde büyük bir tebessümle Boğaç'a baktı ve başını iki yana salladı.

"Cehennemin eşiğindeyiz. İçeride ise sadece şeytan ayakta kalır." Boğaç çatık kaşları ile Yağmur'a baktı ve yutkundu. Yağmur, onun afalladığını hissetti. Elindeki bardağı Boğaç'ın eline bıraktı.
Yanından geçerken ise mırıldandı:

"İçecek, Tilki'nin spesiyaliymiş. Bir gün denemelisin... Kimin tarafında olduğuna karar ver, Vincent."

GEN | ÜÇLEMENİN TÜM KİTAPLARI düzenleniyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin