XVIII. Güç

564 72 114
                                    

Güç

FLASHBACK

Beyaz, kırmızı, sarı ve pembe güllerle çevrili küçük bahçelerden bir koridor gibi uzanan taşlı bir yolun sonu büyük çimenli alana uzanıyordu.

Çimenli alanın oldukça uzağında ise eski surları andıran taştan sınırlar vardı.

Taşlı koridorun diğer ucunda tüm ihtişamıyla gümüş, beyaz, altın rengi ve siyah tonlarının hakim olduğu gotik mimari uzanıyordu.
Sarayı andıran bu mimari ise üstünde Dore'nin sembolü olan altın dalga sembolünü taşıyordu.

O ilkbahar sabahı, gökyüzü iki çocuğun kahkaha ve çığlıkları ile çınlarken onlara endişeyle bakan siyah - kırmızı üniformalı askerler gülümsemeden edemiyordu.

Üstünde her ton rengin bulunduğu ressam kıyafetiyle yaşlı bir adam ise kızmış gibi yaparak bağırıp çağırıyordu.

"Oksana Ivanova. Çizemiyorum." İsmi Oksana olan küçük kız bu yaşlı adamın uyarısından sonra elindeki kılıcını biraz daha kaldırdı ve ciddi bir bakışla yaşlı adama baktı. Bu sırada kızla aynı boyda sarışın bir erkek çocuğu Oksana'nın yanına gelip ona çarpıp geri kaçtığında küçük kız tekrardan kahkaha attı ve çocuğu kovalamaya başladı.

"Oksana ve Baler..." dedi yaşlı adam bıkkınca ve Oksana'nın yüzünün belirginleştiği tuvalin önündeki küçük tabureye yorgunlukla oturdu.

Bahçenin başında bordo renkli kıyafeti ile bir kadın göründüğünde üniformalı bu askerler hazır ola geçti.

"Oksana, ne oluyor burada?" 3 yaşlarında dalgalı saçlarını omuzlarının biraz altına uzanan lacivert gözlü bir kız neredeyse kendisinin kopyası olan bu bordolu kadının yanına koştu.

"Baler ile içeri geçin kızım." Oksana, başını salladı ve ardından ismi Baler olan küçük sarışın çocuk ile gotik saraya doğru ilerlemeye başladılar.

Bordo elbiseli kadın ise yaşlı ressamın yanına geldi ve tuvale baktı.

"Çok güzel... Kasıma kadar bitirebilecek misin?" Yaşlı adam resime baktı ardından ise gözlerini kadına çevirdi.

"Kasıma 2 hafta var efendim. Kızınız oyun çok seviyor. Yerinde durmuyor ve ben korkarım ki 2 haftaya bitiremeyeceğim." Julie hüzünle başını salladı. Ancak kendisine kızmasını bekleyen bu yaşlı adama kızmadı.

"Ziyanı yok. Yarım kalır öyleyse." diye mırıldandığında ise yaşlı ressam hiçbir şey anlamamıştı.

Bir resim neden yarım kalabilirdi?

Anka, odasına girdiğinde çalışma masasının üstüne bırakılmış bir not gördü. Daha önce görmediği bir yazı tipiyle yazılmıştı dolayısıyla not Kaya'ya, Ozan'a ya da tanıdığı birine ait değildi. Notu eline aldı ve kısılmış gözleriyle okudu:

"Saat 20'de enstitünün çıkışına gel. Seninle konuşmam gerek." Anka odasında asılı duvar saatine baktı.

19.30

Tekrardan enstitünün bahçesine indi ve etrafı taradı. Tanımadığı kimse yoktu. Ardından Kaya'nın yanına ilerledi. Kaya, Anka'nın düşünceli haline yeterince tanıklık etmişti. Dolayısıyla hafif kaşları çatık, ve gözleri yere sabitli hızlı adımlarla ona doğru gelen Anka'yı gördüğünde bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.

"Ne oldu?" Anka elindeki notu Kaya'ya uzattığında Kaya,notu okudu ve Anka'yı sessiz bir kenara çekti.

"Bu kim?" diye sorduğunda Anka gözlerini devirdi.

GEN | ÜÇLEMENİN TÜM KİTAPLARI düzenleniyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin