XXIV. Karanlık

533 67 97
                                    

"Atasay ve Ivanova soyunun son veliahdı olarak soyuma sadık kalacağıma yemin ediyorum." Ecem ayağa kalktı.

"Dore'ye sadık kalacak mısın?" diye bağırdığında Anka kaşlarını çattı.

"Dore'nin başındakilere sadık değilim, çünkü Dore'nin kendisi benimdir."

24. Bölüm Özel Şarkısı: Demons, Jacob Lee

Karanlık

Ant töreni bittiğinde vakit gece yarısını geçiyordu. Anka, yalının kapısından dışarı çıktığında ilk kez kendini bu kadar özgür hissetti. Birçok soy ayrılmıştı, bu nedenle bahçe sessizdi. İçeride askerlerle konuşanları beklerken deniz kıyısına doğru ilerledi. Dalgaların sesi karanlıkta duyulan tek sesti. Bahçeyi çevreleyen soluk ışıklar ise görülen tek ışık...

Anka omuzlarında bir ağırlık hissettiğinde arkasını döndü.

"Gerek yoktu." dedi omzundaki cekete sarınarak. Kaya güldü ardından jeepleri işaret etti.

"Gidelim artık."

"Diğerleri?"

"Yekta, X timi ile kalacak. Pars çekip gitti, nerede bilmiyorum. Boğaç hala içeride, sanırım gelmeyecek." Anka, yalıya baktı. Ardından sakinlikle onayladı Kaya'yı. Jeepe ilerlemeye başladıklarında ise biri Kaya'nın arkasından seslendi.

"Baler, rica ederim." Kaya duyduğu tanıdık sesle yutkundu ve annesine baktı.

"Dinliyorum."

"Biraz daha kalmak istemez misiniz?" Kaya tepkisini ölçmek için Anka'ya baktı. Anka'nın burada olmaktan rahatsız olduğu açıktı ancak başıyla onayladı Kaya'yı. "Sen git, benim halletmem gereken bir iş var." diye mırıldandı ve yalıya doğru ilerledi.

Onu tuhaf ve akortsuz bir müzikle, tedirgin edici insanlarla karşılayan bu ihtişamlı yalı, şimdi, tüm saflığıyla karşıladı. Korkak adımlarla bir iki adım ilerledi. Karşısındaki büyük cam pencereler neredeyse gökyüzü ile aynı renk gibi görünen denizi tüm şeffaflığı ile Anka'nın gözleri önüne sermişti. Dalgalar, tepedeki aydan dolayı parlak görünüyor, uçları beyazlaşıyordu. Anka pencereye yaklaşmaya devam etti. Sonunda pencerenin tam önüne geldiğinde, denizin de tam önündeymiş gibi hissetmekten alıkoyamadı kendini.

"Çok güzel." diye mırıldandı kendine. Daha önce bu kadar güzel bir şey gördüğünü hatırlamıyordu.

"Öyle." diye bir ses duyduğunda irkildi, arkasını döndü. Merdivenlerde kendi başına oturan Boğaç'la gözleri kesişti. Anka, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Ciddi bir ifade takınarak -ki bu ifadeden nefret ediyordu çünkü tüm tanıdığı soylular bu şekilde davranıyordu- Boğaç'a baktı. Ellerini ise karnının üstünde birleştirmişti.

"Sizi burada görmeyi beklemiyordum, Aleron." dediğinde merdivenlerde oturan Boğaç güldü. "Ben ise gittiğinizi sanıyordum." dedi, merdivenlerin tırabzanlarına tutunarak ayağa kalktı ve merdivenlerden indi.

Anka, çenesini biraz daha kaldırarak Boğaç'a baktı. Tek kaşı, diğerlerine göre biraz daha kalkıktı. "Size sormak istediğim şeyler var." dediğinde Boğaç başıyla onayladı.

"Rica ederim..."

"Neden düşmüş soy olduğunuzu daha önce söylemediniz?" Anka birdenbire bu soruyu sorduğunda Boğaç kaşlarını çatarak başını hafifçe sağa yatırdı.

"Çünkü.. daha önce sormamıştınız, Oksana." Oksana bu beklenmedik cevap karşısında başını salladı ve tebessüm etmeye çalıştı. Boğaç ise güldü.

GEN | ÜÇLEMENİN TÜM KİTAPLARI düzenleniyorWhere stories live. Discover now