XVII. Geri döndürülemeyen hatalar

557 69 55
                                    

Geri döndürülemeyen hatalar

FLASHBACK

Julie, Mahir ile konuşmasından sonra karanlık koridordan çıkarak tekrardan beyaz mermerlerin altın kaplama kemerler ve pırlantalar ile süslendiği büyük salona geldi. Salonda ilerlerken kırmızı-siyah üniformalı askerler de arkasında tekrardan belirmişti. Onları ayak seslerinden fark eden Julie arkasına döndü ve askerlere baktı.

"Sizden Oksana'yı kontrol etmenizi istiyorum, beni değil." Askerler başlarını salladılar.

"Nerede kızım?"

"Ön bahçede, silah tutuş eğitimlerini alıyor efendim; ardından temel felsefe dersi ve yönetim dersi var." Julie memnuniyetle başını salladı ve askerler yanından ayrıldı.

Büyük salon, oyma işlemelerin süslendiği döner bir merdivenin ihtişamıyla sonlanıyordu. Bu merdivenin üst katı, çalışma odaları için düzenlenmişti ve mermerlerin işlendiği aynı oymalar katın çevrelediği korkuluklarda da vardı. Julie, merdivenleri tırmandı ve katın en sonundaki odaya doğru ilerledi. Odanın kapısında Ateş soyunun büyük bir sembolü asılıydı. Kapıyı tıklatarak içeri girdiğinde onu kitaplarla çevrili eski, ahşap bir kütüphane karşıladı. Odanın tam ortasındaki büyük masada çalışan kumral saçlı bir kadın Julie'ye baktı.

"Julie, senin için ne yapabilirim?" dedi kadın son derece samimi bir ses tonuyla. Julie de içtenlikle gülümsedi.

"Seninle konuşmaya geldim, Esin." İsmi Esin olan kumral saçlı kadının yüzündeki nazik tebessüm dondu. Julie'nin ne konuşacağını biliyordu. Başını sallayarak ayağa kalktı.

"Seni dinliyorum." Julie, söze nasıl başlayacağını bilmiyor gibiydi.

"Bak, Adal'ın seninle konuştuğunu biliyorum." Esin başını salladı.

"Ama sana tüm samimiyetimle söylüyorum Esin, bu yaptığımızı yapmak zorundayız. Ben Oksana'yı bir daha göremeyeceğim. Onun yüzüne her baktığımda bu gerçek canımı yakıyor."

Esin, "Biliyorum." diye mırıldandı.

"Söz veriyorum, sen Baler'i tekrar göreceksin." Esin her şeyi onaylarcasına başını sallıyordu. Kısa bir sessizlik oldu, ardından Julie yerdeki gözlerini Esin'e çevirdi.

"Senden bir şey rica etmek istiyorum."

"Lütfen..."

"Baler ve Oksana nihayet Dore'ye geri döndüğünde senden Oksana'ya sahip çıkmanı istiyorum. Çünkü onun yaşadıkları atlatılabilir olmayacak. Umarım Baler ile birbirlerini erkenden tanırlar ve birbirlerine destek olurlar."

"Bana neden yalan söyledin?" Anka, sorgu odasındaki küçük bir sandalyeye oturtulmuş Egemen'e baktı.

"Çünkü... öyle gerekti." Anka dudaklarını kemirdi.

"Yani, Kaya'ya suç atman mı gerekti?" Tilki suçlulukla başını eğdi.

"Sana artık nasıl güveneceğimi bilmiyorum Tilki. Benimle, annenin haklılığını ortaya çıkarmak için tanıştın. Sonra tam da bu nedenle savaştın. Şimdi, beni yüz üstü bıraktın ve bana yalan söyledin annenin intikamını Dore'den almak için. Kısacası; bizi, direnişi ve beni kullandın sen sadece."

"Böyle söyleme." Anka sinirlenmişti.

"Ne söyleme Egemen. Neyden bahsediyorsun sen! Ben, sana, güvendim. Anlıyor musun? Kaya'yı, Pars'ı hatta Şebnem'i neredeyse herkesi karşıma alıp isyanı savundum. Elçin, iç isyan çıkardı. Kampımızda yangın çıkardı, beni yaktı, seni savundum. Nemesis ile savaştım ben! Elçin, öldü. O da Dore'nin kurbanı oldu. Benim yüzümden, çünkü sana güvendim. Şebnem, öldü. O da Dore'nin kurbanı oldu ve benim yüzümden. Malüvradan milyonlarca insan öldü, benim ait olduğum soy yüzünden ve Dore yüzünden. Anıl Sarp, öldü. Ben UVAT'ı araştırdığım için. Senin annen de öldü çünkü Artemis ona bu işin peşini bırakmamasını söyledi, beni korumasını söyledi. Bu da benim yüzümden."

"Şu anda zaten ben, kendi başıma birçok insanın acı çekmesine nedenken sana güvenerek..." Anka'nın sesi titremişti bir süre duraksadı.

"Sana güvenerek... çocukluğumu birlikte geçirdiğim insanlarla savaştım. Senin için... Şebnem'i kaybettim, sen bana ihanet ettiğin için!" Tilki, Anka'dan duydukları üzerine sarsılmıştı. Geri döndürülemeyen bir hata yaptığının o da en başından beri farkındaydı.

"Sana...Ne kadar değer verdiğimi görmedin sen. Bunu hak etmedin bile. Beni hiç sevmedin, bana değer vermedin."

"Anka, bana her şeyi söyle. Beni her şeyle suçla. Ama seni sevmediğimi söyleme."

"..."

Kısa bir sessizlik, bu küçük dar ve karanlık odaya hakim oldu. Tilki, uzun süredir üstünde düşündüğü bir şeyi söylemek için gözlerini bir anlık cesaretle Anka'ya çevirdi.

Bir zamanlar ona en yakın kişi olan Anka, şimdi ona düşmanı gibi bakıyordu.

"İsyanı sana vereceğim, Anka."

Anka nefretle Tilki'ye baktı. Sorgu odasından dışarı çıkıp kapıyı çarptığında karşısında ona endişeyle bakan Kaya, Yekta ve Ozan'ı gördü.

"İyiyim ben." diye mırıldandığında solmuş yüzü tam tersini söylüyordu. Anka üzgündü, bunu herkes biliyordu. Anka, diğerlerinin bir şey söylemesine izin vermeden hızlı adımlarla asansörlerin önüne gelip asansörü çağırdığında Kaya arkasından koştu.

"Anka, bekle." Anka, Kaya'ya çevirdi gözlerini.

"İyi misin?" Anka başını salladı.

"Planım için Mahir ile konuşmamız gerek." Kaya kaşlarını çattı.

"Bana anlatmayacak mısın planını?"

"Anlatacağım." Anka asansöre bindiğinde Kaya'ya gelmesini işaret etti. Kaya, Anka'nın yanına geldiğinde asansör kapıları kapanırken Anka mırıldandı:

"Kaleyi içten fethedeceğiz, bir zamanlar onların yaptığı gibi."

***

Enstitünün bahçesine çıktıklarında hava biraz puslu olsa da çok güzeldi. Anka ve Kaya bahçede, enstitünün kapısında onları bekleyen Mahir'in yanına gitti.

"Biz... bir karar verdik." dedi Anka, Mahir'e bakarak. Mahir ise sabırla kararlarını açıklamasını bekliyordu.

"Aurum meydan okumasını kabul ediyorum. Böylelikle tekrardan Atasay ve Ivanova soyu Dore'de bir hakka sahip olacak." Mahir, Anka'ya baktı. Karşısındaki yirmilerine yeni girmiş bu genç kızın olayların ciddiyetini kavramasını beklemiyordu zaten. Bu nedenle sordu:

"Emin misin kızım, senden neleri isteyebileceklerinin farkındasın değil mi?" Anka, Kaya'ya baktı.

"Kaya ile bir planımız var. Bu planı şuan size açıklamamız doğru olmaz ama işe yaracağından emin olabilirsiniz." Mahir başını salladı.

"Ant töreninde orada olacağım. Ant töreninde bu meydan okumayı kabul ettiğinizi açıklamanız gerekecek. Sonrasında, prosedüre geçeceğiz." Anka başını salladı. Bu sırada Serhat'ın sesi yankılandığında herkes Serhat'a döndü.

"Baba, gitmeliyiz artık. Hava kararıyor." Mahir, Serhat'ı başıyla onayladı ve Kaya ile Anka'ya çevirdi gözlerini.

"Dikkat edin."

Kaya, samimiyetle tebessüm etti:
"Geldiğiniz için teşekkür ederim."

Anka ve Kaya Mahir ve Serhat enstitüden çıkıp gözden kaybolana kadar onları izlediler.

"Şimdi direnişi savaşa hazırlamalıyız." dedi Anka. Gözlerini Mahir ve Serhat'ın gözden kaybolduğu ufuktan çekmemişti.

Birkaç dakika sonra, Anka enstitüye geri girdi.

Artık kendisi, direniş ve isyanın tek lideriydi.

GEN | ÜÇLEMENİN TÜM KİTAPLARI düzenleniyorWhere stories live. Discover now