X : Ev

659 90 71
                                    

Ev

Anka, tuhaf bir dejavu hissi ile karşılaştı. Toprak patika yolda ilerlemeye devam etti.

Gün, batmak üzereydi. Gökyüzünü kuşların ciyak ciyak sesleri süslüyordu ve sanırım kuşların bu rahatsız edici sesi Anka'nın hoşuna gitmeye başlamıştı.

Anka, patikanın sonundaki ışıklı büyük alanı görünce rahatladı. Işıklı alandaki onlarca çadır günün bu saatinde boştu ve herkes meydanda yakılan büyük ateşin etrafında olmalıydı.

Anka, tahta çitlerle ve dikenli tellerle çevrilmiş vadiye girerken kemerli yapının yanındaki gardiyanlara gülümsedi.

"İyi akşamlar Komutan Oksana."

"Anka yeterli, teşekkürler." diyerek içeri girdi ve ateşin etrafındaki topluluğa ilerlemeye başladı. Ateşin yanında, minderlere oturmuş Şebnem, Yekta, Arslan, Kaya ve Ozan'ı gördüğünde istemsizce tebessüm etti ve yanlarına yaklaştı.

Onlar, Anka'yı fark etmemişti ve Şebnem de Anka'nın anlam vermediği bir şeye katıla katıla gülüyordu.

"Ne oldu, bu kadar komik olan ne?" diye sorduğunda Anka, kızmış gibi bir yüz ifadesi takınarak, herkes ona dikkat kesildi.

"Arslan ve Egemen'in bir anısı. Arslan, Egemen'in sakarlıklarını anlatıyor." Egemen, göz devirdiğinde Şebnem tekrar gülmeye başladı. Bunun üzerine Anka da kıkırdadı.

"Sen neredeydin?" Anka, Kaya'nın sorusu üzerine Kaya'nın yanındaki boş mindere oturarak bağdaş kurdu.

"Hiç, dolaşıyordum sadece." diyerek Arslan'a baktı.

"E, devam edin anlatmaya." Arslan kaşlarını kaldırarak Egemen'e kaçamak bir bakış attı ardından başını hızlıca hayır anlamında salladı.

Bu sırada Anka'nın içinde tuhaf bir his belirdi. Kalbini ağrıtan boğucu bir his... Kaşları çatılmıştı, zorlukla nefes alıyordu. Her şey zifiri karanlığa büründü. Anka, başını yönünü bulmak istermiş gibi yukarı çevirdi ve çevresinde döndü ancak hiçbir şey göremiyordu. Korkuyla seslendi:

"Kaya?"

"Şebnem?"

"Egemen?" Anka, hiçbir şey duyamıyor ya da göremiyordu. Korkuyla yere çöktü. Elleriyle zemine dokunuyordu. Bir zemin vardı ama zemin de gök de siyahtı. Tek duyduğu şey sessizliğin içinden gelen bir mırıltıydı.

Sese odaklandıkça ses bir melodiye dönüştü. Anka, aslında çok aşina olduğu bu melodiyi nereden bildiğinden emin değildi ama bir ninni olduğuna yemin bile edebilirdi. Ardından bu tuhaf mırıltıya ayak sesleri eklendi ve önünde birdenbire bir şey belirdi. Anka kafasını korkuyla yukarı kaldırdığında tablolardan tanımış olduğu annesi karşısındaydı.

"Artemis." diye mırıldandı.

"Senden daha güçlü olmanı beklerdim Simurg. Benim yaptığım hataları yapmamanı beklerdim."

Anka yutkundu. Terlemiş alnına küçük saçları tutam tutam yapışmıştı. Kesik kesik nefes alıyordu. Artemis'e gözlerini dikmişti ve ondan gözlerini her ne kadar istese de alamıyordu. Bu küçük bir çocuğun karanlıkta hep gördüğünü zannettiği canavarları gerçekten görmesi gibi bir şeydi. Çünkü o küçük çocuk, hayatının korkusunu yaşarken içten içe geceleri gördüğü şeyin gerçek olduğuna emindi artık.

"Ben, ben bir şey yapmadım." diyebildi sonunda. Kekelemeleri ve fısıltıyla çıkan sesi Anka'yı daha da sindirmişti.

"Sevdiklerine zarar verdin. Sana kimse benim insanlara ne kadar acı çektirdiğimi bizzat anlatmasa bile sen içten içe bunu hissettin ve korktun. Şimdi ise korkularına yenik düştün."

GEN | ÜÇLEMENİN TÜM KİTAPLARI düzenleniyorWhere stories live. Discover now