1. BÖLÜM

42.7K 1K 80
                                    

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

" Yavaş ol be! "
İri yarı adamların kolları arasında sürüklendikten sonra, restoranın arka kapısından yere bir çöp gibi fırlatıldığımda, dirseğimin acısıyla inleyerek kısık bir sesle söylemiştim bunu. Hissettiklerimin ağırlığı bedenimi iyice zorluyordu. Öfkeyi ve korkuyu aynı anda yaşıyordum. 

"Defol git buradan, bir daha görmeyeceğim seni burada!"

Elindeki koyu vişneçürüğü kabanımla, çantamı üzerime doğru attığında  ağır basan öfkemle bakışlarımı ona çevirdim. Az önce birkaç tabak kırdığım için beni işten kovan patronuma. Ellerini beline yerleştirmiş, yanındaki iki izbandut kılıklı korumaların arkasından bana bakıyordu. Bir çöpe bakar gibi. Alışkındım bu bakışlara ama her defasında bu kadar kalbimi acıtması haksızlıktı.

Hızlı hareketlerle avuç içimi soğuk asfalta dayayıp, yerden destek alarak ayağa kalktım, yere attığı kabanımla çantamı aldım. Güçsüz olabilirdim ama onlara bunu yansıtmaya niyetim yoktu. 

" Meraklı değilim senin işine de sana da. Yalvarsan da gelmem zaten!" Arkamı dönüp giderken elimi havaya kaldırıp bir el işareti çektiğimde, arkamdan kuduz köpek gibi bağırıyordu.

Arkama bile bakmadan hızlı adımlarla yürüyerek ana caddeye çıktım. Kasım ayındaydık, Ankara'da öğlen hava biraz ısınsa da sabahları ve akşamları oldukça sertleşiyordu. Hızlı yaptığım yürüyüş öfkemi biraz olsun azalttığında, vücudum soğuğa karşı ürpererek tepki vermeye başlamıştı. Göğsümde sıkı sıkı tuttuğum çantamı yere koyup, kabanımı üzerime giydim. Çantamdan çıkardığım siyah atkımı sarı saçlarımın üzerinden sarıp, kollarımı göğsümde birleştirerek esen rüzgârdan korunmaya çalışıyordum.

Bu gece kesinlikle iyi bitmeyecekti. Hissediyordum. Tam bir aydır telefonumu açmıyordum. Kaçtığım adam, beni çoğu kez eliyle koymuş gibi buluyordu. Bu sefer bu kadar uzun bir süre ondan kaçmış olmama şaşırıyordum. Ama bunları düşünecek vaktim yoktu. Bugün yılda bir düzenlediğimiz lise arkadaşları buluşmasına gitmem gerektiği için telefonumu açmak zorunda kalmıştım. Çok lazımdı liseden kalan üç arkadaşımı görmek. Hem de bu haldeyken. Birisinden köşe bucak kaçarken.

Yaklaşık 2 haftadır az önce kovulduğum restoranın mutfak bölümünde, sabahtan akşama kadar bulaşık yıkıyordum. Bu bir ay içinde değiştirdiğim altıncı iş yeriydi ve en uzun çalıştığım yerdi. İki hafta kısa bir zaman olsa da, en azından bir düzen kurmuştum, kuruyordum. Kuracağıma inanmıştım. 

Lanet olsun! Telefonumu açalı henüz 10 dakika olmamıştı ki hemen Cem'in çağrısını görmüş, elimdeki bütün tabakları korkudan yere düşürmüştüm. O an sanki telefonun melodisini değil de ensemde Cem'in hırıltılı nefesini hissetmiştim. Elim ayağım boşalmıştı sanki.

O an hiç bir şey umurumda değildi. Tabii müdür gelene kadar. Şerefsiz iki üç tabak kırıldı diye herkesin içinde  ağzına geleni söyledi. Altta kalacak değildim ya, ben de ağzıma geleni söyledim ama sonu hüsranla bitti tabii. Sonunda gece kalacak bir yer bulmuşken, bu hiç iyi olmamıştı. Olsun yine başlayabilirdim. Başka bir iş bulabilirdim. Cem'in beni bulamaması yeterliydi benim için. 

Söylene söylene lüks semtteki mağazaların renkli ışıklarının aydınlattığı kaldırımda  yürüyordum. Buluşma yerini ısrarla iş yerime yakın bir yerde ayarlamıştım. Pardon eski işyerim.

Aklımın bir köşesinde Cem varken , diğer köşesinde de, bu akşamki buluşma vardı. Liseden dört arkadaştık. Üçü de üniversiteyi bitirmiş, kendilerine güzel bir hayat kurmuşlardı. Düzenli hayatlarını anlatırlarken ben ne anlatacaktım acaba. Konu dönüp dolaşıp Cem'e gelecekti. Ne anlatacaktım, ne cevap verecektim. Bu düşüncelerle strese giriyor, bu da karnımın kasılmasına neden oluyordu. 

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now