42. BÖLÜM

8.5K 425 42
                                    

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

"Bence sen yanlış biliyorsun. O gece bana kötü sözler söylemesine rağmen Nil'i savunmuş, ne yaparsa yapsın ses çıkarma demişti" dedim ve canımı acıtan o cümleyi kurdum.  "Ayrıca ben onları öpüşürken gördüm" dedim. Düşünmeden konuşmuştum yine. Dudaklarımı yavaşça kapattım. Ne tepki vereceklerdi acaba?

"Nil öpmüştür onu. Hakan yapmaz öyle bir şey." Dedi Kerem sakince. Demek ki gördüğüm o öpüşme ilk değildi. Tüm vücudumu kıskançlık hissi kaplamaya başlarken, aklıma Hakan'ın beni kullandığını getirdim. Bunu unutmamam lazımdı. Unutmazsam, kalbime sızan her şeyini atabilirdim.

"Umurumda değil" dedim net bir ses tonuyla. Gerçekten umurumda değildi. Bundan sonra da öyle olacaktı. " Canı cehenneme ikisinin de" diye devam ettirdim güzel dileklerimi!

"Hakan'ı yanlış anlıyorsun. Sana böyle bir şey yapmışsa bile bir nedeni vardır. " dedi Ali. Beni ikna etmeye, Hakan'la ilgili kötü düşüncelerimi silmeye çalışıyordu. Gerçekten kardeşi onun için her şeyden üstündü. 

"Bu saatten sonra bir faydası yok. Ben yokum artık. İstediğini almışt... Ahh!" arabanın sertçe bir çukura girmesiyle, kırık olduğunu öğrendiğim kaburgam göğsüme inanılmaz bir ağrı yaydı.

"Yavaş lan, yavaş!" diye sinirle Kerem'e bağıran Ali, kolunu boynumun altına koyup, beni kendine yasladı. Diğer eliyle çenemi tutup ona bakmamı sağladı. "İyi misin?" diye sordu. Az önceki ilgisiz halleri birden yok olmuştu. Başımı evet anlamında sağlayıp, sola çevirerek çenemdeki elinin ayrılmasını sağladım. Bir süre havada kalan elini yavaşça dizinin üzerine indirdi. Yüzünü göremiyordum.

"Kuyu açmışlar lan resmen yolun ortasına. Ne yapayım ben" dedi Kerem arabayı girdiği çukurdan çıkarmak için manevralar yaparken. Birkaç sallantılı deneme sonrası sonunda araba düzlüğe çıkmıştı.

"Ulan önde giden adamlar niye düşmedi bu kuyuya. Beceriksiz!" azarlayan ses tonuyla bağırdı. Kerem'in öfkeli bakışları yansıyordu dikiz aynasına ama bu bakışlarla Ali'yi korkutabileceğini düşünmüyordu umarım. Benim bile gülesim gelmişti.

Kerem: "Gel kendin sür beğenmiyorsan, ben bakarım Ezgi'ye" deyip aynadan bana öpücük attı. Ali Kerem'in ensesine eğilip tokat attığında gülmeden edemedim. Sanırım bu anları çok özleyecektim. Habersizce alışmıştım bu insanlara. Habersizce girivermişlerdi işte kalbime. Neden böyle olmuştu? Neden beni kandırmışlardı? Neden benim böyle duyguları hissetmeye hakkım yoktu? İçimde hissettiklerim, öfkeli yüz ifademden anlaşılamıyordu ama çok üzgündüm. 

"Sen Ezgi'ye bakamadan, yoğun  bakımlık olursun bak, dikkat et hareketlerine" dedi Ali. Sesi tehdit yüklüydü ve dediklerini yapacağını gösterir bir şekilde ciddiydi. Kerem bıkkın bir nefes verip tüm dikkatini yola verdiğinde, Ali de tüm ilgisini üzerime vermişti. Rahat etmem için, sürekli pozisyon değiştiriyor, kolunu bir boynuma, bir belime atıyor, bazen de dizine yatırmaya çalışıyordu. Ayrıca iki de bir "Yol uzun, havaalanına gitsek, orada da bekleriz. Mecburen dayanman gerek. Ama kötüysen burada bir hastaneye gideriz" diyordu.

"Gerek yok, idare ediyorum ben, bir an önce eve gidelim" dedim, kaçıncı tekrar olduğunu saymadım. Çok kez dayak yedikten sonra acıdan derin uykulara dalardım. Sonra sabah olurdu. Hiç bir şey olmamış gibi okuluma giderdim. Kimse gelip kontrol bile etmezdi beni, öldüm mü kaldım mı diye. Ama şimdi Ali beni rahat ettirmek için elinden gelenin fazlasını yapıyor, yapmaya çalışıyordu. Ve bu benim hoşuma gidiyordu. Gitmemesi lazımdı. 

Geçen bir saatten sonrasını takip edememiştim. Yaslandığım omuzun verdiği geçici güven hissiyle kendimi uykuya teslim etmiştim. Son anlarımdı onlarla. Tadını çıkarmalıydım. Beni kandırmış olsalar bile en azından İstanbul'a gidene kadar hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım. Bu kadarına da hakkım olmalıydı.

KARANLIK ŞEHİRDove le storie prendono vita. Scoprilo ora