56. BÖLÜM

6.8K 358 71
                                    

Müzik: PERA / MUTLU OL

Sen mutlu ol, bana yeter  ...

Kalmak için ölürüm ama gitmek zorunda olmasaydım  ...

Yorum yapmayı, oy vermeyi unutmayalım. İyi okumalar :)

Yaşadığım süre boyunca, aldığım nefeslerin sebebini sorguladım. Dünyada bu kadar istenmiyorken neden nefes alıyordum mesela. Kimsenin sevdiği, arkadaşı, sevgilisi olmamıştım hiç. Bana biraz olsun yakınlık gösterenlere, on mislini veriyordum hep. Yine aynısını yaptım. Hakan'ın bana gösterdiği yakınlık, beni korumaya çalışması onu daha çok sevmeme neden oldu. Kerem ve Ali için de geçerliydi bu. Ama her zaman olduğu gibi içimdeki güzel duyguların çoğunu paylaştığım insanlar benden uzaklaştı, kaçtı, korktu. Beni sevmedi. Amcam yüzünden terk etti çoğu. Korktular benden. Deli bu dedi amcam herkese. Etrafımda hiç kimse kalmadı. Yine de iyi başardım. Bu zamana kadar güzel 3 dost biriktirdim. Aylin, Eda ve Çilem. Nur'u bu listeden sileli çok oldu. Diğerleri de belki bana bir amaç için yakındı. Bilmiyorum. Ama onları silecek kadar ömrüm yoktu artık.

Sondaydım. Denizin en dibine doğru çekiliyordum. Yine sevdiğim birisi itmişti beni bu karanlık sulara. Sevdiğim, kalbimin çoğunu ona bağışladığım adam. Benden uzaklaşmasını izledim suyun altında. Ben iyice dibe çökerken, o denizin üzerinde yüzüyordu. Arkamızdan ateşlenen silahların mermileri suya çarpıyor ve yavaşça aşağı süzülüyordu. Her şey gözlerimin önündeydi. Kollarım iki yana açılmıştı ve ölüm beni dibe doğru çekiyordu. Hayatımı mahveden yüzük ise elimin arasındaydı.

Tuzlu sudan acıyan gözlerimi kapattım. Çırpınışlarıma bir son verdim artık. Çoktandır ölmenin en iyi seçenek olduğunu düşünüyordum zaten. Ve şimdi sondaydım. Ama öncekilerden farklı olarak kalbimde bir pişmanlıkla ölüyordum şimdi. O bana beni sevdiğini söylemişti. Benim kadar mı seviyordu beni bilmiyorum ama sevgisinin ben de bir karşılığı olduğunu bilmesini isterdim. Yalandan değil bu defa. Gerçekten bağırarak onu sevdiğimi haykırmak isterdim. Pişmandım ve şimdi ölmek istemiyordum.

Gözlerimin yanmasına aldırmadan açtım kocaman. Çırpınarak denizin üstüne çıkmaya çalıştım. Her çırpınışımda daha da derine batıyordum. Elimde, hayatımın son günlerinin cehenneme çevrilmesinin başrolündeki yüzüğün takılı olduğu kolyeyle birlikte. Cehennemi yaşatmıştı ama bir yandan da beni onunla tanıştırmıştı. Bana iyi gelen şeylerin sonunda, hayat her zaman kötüyü de sunuyordu. İyiyi ve kötüyü ayrı ayrı hiç tattırmadı bana. Hakan'la iyi, güzel günlerde birlikte olmak isterdim. Kötülük olmadan.

Kurtulmak için, pişmanlığımı gidermek için her şeyi yapmıştım. Ama başaramadım. Sondu ve bitmişti.

Hakan'dan...

Ezgi. Pişmanlığımın adı. Ders aldım mı? Hayır. Hala onun canını yakıyorum. Güya onun iyiliği için. Elimden gelse tüm acılarını kendi sırtıma yüklerdim.

Ağlayamıyordu bile. Ondan bile mahrum bırakmışlardı. Ağlamamak için kendini tutması, titremeleri, bakışları. Kalbimi delik deşik ediyordu. Sonra saçlarına dokunduğumda kendini bana bir bırakışı vardı. Daha çok kahrediyordu beni. Benden medet umuyordu. Benim gibi kötü bir adamdan.

Beni beklediğini gördüm pencerede. Fotoğrafını gördüğüm o ilk anda kalbimin en ortasında başlayan yangın, iyice harlandı. Nasıl birisin sen? Sana yaptıklarımı nasıl affedersin?

Onu görmemiş gibi yapıp eve yöneldim. Hâlbuki deli gibi hasretini çekiyordum. Onu tam tanımıyordum, acılarından başka bir şeyini bilmiyordum ama asırlardır tanıyormuşum gibi hissettiriyordu bana. Değişik bir his. Daha önce hiç yaşamadığım bir his. Sanki içimde ona ait bir yer vardı da, geldiğinde ona ayrılmış bu özel yere yerleşti. Ruhum, kalbim, bedenim tamamlanmıştı hayatıma girdiğinde.

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now