55. BÖLÜM

7.2K 406 111
                                    

Müzik: Mahmut Çınar / GELDİN

Selam!!

Keyifli okumalar ...

"Sen,  Nasıl?" diyebildim karşımdaki adamın gözlerine bakarken. Şaşkınlığım yerini sabahtan beri yakamı bırakmayan korkuya bırakmıştı tekrar.

 Her gördüğümde, derinlere gömdüğüm korkularımı, travmalarımı gün yüzüne çıkarıyordu.

"Fazla vaktimiz yok. Olsaydı, sana dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirdim. Amcanın dayaklarını özlemişsin belli ki" dedi ve arabayı çalıştırdı. Burada olmamam gerektiğini söylüyordu zihnimde bir ses. Arabadan inmeyi anca akıl edebilmiştim. Arabanın hareket ediyor olması umurumda değildi. Açıp atlayacaktım aşağı.

"Düzgün dur, başıma bela açma benim. Seni zenginlerin partisine götürme emri aldım. Ne haltlar karıştırıyorsan yine orospu seni" derken arabanın kapılarını kilitledi.

"Sen nereden tanıyorsun bu insanları. Neden sen geldin!" sesim öfkeliydi ama korktuğum da her halimden belliydi. Bir yandan da kapının açma kolunu çekiştirip duruyordum. Bu hallerim onun hoşuna gidiyordu. 

"O yanında getirdiğin şerefsizden aldığın güce ne oldu? Yine ellerime düştün bak. O puşt Suat'ımı almış. Nerede tuttuğu, ya da ne yaptığı belli değil. Babasından yardım istedim. Bana bu işi verdi. Bu gece senin şoförlüğünü yapacağım. Ama bu geceden sonra benimle geleceksin. Sözünü aldım. Suat'ı da alacağım" dedi. Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Bu kadarı fazlaydı bana. Geçmişim ve geleceğim birbirine girmişti. Ellerimi yumruk yapıp dizlerimin üzerine koydum. Kendimi sıkmaya başladım.

"Hala ağlayamıyor musun?" diye sordu pis pis gülerken. "Öyle etki bırakırım işte" dedi. Benimle dalga geçiyordu. Biraz ilerledikten sonra arabayı bir benzin istasyonuna park etti ve üzerime doğru eğildi.

"Eğer ağlarsan ceza alırsın Ezgiii" dedi fısıltıyla. Son harfi eskilerde yaptığı gibi uzatmıştı. Nefesimi tuttum, kendimi sıktım. Vücudum titremeye başladı. Kahkahaları arabanın içinde yankılanırken, ben kendimi kaybetmek üzereydim. Artık ağlayabiliyordum ben aslında. Kalabalığın içinde ağlamıştım. İyileşiyordum. Hakan iyi gelmişti bana. 

"Ceza verme" diye mırıldandım. "Özür dilerim ceza verme" dudaklarımdan başka bir kelime çıkmıyordu. Anda değildim. Beni kapattığı bodrumdaydım şimdi. Ensemden aşağı doğru soğuk bir ter damlası aktı. Nefes alamıyordum. Ellerimi boğazıma götürüp sıkmaya başladım. "Ceza verme" dedim. Aslında kendi cezamı kendim veriyordum. Ama kendime engel olamıyordum.

"Tamam,sakin ol" dedi sessizce. Ellerini saçlarıma değdirdiğinde kendimi mümkün olduğu kadar ondan uzaklaştırdım. "Ezgi, sana ceza vermeyeceğim" dedi elleri saçlarımda gezerken. "Kendine sahip çık. Bir şey olmasın sana ki ben de oğlumu alabileyim. Ceza yok" diye devam etti. Hala nefes alışlarım kesik kesikti. Çocukluğumda dövdükten sonra ağladığımda ceza verirdi, ağlayamadığımda ise kendimi kaybedince, bana bir şey olmasından korkup saçlarımı okşardı. Kendime gelene kadar başımda bekler, toparlandıktan sonra işkencelerine devam ederdi. 

"Bırak" diye bağırdım. Bu sefer bana dokunmasını istemiyordum. Kendi kendime yetebilecek yaşa gelmiştim ben. Hala ruhumda etkilerini yaşıyor olsam da, kendi kendimi dizginleyebilirdim. Hakan da dokunmuştu saçlarıma. İki ayrı dokunuşu ayırt edebiliyordum şimdi. O beni tamamen iyileştirmek için dokunurken, bu adam daha kötüsünü yapmak için okşuyordu saçlarımı. Değişmiştim. 

"Yeter bırak" diye bağırdım son gücümle. Nefes alamıyordum. Sonra boğazımı sıkan kendi ellerimi fark ettim. Nefes alamıyordum çünkü, Necati bana ceza veriyormuş gibi kendi nefesimi kesmeye çalışmıştım. Korkuyla ellerimi boynumdan ayırdım. Resmen kendimi öldürecek kadar kaybetmiştim aklımı.

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now