24. BÖLÜM

12.6K 459 19
                                    

  Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

   Dört kişilik yemek masasında yine tek başıma oturuyorum. Önümdeki çorba kâsesine hiç dokunmadım bile. Kaşığa doldurup geri boşalttığım çorba çoktan soğumuştu. Her şey istediğim gibi olmuştu. Cem'den sonsuza dek kurtulmuştum, amcamın üzerimdeki etkisi zaten çoktan zayıflamıştı. Kelimenin tam anlamıyla sonu yaşıyorum. Mutlu son.

Peki kalbimi huzursuzluğa iten şey neydi? Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum özgürlüğümü elime aldım bugün. Ama ardımda bir sürü suçsuz insan bıraktım. Benim yüzümden zarar gören suçsuz insanlar. Vicdanım bugünü mü bulmuştu beni sıkıştıracak. Bencilim ben. Kendim için harcadım onları. İstemeden de olsa ben yaptım. Ben zarar verdim o insanlara. Dünkü şoför olmasaydı mesela ben burada olabilir miydim? Ona ne olmuştu acaba? Hakan da onun abisi, arkadaşı da hiç bir şey anlatmadan çıkıp gittiler hayatımdan.

Hakan'ın aklıma gelmesiyle bir sinirle elimdeki kaşığı sertçe kâsenin içine atmamla kâsenin üstüme devrilmesi bir oldu. " Lanet olsun" diye söylendim kendime. "Bir boku da becer be Ezgi!" diye devam ettim. Hırsla ayağa kalktım. Hiç dokunmadığım sofrayı toplamaya başladım.

Toplarken yere düşürdüğüm bir başka tabak paramparça oldu. En sevdiğim tabaktı bu. Yere çömelip parçalarını toplamaya başladım. Gözlerimin sızlamasına son verdim. Çünkü en sevdiğim tabaktı o. Ve kırılmıştı. Ben kırmıştım. Ellerimle. Her şeyi mahveden bendim. Sertçe avuçladığım kırık tabağın parçaları avuç içime batıyordu. İyice sıkmaya başladım. Beynimin içinde dönüp, kalbimi sıkıştıran düşünceleri dağıtıyordu çünkü. Sadece avuç içlerimi dert sayıyordum şuan. Bedenim, ruhum sadece orayı dinliyordu ve bu beni rahatlatmıştı. 

Yerdeki kırık parçaları, kirli üstümü önemsemeden yerden kalktım. Masadan aldığım peçeteyi avucuma bastırıp, koltuğa doğru ilerlerken, çalan kapı ile yönümü kapıya çevirdim. Gelen Aylin'di.

Kapıyı açar açmaz boynuma doladı kollarını. Sıktıkça sıkıyordu. Ellerimle sırtına vurduğumda geri çekildi. Nefes nefese kalmıştım.

"Yavaş Aylin, öldüreceksin!" dedim iki nefes arasında.

"Evet öldüreceğim" dedi ve üstüme doğru yürümeye başladı. "Az önce özleminden sarılıyordun ama unutmadık" derken onun adımlarına karşılık geri adımlıyordum.

Sırtım duvarla buluşunca kaçacak yerim kalmamıştı. Gözlerini kısıp tehlikeliyim imajı veriyordu. Güldüm bu hareketine. "Çok çirkin oluyorsun yapma" dedim. İyice kıstı gözlerini. Üzerime geldiğinde " Sakın" deyip ellerimi havaya kaldırdım. " Bittin kızım sen" diyerek koca ellerini göbeğime değdirmeye çalıştı. Bir kaç girişimini engellemiş olsam da devamını getiremedim. Elleri göbeğimde buluşunca gıdıklamaya başladı. Beni çatlatana kadar durmayacaktı. Gerçekten beni öldürmek için gelmişti buraya.

Kendimi yere bıraktığımda o da yere oturup gıdıklamaya devam etti. Nefes alamıyorken, ciğerlerimde biriktiğim nefesler de bitmişti. Yüzümü ateş basmaya başladı. En son halimi görüp acımış, ellerini üzerimden çekmişti ama ben gülmeye devam ediyordum. Gülmelerim hıçkırığa dönüştüğünde, ona sırtımı döndüm. Ağlamaya başladım. Elimden geldiği kadar sesimi engellemeye çalışıyordum. Ağladığımı ona göstermiyordum. Durdurabilirdim kendimi. Bedenimi sıktıkça, titremeye başladım. Bu hallerime alışkın olduğundan kollarını sardı vücuduma.

"Tamam, Ezgi seni öldürmeyeceğim! " dedi kafamı dağıtmak için. Onun çabalarına karşılık vermek istesem de yapamıyordum. Çok geçti artık. Bedenim benden bağımsız hareket ediyor, titremeler gittikçe artıyordu. 

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now