35. BÖLÜM

9.2K 414 61
                                    

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

"Neymiş" dedi esnerken. Gözlerinin beyazı kırmızıya bulanmıştı. Uykusunu alamadığını belli ediyordu. 

"Ben bir şey hatırladım. Geçmişimle alakalı. Yani Ali sayesinde hatırladım aslında." Dedim bir çırpıda. Heyecandan kalbim küt küt atıyordu ve bu sesime de yansımıştı. Bu dertten kurtulabilirdim. 

Elini ensesine götürüp sinirli bir şekilde nefes verdi. Başı öne eğikken gözlerini üzerime dikmişti. Devam etmemi istiyor gibiydi. Ben de konuşmamam aynı hız ve tonda devam ettim. 

"Ali dedi ki, anahtarla ilgili yani, neden ben de olsun bu anahtar? Bunu düşünürken aklıma babam geldi. Bana bir kutu bırakmıştı ben küçükken. Belki onunla alakalıdır."

Bana öyle bakıyordu ki, bu cümleleri kurduğuma şaşırdım o an. Nasıl bu bakışlar üzerimdeyken konuşabilmiştim. Bana böyle bakmasını hiç istemiyordum. Bana böyle bakmasın diye onunla aynı ortamda olmakta istemiyordum. Ama gelin görün ki sürekli yanımda olmasını da istiyorum. 

"Getir o zaman kutuyu bakalım" Bakışlarına daha fazla ciddiyet ekledi. En az benim kadar istiyordu o anahtar denen şeyi. O da anahtarı bulup Serdar'a verdikten sonra gideceğimi biliyordu. Gitmemi istiyordu. 

"Ben de değil" dedim kısık sesle. İki yıldır görmediğim, mümkünse bin yıl daha görmek istemediğim amcamdaydı.

"Eee nerede?" dedi bıkkınca. İçimdeki korkuyu da bilse böyle davranır mıydı acaba.

"Amcamda, Ankara'da" dedikten sonra yutkundum. Siz ne kadar kaçmak isteseniz de bazı şeyler peşinizi hiç bırakmıyor. Ne kadar istesem de güçlü olup başkaldırsam da bir şekilde yolum yine o adama çıktı işte. Amcama.

"Yarım saatin var. Hemen çıkıyoruz" dediğinde anlamadan yüzüne baktım. O tam kapıyı kapatacakken hareket etmediğimden durakladı.

"Ne bekliyorsun?" dedi tek gözünü kısıp, başını yana yatırırken.

"Ankara'ya mı gideceğiz , hemen?" dedim anlamayarak.

"Ankara'da olabilir demedin mi anahtar için. Oraya gideceğiz tabi"  sert bakışlarına ve ses tonuna daha fazla dayanamayarak ona arkamı döndüm.

"Hödük" diye mırıldandım yürümeye başladığımda. Henüz bir iki adım atmıştım ki arkamda kalan kapı sertçe kapandı. Arkamı dönüp sanki karşımda Hakan varmışçasına havaya bir yumruk sallayıp ellerimi ağzıma bastırıp bağırdım. Kalbim her ne kadar ona yakınlık hissetse de, böyle davranışlarını bünyem kaldırmıyordu işte.

Amcamın yanına gitmek için ekstra bir hazırlık yapmayacaktım tabi. Hemen kutuyu alıp, tekrar buraya dönecektim. Hazırlanmam beş dakika sürmüştü. Montumu ve ayakkabılarımı giyip dışarı da Hakan'ı beklemeye başladım. Ellerim cebimde bir aşağı bir yukarı volta atıyordum. Aldığım nefes yetmiyordu sanki. Daha fazlasını içime çekmek için aldığım derin derin nefesler de kâr etmiyordu.

Dediği gibi tam yarım saat sonra bahçe kapısından çıktı. Gözlerimin onu karanlıkta parıldayan ay gibi görmesine beynim inanamazken, kalbimden resmen yerinden çıkıyordu her atışta. Ah kalbim. Bu savaşın galibi sensin.

"Ne zamandır bekliyorsun?" diye sorunca zorlukla gözlerimi uzaklaştırdım ondan.

"Fazla değil" dedim arabaya ilerlerken. O da arkamdan geliyordu. Arabanın kapısını açmak için yaptığım hamle boşa gitti. Kapılar kilitliydi. Arabanın kilidini açmıyor bana bakıyordu.

"Açsana kapıyı" dedim sertçe. Az önceki davranışını hala unutmamıştım. O bana ne kadar sert davranıyorsa, aynı şekilde karşılık veriyordum. Onu seviyordum ama ona bunu hissettirmemek zorundaydım. Nişanlıydı çünkü. 

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now