41. BÖLÜM

8.4K 373 46
                                    

Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Sıralamaya girelim lütfen.. 🙂

Tek bir patlama sesi beklerken, onu ardı sıra izleyen patlamalarla, gözlerimi dehşete açtım. Ölmemiştim. Farkında olmadan tuttuğum nefesimi dudaklarımın arasından usulca bıraktım. Etrafım mahşer yeriydi.  Az önce baş uzumda duran adamlar ayaklarımın dibinde hareketsiz bir şekilde  yatıyorlardı. Ölmüşlerdi. Sadece onlar değil etrafımda bir sürü ölü beden vardı ve silah sesleri hala devam ediyordu. Biraz önce canlı bir şekilde bana yapılan işkenceleri izleyenlerin çoğu ölmüştü. Peş peşe ateşlenen mermilerin arasında kalmıştım. Gözlerim karşımda kibirle oturan üçlüyü aradı. Yoktular. Nereye gitmişlerdi. En çok onlar ölümü hak ediyorlardı. Silahların patlamasına sebep olanlar, her kimse ilk onları öldürmeleri gerekiyordu. Sonra benim düşmanımsa, beni öldürmeliydiler. İyi biri olduklarını düşünmüyordum. İyi yoktu bu dünya da. Ben de dahil.  

Bu hengâmede gözüme en son çarpan Limanın korumalarının dışında, yüzü maskeli adamlardı. Ellerinde büyük silahlar vardı ve başıma geçirilen bir bez parçasıyla görüşüm kapatıldı bir anda. Sadece sesler vardı. Silah sesleri, inleme sesleri. Bir de kan kokusu. İyi biri olmadıklarını biliyordum zaten. Yine bir yerlere sürüklenecektim. yine bir bilinmezliğe. Ve ben yine ölmeyi becerememiştim. Ellerimin çözüldüğünü hissettim. Bileklerimin serbest kalmasıyla başıma geçirilen şeyi çıkarmak için hamle yaptığımda bileğimden biri tuttu. Ama sıkı değildi tutuşu. Sadece onu görmemi engellemek için yapmıştı.

"K..kimsin?" dedim. Çıkan sesimi tanıyamadım. En kötüsünü yaşadığımı zannederdim hep bugünümü görmeden. Karşımdaki her kimse, deli gibi korkuyordum. Öldürseydi ama acı çektirmeseydi. Zaten acıların en büyüğünü öğrendiklerimle yaşamıştım. Fazlası eziyet olurdu bana. Ölüye eziyet etmek, kötüler için bile fazlaydı. 

Bana cevap vermedi. Silah sesleri de susmuştu. Kolumdan nazikçe tutup beni ayağa kaldırdı. Göğsümde hissettiğim acıyla dudaklarımdan bir inleme çıktı. Çok keskin bir acıydı. Kolumdaki elini belime yerleştirip, ayakta durmam için destek verdi. Ben de ellerimi bana sarılı kollarına tutunarak destek aldım ondan. Kim olduğunu bilmediğim kişiden. Erkek mi kadın mı bilmiyordum. Ama iri, güçlü kollarından erkek olduğunu tahmin edebiliyordum.

Kimse konuşmuyordu. Az önceki sağır eden seslerin yerini bu sefer sessizlik almıştı. Sadece adım seslerimiz vardı. Beni dikkatlice yürütüyordu. Küçük küçük adımlarla ilerlerken, az önce indiğim merdivenin önüne geldiğimizi anladım. Ama benim o merdivenleri çıkacak gücüm yoktu. Göğsümdeki ağrıdan doğrulamıyordum bile.

Destek aldığım kolunu çektiğinde telaşla başımı sağa sola çevirdim, görebiliyormuş gibi. Gidecek sandım ve nedense endişelendim. Neyse ki belimde olan eli yerli yerinde duruyordu. Bacaklarımda bir dokunuş hissettiğimde ne olduğunu anlayamadan havalandığımı fark ettim. Beni kucağına  almıştı. Kimdi bu adam. Deli gibi merak ediyordum. Ama Hakan ihtimallerimin arasında yoktu. Gariptir ki, buraya geldiğimden beri bir yerlerden çıkmasını beklerken, şimdi buraya asla gelmeyeceğini biliyordum. Gelmeyecekti.  

Boşta kalan elimle tekrar yüzümü kapatan bezi açmaya yeltendim. Merdivenleri çıkan adımları durdu ve boğuk bir sesle " Yapma!" dedi. Bu bir erkek sesiydi ama tanıdığım bir ses değildi. Beni buradan kurtarmıştı fakat belki de daha kötüsünü yaşatacaktı. 

"Kimsin sen?" diye sordum, elimi yüzümü kapatan bez parçasından çekerken. Cevap vermedi. Yürümeye devam ediyordu. Bedenime çarpan soğuk rüzgârla dışarı çıktığımızı anladım. Biraz daha yürüdükten sonra beni dikkatle bir yere koydu. "Açma yüzünü" diyerek tekrar konuştu. Güçlü bir sesi vardı. Sözünü dinledim. Başıma daha fazlasının gelmesini istemiyordum. Her ne derse onu yapacaktım.

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin