80.BÖLÜM

1.1K 69 2
                                    

Yeniden merhaba:)

Hem vakit hem de teknik bir kaç sıkıntılardan dolayı çok zor yazdığım bir bölüm oldu.

Bölümde imla hataları olabilir. Her zaman yazdığım uygulamayi kullanamadım. Gözüme çarptıkca düzelteceğim.

Yorum ve oy sayısı az, ama yine de sizi seviyorum 🥰

Keyifli okumalar.

    ***

Adım sesleri sonlandığında korkarak gözlerimi araladım. Karşımda bir adam vardı. Tanımadığım. Kaşlarım çatıldı. Kıyafetleri, aksesuarları, duruşu bu adamın sıradan bir adam olmadığını anlamama yetmişti. Yer yer beyazlaşmış saçlarının arasındaki, alnına kadar uzanan derin bir yara izi dikkatimi çekmişti.

" Ohh, beauty" dedi ve elinin tersini yırtılan tişörtüm yüzünden açık kalan tenime sürdü. Kendimi geri çekmek istedim ama, kollarımdan tutan adamlar, izin vermedi. Adam iğrenç bir kahkaha attı ve saçlarıma dokunmaya başladı bu sefer. Konuşamıyordum. Neden bir kelime çıkmıyordu dudaklarımdan. Sesim beni terk etmişti sanki. Boğazımdan boğuk bir inilti dökülmüştü sadece.

Kafamı sağa sola sallayarak adamın pis ellerinden uzaklaşmak istedim. Ama başaramadım. Gözlerimi kapattım sımsıkı. Kendime gelmem gerekiyordu. Beni bekleyen bir bebek vardı artık. Anneydim ben. Bırakıp gidemezdim. Benim yaşadıklarımı onun da yaşamasına izin veremezdim.

"BIRAK!" diye bağırdım. Sesim o kadar beklenmedik bir anda, o kadar yüksek çıkmıştı ki, karşımdaki adam ve kollarımdan tutan adamlar irkildi. Ben bile bu kadar yüksek bir ses beklemiyordum. Gözlerim önümdeki adamın gözlerine odaklamışken, bir anda kaybolması bir oldu. Bu sefer başka bir çift göz vardı bakış açımda.

Aşık olduğum, bakmalara doyamadığım, gözlerimi sonsuzluğa kapatmadan önce görmeyi dilediğim bakışlar karşımdaydı. İrileşmiş, şaşkınlıkla bana bakıyordu.

"Ezgi" diye adım döküldü renksiz dudaklarından. Hasret kaldığım sesinden, ismimi duymuştum işte. Aylardır hayalini kurduğum anın tam ortasındaydım. Rüya da değildi bu sefer. Karşımdaydı.

Ben dudaklarımı kımıldatamadım. Onun arkamda olduğunu biliyordum ama, ondan daha çok şaşkındım. Bir daha onu göremeyeceğime o kadar inandırmıştım ki kendimi, gerçek olduğunu bilmeme rağmen, gerçekmiş gibi davranamıyordum.

Gözleri gözlerimde çakılı kalmıştı. Ayrılmak istemiyordu. Ta ki, az önceki adamın Hakan'ı tutup çekmesine kadar.

Bana bakan gözleri hareket etmemişti, ama bakışlarının koyulaştığını gördüm. Bunu bile özlemiştim.

Sesli, derin bir nefes aldığında bakışlarını birden benden çekti. Az önce bana dokunan adama döndü. Bir kaç saniye yüzüne baktıktan sonra ceketinin yakalarından tutup, yüzüne kafa attı.

"Hakan" diye seslendim iç çekerek. Dilim çözülmüştü. Sesimi duyunca hasret yüklü bakışlarını tekrar bana çevirdi. Ama kısa sürdü bu sefer bakışmamız. Kollarımdan tutan adamlar, beni bırakmış, Hakan'a doğru hamle yapmışlardı. Arada kalmıştım ve Hakan tekti.

Her şey bir anda olmuştu. Hakan beni kolumdan tutup kendime doğru çektiğinde, bir anda kendimi onun arkasında buldum. Karşımızda iki adam vardı. Hakan'ın kafa attığı güzel giyimli adam da hala yerde kıvranıyordu. Diğer ikisi ne yapacaklarını bilmiyor gibi birbirilerine bakıyorlardı. Bu da yerde yatan adamın dudaklarından dökülen kelimelerle son buldu.

Adamlardan biri yumruğunu Hakan'a doğru salladığında, korkudan Hakan'ın sırtına koydum başımı. Onu engellediğimi hiç düşünmemiştim o an. Beni korumak için kendini geri çekemedi ve adamın yumruğu Hakan'ın yüzünde patladı. Onunla birlikte bir kaç adım geriye doğru adımladım. Ellerim beline sarılmıştı iyice. Yanaklarım tam sırtına yaslanmıştı. Gözlerim kapanmıştı istemsizce. Karşımızda bize zarar vermek isteyen insanlar vardı ama, ben bir yıldır ilk defa nefes aldığımı hissettim. Bırakamıyordum. Bırakırsam tekrar nefessiz kalacakmışım gibi. Ölecekmişim gibi.

Ellerimin üzerinde ellerini hissettim sonra. Daldığım huzurdan uyanabildim böylece. Gözlerimi açtığımda etrafımızda bir sürü insan vardı. Yuvarlak bir duvar oluşturmuşlardı ve ortalarında biz vardık. Hakan ve ben.

Ellerimden tutup yavaşça birbirinden ayırdığında kendini öne doğru çekip bir anda bana döndü. Az önce yüzüne çarpan yumruk elmacık kemiğini kızartmıştı . Dudakları hafif aralı duruyordu. Sakalları uzamış, modeli de değişmişti. Gözlerine kaldıramıyordum bakışlarımı. Kalbimin atışını duyabiliyor muydu bu kadar yakınımdayken?

Bakışlarım göğsüne kadar inmişti. İnip kalkıyordu göğsü. Benden farkı yoktu sanki. Sonra elini kaldırıp çeneme koydu ve kendine doğru kaldırdı yüzümü. Gözlerimiz buluştu tekrar. Ama hepsinden farklı. İlk kez birbirimize bakıyormuşuz gibi. Birbirimizin en kuytu köşedeki duygularını görebilecek kadar şeffaftı bakışlarımız birbirimize. Yorgunluğumuz, üzüntümüz, özlemimiz bakışlarımız arasında buluşmuşlardı sanki. Derin ve sesli bir iç çekti Hakan. Boğulmuştu sanki ve son anda bir nefesle kendine gelmişti. Hayata dönmüştü benim gibi.

"Ezgi" dedi tekrar. Aralı dudaklarının arasından fısıldadı ismimi. Sonra bir daha tekrar etti ismimi. İnanmıyor gibiydi. Kaşları havalanmış, içi dolup taşmıştı sanki.

"Hakan" dedim ben de ona karşılık olarak. Gözümden bir damla süzüldü yanağıma. Hakan hemen elini kaldırıp sildi yanağımdaki ıslaklığı. Onun bu hareketi daha çok ağlama isteği uyandırdı. O sildikçe peş peşe sıralandı yaşlarım.

Elini çekip dudaklarını değdirdi bu sefer yanağıma. İncitmemek için çabalıyor, tüy gibi dokunuşlar bırakıyordu tenime. Dudağımın kenarına kadar geldi öperek. Oraya da bir öpücük bıraktığında dudaklarını ayırmadan dinlendi bir süre.

"Buldum seni" dedi geri çekilip tekrar gözlerime bakıp. Sonra bir adım geri gitti. Elleri omuzlarımdaydı şimdi. Vücudumda gezdirdi bakışlarını. Yırtılan tişörtten dolayı açıkta kalan omzumda kaldı bakışları bir süre. Sonra üzerindeki takım elbisesinin ceketini çıkarıp omuzlarımın üzerine bıraktı. Gözlerime bakmıyordu artık. Bana bakmıyordu. Öfkeliydi. Omuzunda kalan ellerini de çekti üzerimden. Ne yapmaya çalışıyordum? Ne istiyordum. Hakan'ın yanında olmamam gerekiyordu. Ama şimdi gözlerini benden çevirdi diye büküldü kalbim. Böyle olmaması gerekiyordu.

Hakan etrafında tanımadığım bir sürü korumanın içinden birisinin kulağına bir şeyler söyledi. Beni çevreleyen etten duvarın dışında neler olduğunu göremiyordum. Ne olacağını da kestiremiyorken, anın tadını da çıkaramıyordum. Karşımda özleminden mahvolduğum adam vardı. Ama hissettiklerim toz pembe değildi. Aksine karnıma ağrılar saplanmasına neden oluyordu.

Çok değişikti, çok farklıydı. Bakışları... Evet Hakan'dı ama. Evet bir çok kez ustaca duygularını sakladığına şahit olduğum adamdı. Ama farklıydı. Saklamıyordu duygularını. Evet. Duyguları kaybolmuştu. Karşısındaki adama, o kadar ifadesiz bakıyordu ki, bu beni çok korkutuyordu.

Sonra birden bana döndü o ifadesiz bakışlar. Biraz olsun değişmemişti bakışları. Geçen bir yılda neler yaşadığımı biliyordum. Ama Hakan'ın yaşadıkları benim için karanlıktı. Bakışlarına çökmüş duygusuzluk gibi.

Elimden tuttu. Sımsıkı sıktı avucuna doldurduğu elimi. Canımı acıtması umurunda değildi. Benim de değildi. Yürümeye başladığında arkamdaki korumalar kenara çekildi ve Hakan önde ben arkada yürümeye başladık. Ve arkamızda onlarca koruma. Hakan'ın adımları yeri inletiyordu sanki. Omuzları vardı bakış açımda ve kısa kestiği saçları yüzünden belli olan ensesi. Dimdik duruyordu. Güçlüydü. Bu beni sevindirmişti.

Birlikte koşturarak mekandan dışarı çıktığımızda, durmadan kapısı açık siyah bir cipe doğru ilerledi. Elimi bırakıp, omuzlarımdan tuttuğu gibi beni arabadan içeri doğru itekledi. Şaşkındım. Onu gördüğüm için, olanlar için, bundan sonra neler olacağını bilmediğim için.

Benim peşimden kendisi de arabaya bindiğinde, dışarıdaki korumaların hepsi bir anda dağılmış, onları bekleyen arabalara binmişlerdi bile. İtalya sokaklarında ilerlemeye başlamıştık. Hakan'ın olduğu tarafa bakışlarımı çevirmekten korkuyordum. Heyecanlıydım ama korkum daha da çoktu. Ona ne anlatacaktım. Anlattığımda ne tepki verecekti. Korkuyor, bununla yüzleşmekten kaçmak istiyordum. Ama artık çok geçti.

Göz ucuyla ona doğru baktığımda, onun dikkatle beni izlediğini fark ettim. Soracak çok şeyi vardı biliyorum. Öğrendikten sonra hesap soracağı belki benden vazgeçeceği çok şey.

Ben tekrar önüme çevirdim başımı. Parmaklarım birbirine kenetlenmişti ve üzerimde Hakan'ın ceketi vardı. Kokusu geliyordu buram buram burnuma. Yanımdaydı ya işte. Özlemim beni nasıl öldürmüyordu ki şimdi?

Araba durana kadar Hakan'a bakmadım. O da gözlerini benden ayırmadı. Hissettim.

Sert bir fren sesi dudaklarımdan ufak bir çığlığın çıkmasına neden oldu. Hakan'ın kolları tüm bedenimi sarmıştı.

Bir kaç saniye sonra gözleriyle beni kontrol etti ve "Ne oldu?" diye sordu sakince önde oturan korumaya. Çok sakindi. Çok farklıydı Hakan.

Titreyen ellerimi avuçlarının arasına aldı ve güven der gibi sıktı hafifçe.

"Abi, önümüzü kestiler." dedi önde oturan koruma. Cenk'in uyarıları, anlattıkları bir bir zihnime üşüşmeye başladı. Benimle karşılaşırsa ölecekti Hakan. Öyle demişti.

Başını salladı Hakan belli belirsiz. Gözleri bana bakmıyordu, ellerini de uzaklaştırdı. Elini beline atıp, silahını çıkardığında zorlukla yutkundum.

"Ezgi arabada kal sen" dedi. Sakinliğini koruyordu. Önceden de elinde silah görmüştüm ama, bu onu hep tedirgin ederdi. Ama şimdi, silah eline tam oturmuştu ve hiç yabancılık çekmiyordu. Kaşlarım çatıldı istemsizce ve başımı belli belirsiz salladım.

Korumalarla birlikte arabadan indi. Ön camdan olanları görebileceğim şekilde bir açı belirledim kendime. Karanlığı arabaların farları aydınlatıyordu. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Yeniden birbirimizi bulmuşken kaybetmek... Düşünmek bile istemediğim durumun ortasındaydım şuan.

Arabanın ön camından endişeli bir şekilde dışarıya bakarken, görüş açıma Hakan girdi. Arkası bana dönüktü ama, tam önümde durmuştu. Karşısında kim olduğunu göremedim. Bir süre Hakan'ın öfkeden gerilen omuzlarını izledikten sonra yavaş hareketlerle arabanın kapısını açtım. Amacım konuşulanları duymaktı.

"Senin yanında durmak istemeyecektir" dedi o kişi. Gözlerim irileşmiş, nefesim sıkılaşmıştı. Korktuğum şeyler üst üste geliyordu. Bir yıl boyunca bu anı beklemişlerdi sanki.

"Sen kim oluyorsun lan" diye bağırdı Hakan. Sesini duymuştum sadece. Çünkü korumalar onun arkasına geçmişlerdi.

"Kendine bu kadar güvenme" dedi tekrar Cenk. "Sorarsan benimle gelmek istediğini anlayacaksın" diye devam etti. Beni bulmuştu.

"Kimin itisin sen?" diye bağırdı bu sefer de. Öyle bir bağırıyordu ki, beni ürküten sessizliğini özledim. Korkuyordum.

"Ezgi'yi bir yıldır koruyan kişiyim ben" dedi Cenk. Neden bu kadar üstüne gidiyordu Hakan'ın.

Hakan'ın kahkahasını işittim. Kendini zor tutuyordu. Kötü şeyler olacaktı. Ve bunun sebebi de bendim.
"Yanımdan almasaydın, korumana da gerek kalmazdı" dedi dişlerinin arasından çıktığı belli olan bir ses tonuyla.
"Yanından almasaydım Ezgi ölmüştü Hakan" dedi Cenk. Asla susmayacak, altta kalmayacaktı. Az çok tanıyordum onu. Umursamaz davranışları Hakan'ı çileden çıkarabilirdi. 
"Koruyamadın onu. Kabul et. Ben korudum. Hem onu, hem de seni" diye devam etti. Sonrasında Hakan'ın elini beline atıp, silahını ateşlemesi bir oldu. Çıkan kurşunun hedefini bilsem de, Cenk'in vurulmuş olma ihtimalini düşünmek bile istemiyordum. Arabadan indim hemen. Koşarak yanlarına gittiğimde, Hakan beni çoktan görmüş, tam önüme gelip kolunu bana doğru uzatmıştı.
Cenk karşımdaydı. İki eli de cebinde öylece duruyordu. Etrafa göz gezdirdim. Çıkan kurşun neyse ki kimseye bir zarar vermemişti.
"Araba da kal demiştim" dedi Hakan bana doğru eğilip. Az önce yaşananlara göre ses tonu bana karşı oldukça kibardı.
Cenk'in Ezgi demesiyle, Hakan'a bir cevap vermeden, ona doğru çevirdim tüm ilgimi. Kaşlarım çatılmıştı.
"Bir araya geleli daha yarım saat bile olmamışken olanların farkındasın değil mi" dedi Cenk. Kaşlarını havalandırmış, elleri cebinde bana doğru dönerek dikleştirmişti vücudunu.
"Böyle mi tehdit ettin lan onu?" diye bağırdı Hakan. Bir anda beni korumak için uzattığı kolunu önümden çekip, Cenk'in üzerine doğru yürüdü. Cenk tek gelmemişti. Hakan'ın çevresindeki kadar koruma vardı onun da yanında. Bütün korumalar bir anda birbirlerine doğrulttular silahlarını.
Cenk hariç. Hiçbir şekilde kendini korumak istemiyor gibiydi. Ya da Hakan'ın ona bir şey yapmayacağından emindi. Ama neden öyle düşünüyordu? Korku dolu bakışlarım sadece onun üzerindeydi. Ve o da bu kaosun içinde sadece bana bakıyordu. Hakan birden arkasını döndüğünde, bu saçma bakışmanın farkına varmıştı çoktan.
Göz ucuyla Hakan'a baktım. Bu iki adamı aynı anda sakin tutmam gerekiyordu. Hakan zorlukla yutkundu gözlerimin içine bakarken. Aklından neler geçiyordu kestiremiyordum. Çok farklıydı. Ya da unutmuş muydum? Ya da değişen bendim belki de.
Tekrar Cenk'e döndü. Silahı tutan elinin titrediğini fark eden bir tek bendim.
"Ezgi'yi alıp gideceğim Hakan. Her şey olması gereken yere dönecek ve bugün hiç yaşanmamış gibi devam edeceğiz" dedi Cenk. Ne saçmalıyordu?
"Ezgi'nin olması gereken yer" dedi Hakan soru sorar gibi. "Karım lan o benim" diye bağırdı peşinden. "Ve senin yüzünden bir yıldır hasretim ona puşt" diye devam etti.
Cenk önce güldü, sonrasında da bana bakarak konuşmaya başladı. "Benim yüzümden olduğuna emin misin?"
Hakan'ın omuzları gerildi. Silahı tutan eli öne biraz gevşedi, sonra tekrar sıkıca kavradı.
"Cenk" diye bağırdım. Ne ima ettiğinin farkındaydı ve bunu bilerek yapıyordu.
"Ezgi!" adımı seslenen Hakan olmuştu. Cenk'le olan ilgisini tamamen bitirmiş tüm bedenini bana doğru çevirmişti. Silah tutan eli yanında sallanıyordu öylece.
"Arabaya geç" dedi ifadesizce. Kaşlarım çatıldı. Ona bakmaya devam ettim.
"Arabaya geç dedim" dedi tekrar. Bu kez ses tonu ifadesiz değildi. Sinirini bana karşı da göstermişti sonunda.
"Evet benim arabama doğru geçebilirsin Ezgi" dedi Cenk. Hakan sıkıca gözlerini kapattı. Kendini zor tutuyordu.  Çenesini sıkmaktan dişlerini kıracaktı neredeyse. Ellerimi yumruk yaptığı ellerine sardım. Ağırdan açtı göz kapaklarını.
Derin bir nefes aldı, gözlerimle gözleri buluştuğunda.
"Benim onunla konuşmam lazım" dedim gözlerinin içine bakarken. Yumuşak bakışlarının an be an koyulaşmasını izledim. Yutkundum belli belirsiz. Olacaklar beni korkutuyordu ve ne yapacağımı bilememek en kötüsüydü.
"Hayır" dedi, gözleri daha da bir koyulaşırken bana bakmaktan vazgeçti. Arkamda bir noktaya çevirdi bakışlarını. Ellerim hala üşümüş ellerini tutuyordu.
"İzin ver" dedim son kez. Bunu çözmem gerekiyordu. Cenk böyle karşıma çıktıysa, Hakan'ın hayatıyla ilgili bir şeyler söyleyecekti. Yoksa geri dönmezdi. Onu dinlemem lazımdı.
"Ezgi" dedi tekrar bakışlarını bana çevirip. Sesi dişlerinin arasından çıkmıştı. Kararlı olduğum bakışlarıma yansımıştı. Hakan yanımdaydı artık. Onun yanına tamamen ve güvenli bir şekilde gitmem için Cenk'le konuşmam gerekiyordu. Şimdi kızsa bile gelecek için son bir kez Hakan'a kötülük yapabilirdim.
Ellerini tutan ellerimi uzaklaştırdım, ama henüz ayrılmışlardı ki, bileklerimden kavraması bir oldu.
"Hayır" dedi tekrar. Ben kadar kararlıydı o da. Kim galip gelecekti bu savaşta.
Ellerimi ondan tekrar çektim. O kadar yumuşak tutuyordu ki, zorlanmadan ayrıldı bileklerimden elleri.
Tekrar tutmak için hamle yaptığında bir adım geri gittim. Başımı iki yana salladım. Ve hızlı adımlarla Cenk'e doğru yürümeye başladım.
"EZGİ!" diye bağırdı Hakan, ama ben durmadım. Kalbinin acısını tahmin bile edemiyordum. Ve bu acıyı ona ben veriyordum. Ama sondu, bitecekti bugün hasretimiz. Ben çözecektim bu işi.
Tam Cenk'in yanına gelmiştim ki, bir silah patladı ve ardı ardına ateşlenen silah sesleri böldü sessizliği.
Cenk aramızda kalan son bir adımı hızla kapatıp beni açık arabanın kapısından içeri itekledi. Bir anda olmuştu yine olan. Beni arabaya bindirmeye çalışıyordu. Ama benim öyle bir niyetim yoktu. Hakan dışarıda kalmıştı. Silahlar ateşlenmeye devam ediyordu. Titreyen ellerimle koluma yapışmış Cenk'i kendimden uzaklaştırmaya çalışırken, gözyaşlarım deli gibi akıyordu.
"Bırak Cenk" diye bağırmaya devam ediyordum. Ama o kadar gürültü vardı ki, benim cılız sesim ona ulaşmıyordu bile. Duysa da sözümü dinlemeyecekti. Direksiyonun olduğu tarafa geçtiğinde mermilerin arasından uzaklaştırdı arabayı. Tüm kapılar kilitliydi. Hakan'ı yine ateşin içinde karanlıkta bırakmıştım. Aşk sevdiğini alevler arasında terk etmek miydi? Kendimden nefret ediyordum.

Ocak 1 (2 ay sonra)
Yusuf hastaneden çıktı. Adem ile birlikte benim yanımdalar artık. Ama güvenmiyorum. Şirketi Kerem'e bıraktım. Annemi bir aydır hiç görmedim. Merak edersin şimdi Aylin'i de görmedim. Ali zaten yok. Kimse yok. Sen de...
Neyse, Şu an neredeyim biliyor musun? Denizin üzerinde. Beşik gibi sallıyor beni içinde uzandığım kayık. Üzerimde sayısız yıldız. Seninle evlenmiştik biz bugün. Kutlamaya geldim buraya. Sen de kutluyorsun değil mi? Benimle aynı göğe bakıyorsun, belki aynı yıldıza. Biliyorum. Hissediyorum.

Bölüm sonu...

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin