58. BÖLÜM

6.6K 384 66
                                    


Lütfen oy verip, yorum yapın. LÜTFENN :)

 Keyifli okumalar...

Öleceğimi sanmıştım. Beni kendi elleriyle ittiği, o çok sevdiğim denizde boğulacağımı düşündüm. Sevdiğim tarafından sevdiğim denize itilmiştim. İki sevdiğim, sonum olacaktı neredeyse. 

Bir keresinde bana 'çok sevdiğin deniz olurum içimde boğulursun' demişti. Beni ittiği denizde boğulmadım ama onun denizinde boğulduğum doğruydu. Pişmanlığımın geçmesi için dudaklarıma emri verdim. Öksürüklerim bittiğinde üşümekten titreyen ellerimi yanağına koydum ve ona onu sevdiğimi söyledim. İşte şimdi ölüm gelecekse gelsindi. Hazırdım. 

Bir tepki vermedi. Sadece şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. Beni seviyordu. Ve şimdi benim de onu sevdiğimi biliyordu. İkimizin de hala kanayan yaraları vardı. Birbirimizin ilacı olabilecek miydik?

Bu düşünceler aklımdan geçerken gözlerimi gözlerinden ayırmadım. O da aynı şekilde bana bakıyordu. Yanağımdan öptü ve sonra kulağıma eğilip fısıldayarak konuştu.

"Çok korktum" dedi. Birkaç saat öncesinde de ben ona korktuğumu söylemiştim. Her anlamda birbirimize ihtiyacımız vardı. Saçlarından süzülen sular yüzüme damlıyordu. 

Esen rüzgarla birlikte titremelerim arttı. Dişlerim birbirine vuruyordu. Hakan başımı dizinden kaldırıp, yumuşak bir şeyin üzerine koydu. Benden uzaklaşmak istediğimde elini tuttum hemen. "Nereye?" diye sordum.

"Buradayım" dedi sıcak bir ses tonuyla.  " Battaniye verin" diye bağırdı. Bakışlarını benden ayırıp, görüş açımda olmayan birilerine söylemişti.

"Az kaldı, kıyıda ambulans bekliyor. Az daha sabret" dedi ve battaniyeyi tüm vücudumu saracak şekilde örttü. Beni de kendine doğru çekti. Sırtım onun her nefes alışında inip kalkan göğsündeydi şimdi. Kalp atışlarını hissediyordum. O da üşüyordu. Ama önceliği ben olmuştum.

Rüyada gibiydim. Hakan'ın kolları arasında biraz olsun ısınmış hissediyordum. Rüyada mıyım diye arada bir başımı kaldırıp Hakan'ın yüzüne bakıyordum. Her baktığımda da göz göze geliyorduk. Bir an olsun bakışlarını benden ayırmıyordu.

Kıyıya yanaştığımızı kesilen motor sesinden anladım. Sonra Hakan battaniyeyi açıkta kalan bacaklarıma iyice sarıp, beni dikkatlice kucağına aldığında ona yardım etmek adına kollarımı boynuna doladım. Başımı da göğsüne yasladığım da saçlarımda dudaklarının dokunuşunu hissettim. Gülümsedim ama o görmedi.

Kucağında olmama rağmen gayet rahat hareket ediyordu. Yaralıydı. Canının acıdığını biliyordum. Ama hiç göstermiyordu. Bize doğru koşan ambulans çalışanlarını gördüm. Gelen sedyeye beni dikkatlice bıraktığında, yine alnımdan öptü. Hep böyle mi davranacaktı artık bana. Karnımda kelebekler dans ediyordu resmen.

"Ezgi" diye bana seslendi. Ben ise hala onun yüzüne aval aval bakıyordum. "Hı?" dedim karşılık olarak. "Sana soruyorlar, bir yerinde ağrı var mı?" Dediğinde başımda bana doğru eğilmiş soru soran doktoru yeni fark ettim. Ambulansın içindeydik. Ne ara olmuştu bu?

"Hiçbir şey hissetmiyorum" dedim başımı iki yana sallarken. Sonra avuç içimde bir sızı hissettiğinde elimi havaya kaldırdım. "Elim, elim acıyor" dedim hemen. Elim yumruk halindeydi. Ama o kadar sıkmıştım ki açamıyordum.

"Aç elini güzelim" dedi Hakan. Acıyan elimi avuç içine sığdırmıştı. Ne kadar açmaya çalışsam da olmuyordu. "Açılmıyor" dedim korkuyla. Elim böyle mi kalacaktı yoksa.

"Tamam, yorma kendini" dedi ve acıyan elimin nabzına dudaklarını değdirdi. "Çok acıyor mu?" diye sordu. Elim hala onun ellerindeydi.

"Ne acıyor mu?" diye sordum. Neden bahsediyordu. Kaşlarını çattı. "Avucun?" dedi soru sorarcasına.

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now