23. BÖLÜM

12.8K 487 30
                                    

   Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

  Hakan'ın gidişiyle giriş kapısının önünde kalakaldım. İçeri doğru döndüğümde, evime bir göz attım. Dört gün önce ayrılmıştım buradan. Ama yıllar geçmiş gibiydi şimdi. Dört gün önce olanlar geldi gözlerimin önüne. Cem tarafından zorla getirilmiştim buraya. Sonra onun esaretinden alınıp başka bir esarete yol almıştım o gece. Ama o esaret benim cesaretim olup çıkmıştı. Hala inanamıyorum. Cem'in hayatımdan tamamen çıkmış olmasını bir süre aklım almayacak gibi. Her an bir yerlerden çıkacak gibi. Çünkü sadece öldü demişti Hakan. Ama nasıl öldüğünü, kimin öldürdüğünü söylememiş, beni yine karanlıkta bırakmıştı. Karanlıktı ama nefes alabiliyordum. 

   Bana ayıracağı vakti olmadığı gibi, gözlerimin de görmesini sağlayacak sözcükleri de yoktu demek ki. Hiç hatam ya da zararım olmamasına rağmen bana böyle davranıyor olması canımı ne kadar acıtıyordu bir bilse. İçimdeki anlamlandıramadığım garip hislerinde kendimi korumamı engellemesine izin vermemem gerekiyordu. Karşısında daha güçlü kalmalıydım. Bir bakışı bulutlara çıkarıp, bir kelimesi o bulutlardan aşağı düşürüyordu. Bu olmamalıydı. Yanlıştı. 

   Onları bir daha görebilecek miydim emin değilim. Kerem gelecek demişti ama Hakan'ın dediğine inanmamıştım. Bitmişti benimle işleri. Bir daha hayatımda olmayacaklardı. Hep istediğim gibi. Kimse yoktu artık. Buna sevinmem gerekirken, bu düşünceler canımı iyice sıkıyordu. 

Yemek yaptım. Gelmeyeceklerinden emin olduğum adamlar için de birer tabak koydum masaya. Evi temizledim. Duş aldım. Islak saçlarım giydiğim beyaz uzun kollu bluzumu ıslatmıştı ama bunu umursamadım. Akşam olmuştu neredeyse. Koltuğun üzerindeki telefona düştü bakışlarım. Uzun bir zaman uzak kaldığım telefonumu elime alıp açtığımda Aylin'in beni çok kez aramasına şaşırmadım. Şaşırdığım şey Nur'un da beni Aylin kadar çok aramasıydı.

Konuşacak durumda değildim ve mesaj atmaya karar verdim.

"Aylin, iyiyim beni merak etme"   yazdım. Anında ekrana düşen aramayı kapattım ve yazmaya devam ettim.

"Konuşmak istemiyorum, yazsam olur mu?" diye sordum. Sesini duyarsam ağlardım.

" Ezgi! Neredesin sen, neden konuşmak istemiyorsun!"

" Evimdeyim. İyiyim. İstanbul'a gitmek zorunda kaldım. "

"Telefonunla sana ulaşamamak deli ediyor beni. Arada açıp bana yazabilirsin şu lanet telefonunu!"

"Haklısın, ama bundan sonra o telefon kapanmayacak emin olabilirsin"  diye cevap yazdım. Her şey normale dönmüştü artık. Sadece artık etkisi olmayan amcam vardı. Bana gücü yetemeyen.

"O ne demek? Bir şey mi oldu? İstanbul ne alaka hem?"  soruları bitmeyecekti. Telefonla konuşulacak konular da değildi.

"Aylin çok uzun bir konu. Eğer hastanede değilsen bana gelsen?"  Nasıl olsa kimse gelmeyecekti. Bu gece yalnız kalmak istemedim.

"Geleceğim, bekle beni. Telefonunu sakın kapatma" diye yazdığında tamam deyip konuşma ekranını kapattım ve Nur'un sayfasını açtım.

" Nur, beni aramışsın. Telefonum bozuktu. Bir sorun mu var" diye kısa bir mesaj yazıp beş dakika kadar telefon elimde bekledim ama henüz bir cevap gelmemişti. Ben de telefonu koltuğa bırakıp pencereye doğru yürüdüm. Aylin'e bakarım diye kendimi kandırıyorken, iç sesim üstüme gülüyordu. 'En azından vedalaşsaydık' diye mırıldandım. Derin bir nefes alıp kollarımı göğsümde bağlayıp pencere önünde dikilmeye devam ettim.

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now