36. BÖLÜM

8.6K 391 46
                                    

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

Paslanmış, yer yer mavi boyası atmış demir kapıyı itekleyip, bahçeden içeri adım attım. Eve doğru yürürken bastığım her adımda akıtamadığım gözyaşlarım, bağıramadım acılarımın anıları canlanıyordu gözlerimde. Beni şurada dövmüştü mesela ilk önce. Bakışlarımı solumda kalan vişne ağacına çevirdim. İlk orada ağlamıştım. Bağırmıştım. Sonra beni bodruma kapatmıştı.

Yanağıma sertçe çarpan su damlasıyla başımı gökyüzüne çevirdim. Tıpkı o gece gibi, yine yağmur yağıyordu. Bana yardım etmeye gelmişti yine. Gülümsedim ve başımı havaya kaldırarak yağmur damlalarının yüzüme çarpmasına izin verdim. Tamamen hazırdım, güçlüydüm. Her şey benimleydi bugün. O zamanlar yalnızdım, küçüktüm. Şimdi ise büyüdüm ve beni koruyacak insanlarla tanıştım. 

Hızlı adımlarla evin kapısına ulaşan üç merdiven basamağını aştım. Sertçe üç kere avucumun içiyle kapıya vurdum. . Bu kadar hızlı davranacağımı ben bile hesap edememiştim. Ama bir anda karar verip, merdivenleri aştıktan sonra kapıyı çalmıştım işte. Ve yüzleşmeye hazırdım. Kapıyı yengem Nesrin açtı. Birkaç saniye kim olduğumu anlayamadan yüzüme baktı. Tanıyamamış mıydı? Ben onun kötülük akan yüzünü nerede görsem tanırdım. Sonrasında o bakışlarını takındı. Böceğe bakar gibi bakıyordu bana. En son iki yıl önce görmüştüm onu. O iki yıl içinde ne kadar da yaşlanmıştı. 

Kocasının bana çektirdikleri karşısında ağzını açıp tek kelime etmemiş, hep bu bakışlarla bakıp sırtını dönmüştü bana. Hayatımın mahvoluşunu gülerek izlemiş, her acımdan ayrı bir zevk almıştı. 

"Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı tabii. Aç mı kaldın kız ne diye geldin?" dedi üstten üstten bakarken. Hâlâ beni hâkir görüyordu. 

"Emin ol aç kaldığımda en son geleceğim yer bile değil sizin kapınız" dedim sinirle. Beni hala küçük Ezgi zannediyor olmalıydı. Büyüdüm ben. Güçlendim. Hâlâ yaptıkları kötülüklerin izlerini hem bedenimde hem de ruhumda taşıyordum. İyileşememiştim. Ama büyümüştüm bir şekilde. Ve her şey bittiğinde iyileştirecektim tüm yaralarımı. Tek başıma olacaktım büyük bir ihtimalle, ama iyileşecektim. 

"Kimle konuşuyon lan sen" diye içeriden gelen sesle vücudum kasıldı. Onu ilk gördüğüm gün geldi aklıma. Ne kadar korktuğumu. Küçük bedenimin ne kadar titrediğini.  Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Omzumun üzerinden hafifçe arkama baktım. Hakan oradaydı değil mi hala? Orada olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı. Güçlü falan değildim. Kendimi kandırıyordum hep. 

"Vayy!" dedi beni gördüğünde. Üzerinde beyaz atleti vardı. Bira göbeğini kaşıya kaşıya, sırıtarak yanımıza geldi. "Hani ölsen de gelmeyecektin kız buraya" dedi dalga geçerek. Düşkün olmam hoşuna gidecekti. Ama düşmemiştim. İyi de yaşamamıştım ama düşmemiştim de. Ne yaparsa yapsın asla pes etmemiş, bir şekilde hayatta kalmıştım. Bundan sonrada böyle olacaktı. 

"Bana ait olanı almaya geldim amca" dedim ve devam ettim. "Seninle yıllar önce ayırdık yollarımızı. Düşüncem hala aynı. Ölsem girmem senin o evine" Yıllar geçmişti üzerinden. Ölüm bile giremezdi bu eve. 

"Ayy, gir diye yalvaracaktık bizde." Diye araya giren Nesrin, amcam Necati'nin koluna girip daha fazla kötü olması için destekliyordu sanki. 

Histerik bir kahkaha attım. "Senin beni istemediğin kadar istemiyorum seni Nesrin" dedim gözlerinin içine baka baka. "Kendi pisliğinizde boğulun. Ama öncesinde babamdan kalan eşyayı bana geri verin" sesimi yükseltmiştim. Sabrım kalmamıştı artık. 

Bu kadar güçlü durmam onları afallatmıştı. Böyle bir Ezgi beklemiyorlardı. Cem bile engelleyememişti, güçlü olmamı. Sahi Cem'den haberleri yok muydu?

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin