2. BÖLÜM

24.7K 830 12
                                    

     Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

Dışarıdan gelen silah sesleri yakınlaştıkça kalbimin atışı da ona oranla artmaya başladı. Bir karar vermem gerekiyordu. Cem burada olduğumu biliyordu. Belki o da buradaydı ve şuan gelen silah sesleri onun eseriydi. Bu kadarını yapabilecek güce sahip miydi? Aslında beni, her kaçtığımda eliyle koymuş gibi bulduğunda, tek başına olmadığını anlamıştım. Arkasında birileri vardı. Ne iş yaptığını bile bilmediğim nişanlımın, ne kadar tehlikeli olduğunu da bilmiyordum. Sınırı neydi, bana en fazla ne yapabilirdi? Bunlar cevabını bilmediğim sorulardı. Şuan tek bildiğim şey, bir an önce buradan çıkmam gerektiğiydi. Kendimi düşünmeliydim sadece. Sadece kendimi kurtarmanın derdine düşmeliydim. 

Bu düşüncelerle birlikte yerde yatan adamdan bakışlarımı hızla çektim. Vicdanım sızlasa da bencil olmak zorundaydım. Kimse bana yardım etmemişti, ben de sırtımı dönebilirdim birilerine. Yapabilirdim. 
   
Aldığım bu kararla birlikte ona sırtımı dönüp, kafenin içlerine doğru yürümeye başladım. Ama attığım her adımda vicdanım ayaklarıma dolanıyordu. Bencillik kötü bir şeydi, biliyorum. Ama içinde bulunduğum durumda bencil olmak en mantıklısıydı. Tekrar o kabusun içine düşemezdim. Düşersem bunu kaldıramaz, ölürdüm. Ölüm korkusu değildi bu. Yaşamak için verdiğim savaşın, çektiğim acıların sonu böyle bitmemeliydi. Öleceksem de canımı verişimin bir anlamı olmalıydı. 

Kendimi düşünürken, içimden bir yerlerde kazanlar kaynıyordu yavaş yavaş. Kulağıma fısıldıyorlardı acı acı, sessizce. Benim ölme ihtimalim kadar, içeride ki adamın da ölme ihtimali vardı. Peki onu bu halde bırakırsam ve o ölürse, ben yaşar mıydım? Nefes almam yeterli miydi yaşayabilmem için? 

Mantığım ve kalbim arasında bir savaşın içine düşmüştüm. Düşünceler içinde kafeden dışarı çıkmak için sarsak bir şekilde yürürken, birden adımlarım durdu. Her şey saniyeler içinde olmuştu. Göz açıp kapanıncaya kadar geçen zamanda, bir ömür hissedilecek duyguların hepsiyle yüzleşmiştim neredeyse. Korku, nefret, acı, sevgi, sıcaklık. İstesem bile adım atamıyordum. Kalbim beni geriye doğru itiyor, beynim ise ileri doğru gitmemi tembihliyordu. Kısa bir an, sadece kısacık bir süre gözlerimi kapatıp, derin bir nefes çektim içime. Yetecek miydi duygularımı toplamaya bilmiyordum. Aldığım nefes, aklımı başıma getirecek miydi bilmiyordum. Denedim sadece. 
  
Ama işe yaramadı. Aklım daha da karıştı. Gözlerimi kapattığımda, karanlığın içinde önüme gelen ilk görüntü, masada otururken uzun uzun baktığım o koyu gözlerdi.  O bakıştaki gibi ensemden sırtıma doğru bir sıcaklık aktı. Savaşı kimin kazandığı belliydi artık. Aklım benden gideli çok olmuştu. Yeni fark etmiştim ben bunu. 

Gözlerimi açtığımda geriye kısa iki adım attıktan sonra bedenimi de çevirip, yerde yatan adama doğru hızla koşmaya başladım. Onu burada bırakamazdım. Nedenini kendime bile açıklayamayacağım bir şeydi bu. Onu böyle bırakırsam ömrüm boyunca, pişmanlık içinde yaşayacakmışım gibi hissetmiştim. Ve bu his çok ağır gelmişti. 
 
Tuvaletlerin olduğu koridordan biraz ilerlediğimde onu gördüm tekrar. Soğuk yere oturmuş, bir bacağını öne uzatmış, diğerini karnına doğru çekmişti. Başını duvara yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Ölüp ölmediğini bile bilmiyordum. Yavaşça yanına yaklaşıp, soğuk betona dizlerimi koyup oturdum. Yüzüme düşen saçları kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Sarı ışığın vurduğu güzel yüzüne bakmaya başladım. Hareketsizdi. Geç mi kalmıştım yoksa? Bu ihtimalle kalbimin teklediğini hissettim. Kalbimde hissettiğim huzursuzluk, şimdi bütün bedenimi ele geçirmeye başlamıştı. Titriyordu ellerim.  

Zor da olsa titreyen elimi kaldırıp nabzını kontrol etmek için boynuna doğru uzattım. Soğuk parmak uçlarım ile boynu arasında milimler kaldığı sırada birden hareketlenip, havadaki elimi bileğimden yakaladı. Aniden.

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin