25. BÖLÜM

12.2K 449 70
                                    

  Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

   Sinirli bir şekilde asansörü beklerken göz ucuyla Hakan'a baktım. Ciddiyetini bozmadan, tüm dikkatini asansörün bir bir azalan numaralarına vermişti. Bu hali hoşuma gittiğinden hafif sesli bir şekilde güldüğümde sertçe bakışlarını bana çevirdi. O bana baktığında ben de aynı sertlikle başımı başka yöne çevirdim. " Ya sabır" diyerek mırıldandığını duydum. Onu rahatsız etmek eğlenceliydi. 

   Asansör geldiğinde içeri girmek için adım atarken, beni beklemeden omzuma hafif çarparak önce kendisi bindi. Peşinden geleceğimden bu kadar emin olması canımı sıkmıştı. Asansöre binmeden arkamı dönüp hızlıca otelden çıkmaya yeltendiğimde, çantamın askısından tutup beni içeri çekmesi bir oldu. Boştaki eliyle asansörün kapısını kapattığında, beni hafifçe öne doğru itekledi.

"Yavaş ol, ne yapıyorsun!" diye yüksek sesle bağırsam da, hiç bir etkisi olmamıştı. Ben onu sinir etmek için uğraşırken, tek hareketi sinir küpü olmama yetmişti. Sırtımı ona dönüp, kollarımı göğsümde birleştirdim. Gücüm yetecekmiş  gibi, kafa tutuyordum bir de. 

25. katın düğmesine bastığında gözlerimi irileştirdim. Eğer kaçmam gereken bir durum olursa yirmi beş kat bunu yapmam için oldukça yüksekti. Sıkıntıyla sesli bir nefes verdiğimde bu sefer onun gülme sesi geldi kulaklarıma. Hırsla başımı çevirip çatık kaşlarımla ona baktığımda, bakışlarını kaçırmadığı gibi, yoğun bir şekilde bakıyordu. Yüzüne kondurduğu silik gülümsemesiyle. Hemen önüme döndüm. Kalbimin atış sesi, asansör sesini bastırıyor muydu acaba?

   İçimden kendime küfürler sıralarken asansör kata ulaşmıştı bile. Bu sefer önce benim inmemi bekledi. Ben hareket etmeyince, parmaklarını koluma kenetleyip, peşinde sürükleyerek asansörden indi. Zeminine kırmızı halı döşenmiş uzun koridorda sessizce yürürken pardon sürüklenirken, kollarıma kenetlenmiş parmaklarını diğer elimle ayırmaya çalışıyordum. Ne kadar dirensem de bir sonuç alamadım. Kendinden emin yeri titretecek kadar sert adımları, birilerinden yardım isteme fikrini saçma kılıyordu. Bu otelde tanındığını söylemişti. Belki de kendisinindi bu otel. Benim şikayetimin hiç bir etkisi olmazdı.

   Koridorun sonundaki odaya geldiğimizde kolumu bırakmadan, deri montunun iç cebinden çıkardığı kartla kapıyı açtı. İçeri girip kartı girişteki mekanizmaya yerleştirdiğinde, odanın ışıkları tek tek yanmıştı. Odanın görüntüsü beni şaşırtmıştı. Elleri hala kolumu esir ediyordu. 

"Bırak artık acıdı!" dedim. Birden bana dönüp önce gözlerime sonra da koluma baktığında şaşırmış bir şekilde parmaklarını kolumdan ayırdı.

" Ne yapmış olabilirim ki böyle sıkıca tuttun kolumu. Acıttın." dedim acıyan kolumu diğer elimle ovalarken. Aslında o kadar acımamıştı. Daha fazla acılar tatmıştım ben. Onlara nazaran Hakan'ın kollarımı tutuşu oldukça kibardı. Ama vicdanını sızlatmak istedim.

"Hak ettin!" dediğinde vicdanı olup olmadığını sorguladım içimden. Ona ters bir bakış attıktan sonra bakışlarımı tekrar odaya çevirdim. Odanın bu kadar büyük olmasına şaşırmıştım. Aslında burası bir otel odası değildi. Otel evi denmeliydi adına. Karşımda kocaman bir salon vardı. Tepemizdeki dev kristal avize, varaklı koltuklar, kalın, koyu renk fon perdeler. Tam bir nostalji havası hakimdi. Hakan'ın böyle zevkleri olacağını hiç düşünmemiştim. Düşüncelerim yüz ifademe yansımış olacak ki, aklımı okumuş gibi düşüncelerime cevap verdi.

"Benim zevkim değil, babamın." dediğinde ona döndüm. Sol tarafımda kalan kapıdan elinde kadehlerle çıktığında mutfak olduğunu anladım. Kadehleri koltukların ortasındaki sehpaya koyup, eskitilmiş ceviz vitrinden çıkardığı şişeyi de alıp kadehlerin yanına yerleştirdi. Kendini koltuğa bırakıp başını koltuğa yasladı. İnce uzun parmaklarıyla şakaklarını ovarken, gözlerini kapatmıştı.

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin