46. BÖLÜM

8.2K 371 13
                                    


Selaam (:

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

Bir göz kırpmak kadar kısaydı aslında yaşadığım şey. Ama ben gözlerimi öyle bir kapattım ki tekrar açtığımda yıllar geçmişti sanki. Korkuyordum. Üzerimde kalbimin her zerresine ismini yazan adam, karşımda gözleri açık bana bakan ölü bir beden. Ve üzerimde hissettiğim ıslaklık.

Az önce iki mermi ateşlendi. Silahlardan birinden çıkan mermi, beni vuracak olan adamı vurmuştu. Ama diğerinin isabet ettiği yeri bilmiyordum. Aklıma öyle kötü şeyler geliyordu ki, bilmekte istemiyordum aslında.

Önce kendimi yokladım. Ama hiçbir şey hissetmiyordum. Mermi bana isabet etmişse eğer yaşadığım şoktan dolayı hissetmiyor olabilirdim. Daha önce de olmuştu bu. 

Sonra Hakan'ı dinledim. Sokakta hiç ses yoktu. Başını kaldırıp bana bakması gerekiyordu. İyi misin diye sorması gerekiyordu her zaman yaptığı gibi. Göğsüm ağrıyordu mesela. Kalkması lazımdı üzerimden. Ama hareket bile etmiyordu. Başını göğsüme yaslamış, duruyordu öylece. Görmek için can attığım yüzünü göremiyordum. Her ne kadar ona kırgın olsam da, yaralanmış olması fikrini aklımdan uzak tutmaya çalıştım. Onun vurulmuş olma fikri kalbime bıçak gibi saplanıyordu.

Yavaşça yüzünü ellerimin arasına aldım. Tepki yoktu. Tutuşumdan dolayı dudakları aralanmıştı, ama kendi kendine kapatamamıştı. Hakan yanımda yoktu. Baygın bir beden vardı üzerimde. Göğsümdeki, iyileşmemiş kırık kaburgamın ağrısını umursamadan, Hakan'ı yavaşça ters çevirip sırtını yerle buluşturdum.

Gözleri kapalıydı. Öyle huzurluydu ki yüzü, dokunmaya kıyamadım önce. Gözlerimi yüzünden çekmiyordum bilerek. Kilitlenmiş gibi yüzünden ayıramadım gözlerimi. Sonra etraftan gelen seslerle kendime geldim. Gittikçe yaklaşan polis ve ambulans sirenleri. Meraklı kalabalığın, bize acıyarak bakıp, çıkardıkları sesler. Delirecek gibi hissediyordum.

Gözlerimi hızlıca Hakan'ın vücuduna indirdim. Üzerindeki beyaz gömleği kıpkırmızı olmuştu. Elimi yarasının üzerine bıraktım yavaşça. Diğer elimi yanağına koydum. Üzerine doğru eğildim ve kulağına ismini fısıldadım.

"Hakan" Bu onu bu halde ikinci görüşümdü. İkinci kez onu kaybetmeyle karşı karşıya kalıyordum. Ölürsek birlikte ölürüz demişti. Ama ben iyiydim. Benim yüzümden olmuştu her şey. İlk bıçaklanması da benim yüzümdendi. Ona hayatımı mahvediyorsun demiştim, ama ben onu iki kez ölümle burun buruna getirdim. Belki de ölecekti.

Vücudum titremeye başladı. Gözümde tutamadığım bir yaş yanaklarımdan süzülüp yanağına düştü. Etrafımda onlarca insan vardı ama hiç biri umurumda değildi. Ağladığım için beni cezalandırsınlar, hatta öldürsünler istedim. Yaşlarım peş peşe düşmeye başladı. Her şeyin bir rüya olmasını diledim. Gerçekse eğer ben de ölmeyi diledim.

"Ezgi!" dedi belli belirsiz. Yüzümü iyice ona yaklaştırdım. Gözyaşlarımdan buğulu görüyordum güzel yüzünü.

"Ağlıyorsun" dedi boğuk sesiyle. "Ağlama" son kelimesi dudaklarından bir inlemeyle ile çıkmıştı.

"Hakan, buradayım ben. Bak bana!" dedim gözyaşımın düştüğü yanağından öptüm.

"Özür dilerim. Ne olursun bırakma kendini!" Yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Onu kendine getirmeye çalıştım. Hafifçe sarstım. Ama gözlerini kapatmıştı. Son sözü 'ağlama' olmuştu. Ağlamak benim için özgürlüktü ama. Doya doya insanların arasında ağladığım gün iyileşmiş olacaktım. Bilmiyordu ki.

"Çekilin!" diye bir ses geldi arkamdan. Beni omuzumdan tutup kenara itekledi. İki kişi Hakan'ın yanına gitti. Kanıyla kaplanmış gömleğini kesip, yarasına baktılar. Çok kötüydü. Dişlerimin arasından içime bir nefes çekip hızlıca gözlerimi kapattım. Bakamadım o haline.

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now