5. BÖLÜM

19.5K 698 43
                                    

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

"Kimsin?"

Yine mi bu soru! İki gündür insanlar nedense kim olduğumla ilgileniyor diye düşünüp gözlerimi devirdim önümde bana doğru hafif eğilmiş adama. Boyu uzundu. Bayağı bir uzundu. Ona bakabilmek için boynumu geriye doğru yatırmıştım. Bu kadar yakınımda durması da rahatsız ediciydi ayrıca.. Gözüme vuran sonbahar güneşini  havaya kaldırdığım elimle perdelerken, yine gözlerimi kısmıştım. 

"Neden sordunuz?" dedim bıkkın bir tavırla. Tanımadığım birinin bana bu soruyu sorması çok saçmaydı. Bir sürü derdim varken özellikle, daha da saçma gelmişti tanışma eylemi.  

Etrafa kıstığı gözleriyle kısa bir bakış attıktan sonra, burnunu çekip alayla gülümsedi. Tekrar gözlerime baktığında temas kurmak adına boynumu biraz daha kırmak zorunda kalmıştım.

"Kafede dün bir olay olmuş, sen de içeri bakıp bir şeyler arıyor gibiydin? " dedi ve tek kaşını havalandırdı sözlerini bitirdiğinde. Derdinin tanışmak olmadığını anlamam uzun sürmemişti bu sorusuyla. Dün geceden bahsediyordu. Ve etrafımda olan her hareketi dün geceye yoran ben , bu adamın bağlantılı olabileceğini düşünmemiştim. Neden böyle olmuştu?  

"Evet, dün buradaydım ve kalabalıkta kolyemi düşürmüşüm sanırım. Onun için gelmiştim" dedim düz bir sesle. Hakan'dan, Kerem'den, dün gece olanlardan bahsetmek saçma olurdu. Kimin tarafında olduğunu bilmediğim, gizemli biri vardı karşımda. Beni korkutuyordu. Ama korktuğumu hissetmemeliydi. Sadece hatırası olan bir kolyeyi arayan normal biriydim ben. 

"Dün buradaysan, çatışma çıktığını da görmüş olmalısın. Bir kolye için, silahların patladığı yere gelmek mantıklı mı sence?" diye sorduğunda başından beri bakışlarında gördüğüm alay, kaybolmuştu birden. Gergindi, ciddiydi. Şuan bana gösterdiği bakışlarında nefreti ve kini açıkça görebiliyordum. Benimle ne alakası vardı peki?

"Pardon ama siz kimsiniz? Bu sorularınızın sebebi nedir? Polis misiniz?" Gözlerinin içine bakarak peş peşe sıralamıştım soruları. Ama bunları soran ben olamazdım. Aklımı kaybetmiş olmalıydım. Neyime güveniyordum ben? Neyin cesaretiydi bu şimdi? 

Ellerini, parmak boğumlarına kadar dar pantolonunun cebine soktu ve çıkarmadan kendini geriye doğru atarak kahkaha attı. Ama bu eğlendiği için değildi. Kahkahası küçük bir adım geri gitmeme neden olmuştu. Sinirlerinin bozuk olduğu, kahkahasının tonundan anlaşılıyordu. Dün geceden canı yanmıştı belli ki ve can yakmadan kendi canı iyileşmeyecekti. Her şey açık ve net ortadaydı. Daha da çok korkmuştum. Zorlukla yutkundum.

Sabırla gülmesinin bitmesini bekledim. Kahkahası bittiğinde, sırtını dikleştirdi. Bu sefer yüzüme doğru eğilmedi. Benimle göz teması kurmadı.
"Sadece birini arıyorum. Dün gece çatışma dışında, başka şeyler de olmuş" dediğinde alt dudağımı dişlerimin arasında ezmeye başladım. Hakan'dan bahsediyordu işte. Çatışmadan başka, birisi can çekişiyordu ve o kadar insan içinde ben bulmuştum onu. Kader mi, tesadüf mü, ne denirse densin. Hakan'ın o hali gözümün önünden gitmiyordu. Ve her ne kadar korkuyor olsam da, beni neler beklediğini bilmesem de, ona yardım ettiğim için  hiç pişmanlık hissetmiyorum. Garip.

Ona dün gece  olanları anlatamazdım. Belki de Hakan'ı bıçaklayan adam buydu. Nereden bilebilirdim. Belki de Cem... Belki de içlerinde en kötü olanı Hakan'dı. Hiçbir şey bilmiyordum. Kahretsin. 

" B..ben bilmiyorum" dediğimde, yaptığım salaklıkla gözlerimi kapattım. Sesimin tam burada titremiş olmasına inanamıyorum. Söylediğim yalanın hiçbir inandırıcılığı yoktu artık. Adam da bir gariplik olduğunu anlamış olacak ki başını sağ tarafına yatırıp gözlerini kısarak bana baktı bu kez. Rahatsız edici bir şekilde gözlerini, gözlerimden ayırmadı. Bir şeyler bildiğimi, sakladığımı anlamaması için bir aptal olması gerekiyordu ki hiç de öyle biri değildi.

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin