14. BÖLÜM

15.1K 632 107
                                    

 Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

  Ali'nin kapıyı çekip gitmesiyle, iyi mi kötü mü olduğunu bilmediğim akıbetimi beklerken sessizliğin içinde kendimi dinledim. Cem'in yüzünden iki yılım korkuyla, endişeyle, kaçmakla geçmişti. Ne insanlarla düzenli bir ilişki kurabilmiş, ne de rahatça dışarıda dolaşabilmiştim. Şimdi özgürlüğümü kazanmam için, tekrar onunla yüz yüze gelmem gerekiyordu. Korkuyordum. Ama bunu yapmam lazımdı. Geleceğim için. Sıradan bir gelecek için. Bu kadar çabaya değer miydi? 

   Ali gittiğinden beri koltukta öylece oturuyor geçmişten bugüne yaşadıklarımı tartıyordum. Duvardaki saate gözüm iliştiğinde ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadım. Neredeyse gece yarısı olmak üzereydi ve ben bu kadar saattir, öylece oturmuş, kötü geçmişimi ve hayalini kurduğum sıradan geleceği düşünüp durmuştum.

Hakan yine gelmemişti. Ona Cem'i bulabileceğimi, planımı anlatamamıştım.  Cem'i onların ayağına kadar getirmem demek, benim kurtuluşum demek, onlar için de eksik bilgilerin tamamlanması demekti. Kabul etmemesi için bir sebep yoktu en azından. Sadece konuşmam gerekiyordu. 

   Daha fazla bekleyemezdim. O gelmiyorsa, ben ona gidebilirdim. Esir değildim ya sonuçta. Dışarı çıktığımda esen rüzgarla kollarımı birbirine bağladım. Üzerimde sadece siyah bir erkek tişörtü vardı. Ali'nin bana verdiği mont boya olduğundan atılmış olmalıydı. Başka kıyafetim de yoktu. Üşüsem de bu gece Hakan'ı bulmalıydım. Bu durumdan kendimi kurtarmam için bir an önce Cem'i onlara getirmeliydim.

Dışarı çıktığımda beni karanlık bir orman karşıladı. Aralıklarla aydınlatılmış yol olmasa, ıssız bir ormanda tek kaldığımı düşünebilirdim. Asfalt yola çıktığımda önümde uzun bir yol gözüküyordu. Benim iki gündür içinde kaldığım ev, tek katlı küçük bir evdi. Karanlıkta seçebildiğim kadar uzaklara bakmaya çalıştım. Işığı yanan büyük bir ev gözüküyordu ileride. Hakan orada olabilir miydi? Ben neredeydim Allah aşkına!

Başka çarem olmadığından, ışıkları yanan eve doğru ilerledim. Yaşadığım acı tecrübeden dolayı, içimden bir ses gitmememi söylüyordu, beklemekte mantıklı değildi. İstemeye istemeye asfalt yolda ayağımda ev terlikleriyle birlikte yürümeye başladım. Hava çok sertti.  Arada açıkta kalan kollarıma sürtüyordum avuç içlerimi. 

Biraz yürüdükten sonra benim kaldığım evden daha büyük bir ev çıktı karşıma. Ama hiç bir ışık yanmıyordu. Hiç kimse yoktu ve çok karanlıktı. O evi es geçtim. Devam ettim. On dakikalık bir yürüyüşten sonra, aynı şekilde bir ev daha çıktı karşıma. Işıkları yanan ev biraz daha yakında gözüküyordu. En azından bir yaşam belirtisi vardı. Yönümü hiç değiştirmeden ışığa doğru ilerledim karanlıkta. Sanki terkedilmiş karanlık bir şehirdi burası. Bütün bu evler Hakan'ın mıydı? Öyleyse neden kimse yoktu. Dört gün önce bıçaklanmış birisi için fazla güvenliksizdi. İlk gün gördüğüm korumaların hiç biri yoktu. Kimse beni durdurmamış, önüme çıkmamıştı. 

Tüm bu sorular zihnimi meşgul ederken, bedenim de ışıkları yanan eve yaklaşmıştı bile. Uzaktan küçük gibi gözüken ev, gördüğüm diğer evlerden daha da büyüktü. Evin bahçe kapısına doğru ilerlediğimde, benim kaldığım ev gibi iki tane daha olduğunu gördüm. Yürüdüğüm yol kadar bahçesi vardı neredeyse bu evin.  

Sağ taraftan gelen bağrışma sesleri, bahçenin büyüklüğüne şaşırmamı bitirmişti. Sesler biraz uzak gibi geliyordu. Sese doğru adımlarken, korkudan titreyen bacaklarımı umursamadım. Her adımında sesler daha da anlaşılır hale geliyordu. 

"Buradayım!"  

"Zıplasana oğlum!"

"Ve basket!"

   Tam karşımdaki basketbol sahasında üç koca adam bağıra çağıra basketbol oynuyorlardı. Aslında oyun oynamaktan çok kavga ediyor gibiydiler. Ali, Hakan'ın her basketinde üzerine yürüyüp tehdit ediyor, onların birbirleriyle kavga etmesini fırsat bilen Kerem basket atınca bu sefer ikisi birden Kerem'e saldırıyorlardı. Hakan'ın yüzü o kadar gülüyordu ki, içimdeki buz tutmuş bütün duygular çözüldü sanki. Ruhumun karanlık yerleri aydınlanmışta, içime bahar gelmiş gibi. Sağ elimi sol göğsümün üstüne yerleştirdim kaçıp gitmesin diye.  

"Bizden çok eğleniyor gibisin." Kerem'in sahanın içindeki tellere parmaklarını geçirip, tellerin ardındaki bana seslenmesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Gözleriyle dudaklarımı gösterdiğinde, aptal gibi sırıttığımı yeni fark etmiştim. Hakan'ın içimi ısıtan gülüşünün bir parçası da benim dudaklarıma bulaşmıştı. 

   Birden kendimi toparlayıp " Sizin kadar eğlenmem imkansız, tek başıma terk edildiğim o evde" dediğimde Ali'de Kerem'in yanına gelmiş, Hakan ise az önceki gülümsemesinden eser kalmamış ciddi yüz ifadesiyle, bize doğru yürüyordu. Basketbol topu da kolunun altındaydı. Oyunlarını böldüğüm için sinirlenmiş olabilirdi. Ama oyundan daha önemli sorunlar vardı ve bu gece o sorunların bitmesi için karar verilmesi gerekiyordu.

" Ne terkedilmesi lan, kaçırdık biz seni. Esirsin ya sen" dedi Ali. Sabah ki konuşmamızı hatırlatarak, canımı sıkmaya çalışıyordu. Kendimi tutmalıydım. 

"Oğlum, esir kaçmış yerinden, haberimiz yok" dedi Kerem araya girip. Ali ile olan konuşmamızı bilmediğinden, espri yaparak karşılamıştı duyduklarını. Bir tek Kerem gülüyordu. Ali yaptığı imadan pişman olmuş gibi gözükürken, Hakan ifadesiz bir şekilde, öylece duruyordu. 

"Cem'i arayacağım ve onunla buluşacağım" dedim birden. Kerem'in yüzündeki gülümseme yavaş yavaş sönerken, Hakan koltuğunun altında tuttuğu basketbol topunu hırsla eline alıp potaya fırlattı. Ellerini ensesinde birleştirip başını göğe kaldırdığında öfkeyle inledi. Ani yaptığı hareket, irkilmeme neden olmuştu. Dudaklarımdan daha cümlemin son harfleri dökülmemişti bile. Buraya neden geldiğimi biliyor muydu? O yüzden mi konuşmak istesem de onunla konuşamıyordum?

"Bak benim bu durumdan kurtulup özgürlüğümü kazanmam, sizin de eksik olan bilgileri toplamanız için  tek yol bu. Ben olmazsam Cem'i bulamazsınız." dedim yumuşak bir sesle. Hakan'ı ikna etmem gerekiyordu. 

"Ben o Cem'i anasının bilmem neresinde olsa bile bulur çıkarırım, sen rahat ol Ezgi. Ama ses çıkarmadan en temiz yol, istemesem de senin dediğin yol." dedi Ali. 

Argo konuşması kaşlarımı çatmama neden olsa da benimle aynı fikirde olması hoşuma gitmişti. Kerem'de dediklerimi başıyla onayladı. Sadece Hakan'ın sorun çıkarmamasını umuyordum şu saatten sonra.

"Adam psikopatın teki. Seni o manyağın yanına mı gönderelim? Gerçekten bu mu plan dediğin!" diye bağırdı. Ensesindeki ellerini çözüp, aramızda engel olarak duran tel örgülere avuç içlerini vurdu. 

"Cem'le ilk defa bir arada olmayacağım. Benim güvende olup olmamam şu an için düşüneceğimiz en son konu olmalı."  dediğimde gözlerimi Hakan'ın gözlerin dikmiştim. Korkusuzca.

"Benim için birinci ve en önemli konu senin canın!" diye kükrediğinde nefesi sarı saçlarımdan bir tutamı havaya kaldırmış, şaşkınlıktan açılan ağzım ve umutla dolan kalbim aklımın önüne geçmek için can atıyordu. 

Bölüm Sonu ...

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now