11. BÖLÜM

16.6K 674 46
                                    

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

"Ezgi'yi o herifin önüne atmayacağız!"

 Benim hakkımda konuştuklarını duyduğumda hemen, sıkı sıkı tuttuğum kapı kolunu aşağı indirip salona girdim. Ardımdan kapıyı kapatıp yaslandım ve onlara bakarken, onlarda bana bakmışlardı.

  Hakan'ın göz ucuyla attığı bakışı birkaç saniye sonra karşısındaki pencereye yöneldi. Tekli koltukta oturuyordu. Kerem mutfak sandalyesine ters bir şekilde otururken, Ali ikili koltukta yayılmıştı. Yavaş hareketlerle gidip Ali'nin yanındaki boş yere oturduğumda, Hakan tekrar bana bakmıştı. 

  Ali yayıldığı koltuktan hafifçe doğrularak toparlanıp, Kerem'le bakışmışlardı bir süre. Sanırım burada olmamam gerekiyordu.

" Beni kimin önüne atmayacaksınız? Kimden bahsediyorsunuz?" diye sordum. Bir sürü cevaplanması gereken sorularım vardı. Ama ben en yeni olanından başlamıştım. 

   Bacak bacak üstüne attığı koltukta otururken, kolçağına dayadığı sol elinin parmaklarını, yüzüne çok yakışan kirli sakallarında gezdiriyordu Hakan. Birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra, tekrar çevirdi bakışlarını ve bana bakmadan konuşmaya başladı. Bana bakarak konuşmaması, beni sıradanlaştırması hiç hoşuma gitmiyordu.

" Seni ilgilendiren bir durum yok. " dedi. Suçsuz olduğumu kendisi ortaya çıkarmıştı. Ayrıca her kimden bahsediyorlarsa beni ondan koruyorlardı. En azından bana zarar vermeyecekleri kesindi. Ama Hakan'ı her gördüğümde, bana her kötü davranışında, zarar görüyordum ben. Ve kendimi korumaktan acizdim bu konuda. 

"Nasıl benlik bir durum yok. Ne yapmaya çalıştığınızı benimle de paylaşmak zorundasınız. Odaya girerken beni birine vereceğinizi duydum." Dedim yüksek bir tonla. Kalbimin acısı da sesime yansımıştı eminim.

Önemsemediği yüzüme, pencereye sabitlediği bakışlarını hırsla çevirdiğinde, dikleştirdiğim sırtım, yavaş yavaş söndü. Gözlerine güçlüymüşüm gibi bakmak istesem de, göz kapaklarımın sürekli kapanması, ondan korktuğumu gösteriyordu.  

"O puştun yanına göndermeyeceğimi de duymuşsundur kapı dinlerken." diye bağırdı. İma ettiği şey düşünmem gereken en son şeydi. Nezaket kuralları umurumda bile değildi. Bana da kimse nazik ve kibar davranmamıştı ki, neden yaptığım şeye bu kadar sinirlenmişti? Üstelik kendi adımı duyduğumda yapmıştım bunu. 

"Çünkü benim hakkımda konuşuyordunuz. Yoksa sizin aranızdaki konuşmaların hiç birini dinlemek istemiyorum. Hatta benim suçsuz olduğum kesin. Ben gitmek istiyorum!" dedim ve son cümlemle beraber hızla koltuktan kalktım. Bu kadar hızlı olmam doğru muydu? Biraz ılıman davransam daha mı iyi olurdu? Pişmanlıkla nasıl bir tepki vereceklerini beklerken, gerginliğim açıkça görünüyordu. 

   Oturduğu yerden üzerime diktiği sert bakışlarına karşılık ben de çenemi dikleştirdim. Göz kapaklarımın kapanma süresi daha bir uzamıştı sanki. Bakabiliyordum gözlerine. Belki de tanıştığımızdan beri ilk defa bu kadar uzun bakmıştık gözlerimize. 

Bu uzun bakışmayı ilk kesen ben oldum. Adımlarken, az önce Murat Bey'in çıktığı kapıya yöneldim. Henüz bir kaç adım atmıştım ki, kulaklarıma dolan sesle adımlarım yere çivilendi. 

"Gidersen seni öldürürler." 

 Vücudum sabitken, başımla omzumun üstünden Ali'ye baktığımda, yerinden kalkmış ayakta duruyordu. Sonra bana doğru yürümeye başladı. Dibime kadar gelip kısık sesle yüzüme doğru nefesini verdi konuşurken.

" Yani gidemezsin. " Uzun boyuyla önümde duruyordu. Aramızdaki mesafe azdı ve bu Ali ile göz teması kurmamı zorlaştırıyordu. Kaşlarım havalandığında, söylediklerinin bana ne kadar saçma geldiğini görsün istemiştim. 

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now