8. BÖLÜM

17.8K 663 76
                                    

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

" Ne saçmalıyorsun sen? Neden senin dediğin bir şeyi yapayım?" Var gücüyle parmaklarına doladığı saçlarımı çekerken, hissettiğim acının da etkisiyle bağırmıştım. Gözlerimden de canımın ne kadar acıdığının belli olduğuna emindim ama karşımdaki adamın kötülükten kararmış yüreğine etki etmiyordu.

"Seninle uğraşacak fazla vaktim yok, mecbur kabul edeceksin!" dedi dişlerinin arasından. Sabredemem mi demek istemişti, yoksa acelesi mi vardı?

" Hiçbir şeye mecbur değilim, hem ben söylesem bile bana inanmazlar. Hakan o akşam benim bir şey yapmadığıma inandı."   Az önceki bağırmama göre oldukça sakin çıkmıştı kelimeler ağzımdan. Bana birşey yapmayacağına inanmıştım sanki. Öyle hissetmiştim o an. 

  Pis bir kahkaha attığında, tiksinerek yüzüne baktım. Sağ gözünün altından yanağına doğru uzanan belli belirsiz yara izine takıldı gözlerim. 

"Ne kadar zamandır tanıyorsun da sana güvendiğine inandın. Hakan ve güvenmek öyle mi?" Dediğinde alaylı gülüşünü sürdürdü. 

   Dediklerini umursamadım. Tamam, ben kimseye güvenmiyordum ama birileri bana güvenebilirdi ve güvenmişti de. Arkadaşına o yapmadı demişti tok bir sesle. Bu adam duymamıştı dediğini. Ben duymuştum.

"Dediğini asla yapmayacağım. Suçlu Cem ise ben onun adını söyleyeceğim." dedim tekrar. Kendimden emin bir şekilde. 

  Sert bir şekilde beni geri ittikten sonra parmaklarına doladığı saçlarımı bıraktı.Acıyan saç diplerimde parmaklarımı gezdirirken, neler olacağını bilmeden, öylece yerde oturmuş bekliyordum. Bana birşey yapmayacaklarından emindim neredeyse. Ama şimdi o his kaybolmuş, korku tüm bedenimi ele geçrimeye başlamıştı bile. 

" Yapacaksın eğer yapmazsan sonuçlarına katlanırsın" derken bir yandan da telefonuna bakıyordu. Acelesi vardı. Hareketlerinden belliydi ve en az benim kadar o da korkuyordu. Ama neyden? 

"Ne yapabilirsin, öldürecek misin?" dedim, burnumdan gülerek. Korku duyması az da olsa bana güç vermişti. 

Bir süre yüzüme baktı. Bİr cevabı yoktu ve düşünüyordu. Bir kaç saniye sonra bakışları yanındaki adamlara kaydı ve dudakları iki yana kıvrıldı. Tekrar bakışlarını bana döndüğünde;

" Seni onların eline bırakırım." dedi.  Ellerini cebine koyup omuzlarını dikleştirmişti. Kendince beni tehdit edecek bir cevap bulmuştu. Ama ha kendisi ha bu adamlar benim için fark etmiyordu ki. Hepsi kötüydü. 

   Yerde otururken başımı kaldırıp adamlara baktım. Yüzlerindeki pis gülüş iyice çoğalmış, bana bakıp gülüyorlardı. Kollarımı bedenime sardım. 

" Hiçbir şey yapamazsın, bırakın gideyim. Ali beni arıyordur" dedim bakışlarımı yere dikip. Bu da nereden çıkmıştı. Ben Ali'den kaçmışken, şimdi onun burada olup bana yardım etmesini mi bekliyordum. Yardıme decek miydi peki? Benden bağımsız dilimden dökülenler, beni şaşırtmıştı.

Az önce bana gülerek bakan adamlar Ali'nin adını duyduklarında telaşa kapılıp, emir aldıkları adama baktılar. Huzursuz olmuşlardı. Ali'den korkuyorlardı. Kaçmakla hata mı etmiştim acaba? 

Gelen mesaj sesi yaşanan kısa süreli sessizliği böldü. Yüzünde yara izi olan adam, telefonunun ekranına bakarken, kıpkırmızı kesildiğine şahit oldum. Diğerleri de ondan bir cevap bekliyordu. 

" Ne halin varsa gör lan" dedi bana bakarak. Yanındaki adamlara beni işaret edip kapıdan hızlı adımlarla çıkıp gitti. Emri vermişti. Ali'nin ismi de beni kurtarmaya yetmemişti. İki tane, canavar ruhlu adamla karanlığın ortasında bir kulübede başbaşa kalmıştım. Boğazıma oturan yumru ne kadar yutkunursam yutkunayım, aşağı inmiyordu.

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin