84. BÖLÜM

886 56 26
                                    

Selaaamm :)


Geç olsun ama güç olmasın demiş büyüklerimiz. Biraz fazla ara verdiğimin farkındayım. Ama uzun  sayılacak bir bölümle geldim :)))) 

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. 

Keyifli okumalar.

~~~~~~~~~~~~

"Gerçekten sen misin?" dedim şaşkınlıkla. İnanamıyordum. Sonunda beni bulmuştu birileri. Sonunda beni tanıyan, beni gerçekten bilen insanlar tekrar bana dönmüşlerdi. Biri acımasızca canımı acıtmıştı ama ona kırgın değildim. Ali ise yaralarımı sarmak istercesine bakıyordu bana. Gücü yeter miydi?

"O kadar aradım ki seni, bir yıldır başka bir işim, başka bir düşüncem yoktu. Aklımdaki tek hedef sendin. Seni bulmak. Ve sonunda başardım" dedi. Elleri omuzlarımdaydı. Ben mi ona destek oluyordum, o mu bana anlayamadım. Ama bana bu kadar iyi geleceğini, o bile tahmin etmiyordu eminim.

Ben öylece ona bakarken, konuşmasına devam etti. "İyisin değil mi?" dedi nefes verirken.


Gözleriyle kısa bir bakış attı vücuduma. Başımı evet anlamında salladım.

"Ağlamak da yakışıyor sana" dedi gülerek. Ben de minik bir gülümsemeyle ona karşılık verdiğimde, bakışları benden uzaklaşıp arkamda bir noktaya sabitlendi. Yüzü kaskatı kesilmişti.

"Kimsin lan sen" derken, bir anda beni soluna çekti. Konuştuğu yöne baktığımda Cenk'i gördüm. Sonra diğerlerine döndü.

"Kimsiniz siz?" diye tehdit yüklü bir sesle bağırdı. Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Daha fazla olayı kaldıracak gücüm yoktu.

"Anlatırım ben" dedim sessizce. Ama Ali beni duymadı. Duymuş olsa bile gözü bir şey görmüyor gibiydi.

"İlk tanışmamız " dedi Cenk Ali'nin ona doğru bağırmasına karşılık olarak. Sakindi her zamanki gibi. Elini uzatmış, Ali'den karşılık mı bekliyordu. Gerçekten ilk tanışmaları olduğu açıktı.

"Evet, ve bu tanışma senin için baya bir acı verici olacak" dedi Ali ona doğru adımlarken. Tek adımını tamamlamışken, vücudunu yay gibi gedikten sonra yumruğunu Cenk'in suratına indirdi.

 Nasıl tepki vereceğimi şaşırmıştım. Cenk yüzünden her şeyimi kaybetmiştim ben. Ama tek suç onun değildi ki. Bir yumruk da bana gelmeliydi ki, bunu Ali'den önce Hakan çoktan halletmişti. Cenk öne doğru eğilip, kan akan burnunun altına avcunu açtı. Bunu bekliyordu sanki.

"Kimin adamısın sen?" diye sordu Ali. "Gevşek gevşek sırıtmadan konuş ama" diye de ekledi.

"Bunu kardeşin Hakan biliyor zaten. Ona sormayı denesene." dedi Cenk. Hakan, Cenk'in kim olduğunu biliyor muydu? Beni dışarı çıkardığında içeride her ne konuştularsa, Hakan benden vazgeçmişti. Cenk'in oyunları canımı yeteri kadar sıkmıştı.

"Sahi Cenk sen kimsin?" diye sordum araya girip. Ali'nin belli belirsiz çıkan sesi, benim sesimde kayboldu. Hakan'ı soracaktı sanırım.

Ben bu soruyu Cenk'i her gördüğümde sormuştum ama bana cevap vermemişti. Beni ve Hakan'ı koruduğu dışında, kimler için çalıştığını bilmiyordum.

"Ezgiiii!" dedi sonunu uzatarak. "Başa mı dönelim güzelim" kaşlarını kalkmıştı. Ali'ye karşı sırıtarak konuşurken, benimle ciddi bir ifadeye bürünüyordu. Sanki çok yakınmışız, birbirimizi çok iyi tanıyormuşuz gibi. Bu bakışı beni rahatsız etmişti.

Cümlesi bittiğinde Ali'nin ikinci yumruğu inmişti bile suratına. " O ağzını benim soruma cevap vermek için kullan şerefsiz" diye bağırdı Ali. Suratı öfkeden kaskatı kesilmişti.

Arkamda bir hareketlilik hissettiğimde o tarafa doğru baktım. Elif'in Ali'nin koluna dişlerini geçirmeye çalıştığını gördüm. Ancak Ali'nin üzerindeki siyah deri mont bunu yapmasını engelliyordu. Ali şaşkın bakışlarını önce Elif'e sonra da bana çevirdi.

Bu kim der gibi bakıyordu. Sonrasında Çetin de Elif'in yardımına gelmiş, ikisi birden Ali'yi engellemeye, zarar vermeye çalışıyorlardı. Ali sert bir hareketle kollarını kaldırdığında ikisini de kendinden uzaklaştırmıştı.

"Yavaş" diye seslendim birden. Elif'in ve Çetin'in yanına gidip onlara sarıldım. Bugün çok korkmuşlardı zaten.

"Cenk'i seviyorlar. O yüzden öyle davrandılar. Savunmasız onlar" dedim Ali'ye bakarken. Başıyla beni onayladı ama şaşkınlığı hala üzerindeydi. İstediği cevapları şimdi alamayacaktı. Bunu biliyordu ve uzatmadı.

Bizi bırakıp Cenk'e döndü. "Ezgi'yi sen mi kaçırdın o gün?" diye sordu. "Kamyon kazası senin planın mıydı?" diye devam etti. Ali konuştukça o güne tekrar gitmiştim sanki. Her bir anı aklıma kazınmıştı.

" Ezgi'yi kurtarmaktı evet planım" dedi Cenk. Bir yandan da kanayan burnunu tutuyordu. Hali hiç iç açıcı değildi ama yine de konuşabiliyordu.

"Neden peki?" diye sordu Ali. Sinirli değildi aslında. Meraklıydı. Bir şeyleri çözmeye çalışıyordu. Cenk önce bana baktı. Sonra Ali'ye döndü. Anlatacak mıydı gerçekten? Diyeceklerini ben de inanılmaz merak ediyordum.

"Çünkü Ezgi, Hakan'a güç veriyor. Hakan da o güçle düşmanları yok edebilecek kapasiteye sahip. Bu kadar basit aslında. Ezgi'nin yokluğunda neler yapabildiğini sen de gördün. Kötü bir plan değil, değil mi?" diye sordu. Bana anlattıklarından farklı bir açıklamasının olmaması hayal kırıklığı yaratmıştı bende. Cenk bundan daha fazlasıydı.

Ali bana baktı, sonra tekrar Cenk'e döndü. "Düşmanlarınız umurumda değil. Sevdiklerime bulaşan, zarar veren herkesi, sebebi ne olursa olsun öldürürüm ben" dedi. Onu ilk gördüğüm zamanı hatırladım. Hakan için her şeyi yapabilecek biriydi. Hiç değişmemişti. Aynıydı.

Yavaş hareketlerle elini beline götürdü. Nefesimi tuttum. Bu sefer engellemeye çalışmayacaktım. Olacak olsundu. Hem engellemeye gücüm de yoktu benim. Bazı şeyleri akışına bırakmak gerekti belki de. Ölmesi gereken, o an ölmeliydi.

Ali silahını çıkarıp Cenk'e doğrulttuğunda, göz kapaklarım seyirdi. Her ne kadar karışmak istemediğime kendimi inandırmaya çalışsam da böyle bir şeye şahit olmak istemiyordum. Cenk'e baktım o an. Göz göze geldik. Hiç bir şey olmamış gibi öylece duruyordu. Aynı sakinlikle. Kaşlarım çatıldı. Neyine güveniyordu bu adam.

"Ezgi'ye zarar vermedim ben Ali" dedi kendinden emin bir şekilde. "Aksine ona zarar veren Cem'i ondan uzaklaştırdım." Ali'nin çenesinin kasıldığını gördüm. Silahı tutan elinin bir anlık titrediğini de.

"Değil mi Ali?" diye sordu Cenk ona doğru eğilerek. Ali birkaç saniye gözlerini kapattı sımsıkı. "Bu bile seni öldürmem için bir sebep değil mi?" diye sordu Cenk'e. Birbirlerini tehdit ediyor gibilerdi. Ali'nin tehditi onu öldürmekti, ama Cenk neye karşılık Ali'yi tehdit ediyordu?

"Siz birbirinizi tanıyor musunuz? " diye sorarak araya girdim. Hiç bir şey bilmediğim zamanlara geri dönmüştüm sanki.

İkisi de aynı anda "Hayır" diye cevapladılar bu sorumu. Birbirlerine öyle bir bakıyorlardı ki, ikisinin de yaşıyor olması bir mucizeydi.

"Konuşalım, sen de bana hak verirsin zaten" dedi Cenk. "Sizlerle konuşmak zor ama..." diye mırıldanarak devam ederken, avuç içini kısa saçlarının arasında gezdirdi. Bu hareketi bana bir şeyler anımsatıyor diye düşünürken, birden Ali'ye döndüm. Benziyorlar mıydı?

"Ne oldu?" diye sordu Ali düşünceli bakışlarımı fark ettiğinde. Başımı olumsuz anlamda iki yana sallarken, saçma düşüncelerimi onlarla paylaşmama gerek olmadığını biliyordum.

"Hiç" dedim mırıldanarak. Ali tekrar önüne döndü.

"Anlat bakalım. Ölmeni engelleyecek şeyler mi dökülecek dudaklarından." dedi Ali. Arkasındaki koltuğa yayılarak oturduğunda, hafifçe arkamı dönüp ona baktım. Hiç değişmemişti. Ali aynı Ali'ydi, ama Hakan... Bambaşka biri olmuştu. İçimde bir yerler sızladı o an.

Ali kolumdan tutup beni kendine doğru çektiğinde, bedenimin yarısı koltuğa yarısı, onun göğsüne düştü. Kendimi toparladığımda, Ali'nin yanında yerimi almıştım. Artık biri vardı yanımda. Güvendiğim. Bana hiç zararı dokunmamıştı. İlk karşılaşmamız sırasında beni yanlış anlamış, sevdiği kardeşini korumak için bana kötü davranmıştı o kadar. Bana davranışları o günleri unutturmuştu. Düğünümüzde bana, beni sevdiğini söylemişti ama pişman olduğunu da biliyordum. Bütün bunlar aşılabilirdi. Tekrar arkadaş olabilirdik. Bunu çok istiyordum.

Beni bu geçmişe götüren düşüncelerden sıyıran Cenk'in konuşması oldu. Burnundan sızan kan, kısa bıyıklarından süzülüp, dudaklarına doğru bir yol çizmişti. Perişan gözükmesine rağmen, hareketleri hiç de öyle değilim diye bağırıyordu. Çok güçlüydü Cenk. Sır dolu.

"Ezgi'yi ben kurtardım" dedi Cenk ciddiyetle. Ciddiyeti anlatacaklarına da yansırdı umarım. Farklı bir şeyler duymak istiyordum.

"Limana götürüldüğü gün, onu ölümden ben kurtardım." Bunu biliyordum. Ama Ali bilmiyordu.

"Sen kimsin ki, Ezgi'yi kurtarıyorsun? Hem sen Ezgi'yi nereden tanıyorsun lan? " diye sordu Cenk'e doğru. Rahatsızca yerinde kımıldanırken, kolunu bana doğru uzatıp, koltuğun üst kısmına yerleştirdi.

"Bittiğinde anlayacaksın, sabret" dedi Cenk. Bir bana bir Ali'ye bakıyordu. Aklından neler geçtiğini tahmin etmek zordu.

"O limandaki şerefsizleri bitirmemiz lazımdı. İntikam için. Bize biri lazımdı. İntikamımızı alacak, güçlü, dikkat çekmeyecek biri. Ve o kişinin Hakan olduğunu anladık. Ezgi sayesinde. Ezgi'yi korumak istemesi, ona hiç yapmayacağı şeyler yaptırdı. Murat'ın oğlu olması da, bir avantajdı. Dikkat çekmeyecekti" Cenk bunları söylerken, bana ilk gün anlattığı gibi ruh haline bürünmüştü. Karşısında sanki biz değil, düşmanları, o üç mafya babası vardı.

"Siz kimsiniz lan?" diye bağırdı Ali tekrar. Cenk'in öfkesi Ali'yi de öfkelendirmişti. Benim arkamdaki kolunu hırsla çekip, dizine yerleştirmiş, Cenk'e doğru eğilmişti.

"Benim sevdiklerim, sizin intikamınızı niye alsın? Benim sevdiklerim sizin yüzünüzden niye acı çeksin? İzin verecek miyim sanıyorsun?" diye sordu Ali. Ses tonu normaldi aslında. Bazı şeyleri kafasında kesinleştirmiş gibi rahattı sanki. Cenk'i öldürecekti. Cenk ölümden kurtulmak için gerekli cümleleri kuramamıştı. Ali farkındaydı. Ama Cenk'e döndüğümde ne yaptığından emin bir şekilde duruyordu.

Cenk bu tepki karşısında, yaptığının farkına varıp göz kapaklarını kırpıştırdı. Derin bir nefes alıp, eski umursamaz haline dönmek için uğraş veriyordu. Onu kimse fark etmiyor olabilirdi, ama ben fark etmiştim. Hayır, Cenk umursamaz falan değildi. Üzerinde çok fazla yük vardı. Ama bunları gizlemeyi çok iyi öğrenmişti.

Cenk'te başka bir şeyler vardı. Bunu öğrenmek istiyordum ama önceliğim başkaydı şimdi. "Bunu ilerleyen zamanlarda öğreneceksiniz zaten. Ne bu aceleniz!" dedi gülerek. Az önce duygularını açığa çıkardığı için pişmandı. Bir hata yapmıştı ve ben bunu yakalamıştım. Anlatacağı, anlatması gereken çok daha başka şeyleri vardı. Ve ben bunları öğrenmeliydim.

"Ölmek istiyorsun yani?" dedi Ali aynı umursamazlıkla. Cenk'te sabit kalan bakışlarım Ali'nin konuşmasıyla, başka bir noktaya düştü. Şaşkınlıkla her ikisinin böyle inatlaşmasını dinlerken, zamanın geçtiğinin de farkındaydım. Hakan'ı istiyordum ben. Ve kızımızı.

"Beni öldürsen de, bu değişmeyecek. Her şey planlandığı gibi gidecek" dedi Cenk tekrar konuşarak.

"O ne demek?" diye sordum araya girip. Ali'nin iri cüssesinin arkasında kaybolmuştum ve sesimle birlikte varlığımı yeni fark etmişlerdi sanki.

Ali kolunun altından bana baktıktan sonra tekrar Cenk'e döndü. "Cevap ver hadi?" dedi. Cenk bana bakıyordu. Göz göze geldiğimiz de, kaşlarını kaldırmıştı ve şaşırmıştı sanki? Bana bakışlarıyla bir şeyler anlatıyor gibiydi? Başımı ne var der gibi sağa sola salladığımda, Ali'ye çevirdi bakışlarını. Ve ona bakarken gülümsedi.

"Sadece ben değilim. O üç adamı öldürmek, bu düzeni bitirmek için çabalayan bir sürü insan var. O insanlar ben ölsem bile buna devam edecekler. Hakan o üçlüyü öldürmedikçe bu iş bitmeyecek." Dedi Cenk. Gülmüyordu artık. Cenk tek değildi. Benimle tek iletişime geçendi ama, arkasında başkalarının olduğu, bu kadar cesur olmasından belliydi.

"Niye Hakan?" diye sordu Ali birden. İsminin her geçtiği saniye kalbim sıkışıyordu. Her şeyini özlemiştim. İnsanların ondan bahsetmesini bile. Bir yıldır çevremde Hakan'ı anlatacağım, onu bana anlatacak kimse yoktu. Ne yapmıştı, ne yapıyordu, mutlu muydu, üzgün müydü? Bunları bilmeden yaşamak, yaşamak değildi. Ayrılık, her türlüsüyle kötüydü.

"Çünkü Ezgi'ye âşık" diye yanıtladı Cenk, Ali'nin sorusunu. Bakışlarım yerdeki halının desenlerine kaydı. Dudaklarımdan bir mırıldanma çıktı.

"Artık değil" dedim. Sesimi ben bile zor duymuşken, Ali birden bana doğru döndü.

"O ne demek?" diye sordu. "Hakan deli gibi seni arıyor her yerde." Dedi konuşmasına devam ederek. Meraklı bakışları hala üzerimdeydi.

"Bitti artık" derken yanağımdan aşağı bir yaş süzüldü. Ali tüm vücudunu ve ilgisini bana yöneltti. Avuç içlerini yanaklarıma yerleştirip başımı yerden, kendine doğru kaldırdı. Yanaklarım iki avucunun içinde sıkışmış, dudaklarım öne doğru uzamıştı.

"Ne oldu?" diye sordu. O kadar ciddiydi ki, dudaklarımdan çıkacak kelimeleri sabırsızca bekliyordu.

"Buradaydı" dedim ama sıktığı yanaklarımdan dolayı konuşmak kolay olmadı. Bir anda yanlış yaptığının farkına varmışçasına, ellerini çekti yanaklarımdan. Boğazını temizler gibi yapıp, başka bir tarafa çevirdi bakışlarını.

"Kim?" diye sordu.

"Hakan" dedim ona doğu bakarken. O da duyduğuyla birlikte tekrar bana döndü. Başımı onu ikna etmek istercesine yukarı aşağı salladım.

"Yine seni benden önce buldu yani?" derken daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.

 Anlamadığımı belli etmek istercesine koluna dokunup "Ne dedin?" diye sordum. Soruma cevap vermedi. Odanın içine bir göz gezdirdikten sonra "Nerede o zaman? " dedi ve birden ayağa kalktı. Belindeki silahı çıkarıp Cenk'in alnına dayadı.

 "Bir şey mi yaptın lan kardeşime?" diye bağırdı.

"Ali dur'" diye bağırarak ayağa kalktım. "Cenk bir şey yapmadı." Diye devam ettim. Ali göz ucuyla bana baktıktan sonra tekrar Cenk'e döndü. Silahın kabzasını daha iyi kavramak için parmaklarını bollaştırıp tekrar sıkılaştırdı.

"Kardeşim nerede?" diye sordu tekrar. Başını yukarı doğru kaldırdı. Nefes alamıyor gibiydi sanki.

"Gitti" dedi Cenk. Sesinde hiçbir duygu belirtisi yoktu. Korkmuyordu ama mutlu gibi de değildi.

"Ezgi'yi burada seninle bırakıp gitti öyle mi? " Ali'nin sorusu canımı acıtmıştı.

"Evet tam da öyle oldu. Şu silahı benden uzaklaştırırsan anlatacağım" dedi Cenk hafifçe kendini geriye doğru çekerken. Ali birden bana döndü. Kızgındı. Ama kime olduğu belli değildi. Silahı tutan eli Cenk'ten uzaklaştı. Birkaç adımla bana doğru geldi.

"Sen iyi misin?" diye sordu yanıma geldiğinde. Başımı kaldırıp onun yüzüne baktım. Hakan'ı ne kadar sevdiğimi en iyi o biliyordu. Gidişi, beni burada bırakışı canımı o kadar yakmıştı ki, bunu beni tanımayan birine anlatamazdım. Hiç bir kelime, hiç bir cümle bu acıyı tarif edemezdi. O yüzden Ali iyi ki gelmişti. Bir bakışımla anlayabilirdi içimdeki yangını.

Başımı hayır anlamında iki yana sallarken, dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımıştı bile. Ali'nin beni omuzlarımdan tutup kendine çekmesiyle, kendimi sıkmaktan vazgeçtim. En azından beni tanıyan, belki de anlayan biri vardı artık yanımda. Güvendiğim, bana zarar vermeyecek olan biri. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama, Ali'nin kolları arasında ağladım bir süre. Kendimi daha iyi hissettiğimde başımı göğsünden kaldırdım. Beyaz tişörtünün göğüs kısmı gözyaşlarımdan ıslanmıştı.

"Şimdi iyi misin?" dedi bana doğru eğilip. Bir yandan da yanağımdaki ıslaklıkları almaya çalışıyordu.

"İyiyim" dedim gülümseyerek. Haberi yoktu belki ama bana çok iyi gelmişti. "İyi ki buradasın" diye devam ettim.

"Özür dilerim" dedi başını hafif soluna eğerek. "Seni koruyamadım. Seni tek bırakıp gittim. O gece..." sözünü tamamlamasına engel oldum. Düğün gecesinden bahsedecekti. Aramıza tekrar bir soğukluk girsin istemiyordum. Ali bana bir abi, bir arkadaştı. Bu bencillikti belki ama, ben onu hep öyle görecektim. Yanımda kalmasını istiyordum bu şekilde.

"Rüya" dedim. Sustu. Gözlerimin içine merakla bakıyordu. "Hakan ve benim kızım" diye devam ettim.

"NE?" diye bağırarak şaşkınlığını belli ederken, gözleri de aynı şekilde irileşmişti. " Nasıl yani?"

"Gel otur ben anlatacağım sana her şeyi" dedim kollarından tutup koltuğa doğru çekiştirirken. Bana ayak uydurup adımladığında tam karşıma oturdu. Cenk'e baktım birkaç saniye. Sakin bir şekilde bekliyordu sadece. Ne bir korkusu ne de endişesi vardı. En azından öyle gözüküyordu.

"Beni Cem kaçırdı. Doktorla birlikte" diye başladım. Ama Ali devam etmeme izin vermedi.

"Biliyorum hiç girme oralara" dediğinde Cenk'in belli belirsiz gülümsediğini duydum. Ali gözlerini kapatıp, boynunu sağa sola yatırıp rahatlamaya çalıştı. Neler oluyordu bu ikisinin arasında anlamıyordum. Ama bunu düşünmek için zamanım yoktu.

"Tamam, o zaman" derken yüzüme düşen saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. "Cenk beni bu eve getirdi. Elif ve Çetin de buradaydı." Onlara doğru döndüm. Birbirlerine sokulmuşlar, öylece bize bakıyorlardı. Onlardan bahsettiğimde de başlarını sallayarak beni onayladılar. Gülümsedim onlara solukça.

" Hamile olduğumu söyledi Cenk. İnanmadım. Ama öyleydi. Çok kaçmak istedim. Sizi bulmak istedim ama izin vermediler. Sonrasında da..." dedikten sonra duraksadım. En büyük pişmanlığımdı söyleyeceğim.

"Cenk'i dinledim ve Hakan'a ulaşmaktan vazgeçtim. Beni görmezse yaşayabilecekti. Beni bulmak için, bütün kötüleri öldürecekti ve ben o zaman ona gidecektim. "dedim. Ali'ye başımı kaldıramıyordum.

"Hakan'a iyilik mi yapmış oldun peki?" dedi Ali. Sandığım gibi bir tepki vermediği için sevinmiştim ama gözlerine bakana kadardı sevincim. Bana acıyarak bakıyordu. Bir zavallıymışım gibi. Kaşlarım çatıldı istemsizce.

"Ona en büyük kötülüğü yaptığımı onu görünce anladım zaten" dedim öfkeyle. Biliyordum. Ama kimse beni anlamayacak mıydı? Bakışları canımı acıtıyordu. Ali de beni anlamayacaksa, kimse anlayamazdı. Belki de haklı olduğum hiç bir nokta yoktu.

"Anladıysan iyi" dedi Ali soğukça. Bunu beklemiyordum. Şaşkınlıkla yüzüne bakarken konuşmasına devam etti. "Hakan'ın seni ararken neler yaşadığını ben biliyorum. Yanında değildim ama biliyordum." Ayağa kalktı. Dudaklarını araladı ama geri kapattı. Söyleyecek çok şeyi vardı ama söyleyemiyordu.

"Neredeler şimdi?" diye sordu bir süre sonra. Kime sorduğunu anlamamıştım.

"Bilmiyorum. Kızımı bana bir daha vermeyecek gibiydi. Hissettim" diyerek sorusunu ben cevapladım. Ali'nin gözlerinin içine baktım. Sadece beni izliyordu.

"Bak biliyorum. Hatalıyım. Cenk'i dinlemek en büyük pişmanlığım. Ama olan oldu. Kızımı benden almasın. Buna engel olmam lazım. Bana yardım et" diye devam ettim. Hiçbir şey umurumda değildi artık. Hakan'ı sonsuza kadar kaybetmiştim belli ki. Ali'de bana eskisi gibi bakmayacaktı. Kerem, Aylin hepsi bana düşmandı belki de. Arkamda neler bıraktığımı bilmiyordum. Kaybım düşündüğümden de fazlaydı belki de. Olanların tek suçlusu vardı. O da bendim. Ben kendimi affetmemişken, onlardan af dilemem saçmalıktı. Sadece kızımı alıp gitmek istiyordum. Tek isteğim buydu.

"Hakan'ın nerede olduğunu biliyorum" dedi Cenk araya girip. Ali bendeki bakışlarını Cenk'e çevirdi.

"Sen neden korunmasız geziyorsun?" diye sordu Cenk'e. "Dışarıda bir avuç adam bile yok. Cebinde silahın yok. Neyine güvenip, Hakan'ın karısını kaçırabildin çok merak ediyorum." Ali'nin birden konuyu değiştirip bunu sorması kafasının ne kadar dolu olduğunun ispatıydı. Aynı anda bir çok şey düşünüyordu.

Cenk'le hiç bu kadar uzun yan yana kalmamıştım. Ali haklıydı. Cenk'in çevresinde bir, iki kişi dışında başka kimse yoktu. Hakan'ın karşısına çıktığında görünmüştü korumaları. Ama o zaman da bile rahat tavırları şüphe uyandırmıştı. Bundan daha fazlasıydı Cenk. Daha güçlü, daha acımasız. Hissediyordum.

Elif ve Çetin'e baktım. Aynı şekilde birbirlerine sokulmuş öylece izliyorlardı olanları. Her gittiğim yerde insanlara acı çektiriyordum ben. Bıraktığımda da darmadağın oluyorlardı, geldiğimde de. En iyisi yok olmaktı. Başa dönmüştü yine duygularım. Hakan bana kendimi sevmeyi öğretmişti. Ve ben hem kendimi hem onu sevmeyi öğrenmiştim. Şimdi Hakan yoktu. Onun içindeki duyguların katili olmuşken, kendimi de sevmem imkânsızdı.

Ama Rüya vardı. Eski ben değildim. Kendimi sevmiyordum belki ama kızımı çok seviyordum. Hakan'ı çok seviyordum. Kızım için yaşamak, Hakan için ölmek... Hangi sevdiğime yetebilirdim ki?

"Korkacak bir şeyim yok çünkü" dedi Cenk. O da ayağa kalkmıştı. İkisi de karşı karşıya durmuş birbirlerine bakıyorlardı.

"Benden korkmuyor musun?" diye sordu Ali gülerek.

"Korkmam için hakkında daha az şey bilmem gerekirdi" dedi Cenk. Ne biliyordu ki Ali hakkında. Sonra göz ucuyla bana bakıp tekrar Ali'ye döndü. Ali'nin yüzünü göremiyordum. Ama Cenk'in yüzündeki galibiyet rahatlaması apaçık ortadaydı.

"Ne biliyorsun ki?" diye sordum Cenk'e doğru. Benimle ilgili olduğunu hissetmiştim nedense. Cenk hala Ali'ye bakmaya devam ediyordu. Sonra bana çevirdi bakışlarını.

"Ali'nin bana hak verdiğini mesela" derken ellerini pantolonunun cebine sokup geriye doğru dikleştirdi sırtını.

"Ali?" dedim birkaç adım öne atarken. Yüz ifadesini görmem gerekiyordu. Tam eğildiğim sırada o da bana doğru döndüğünde gözlerimiz birleşti. Zoraki bir gülümseme vardı yüzünde. Ama korkmuştu. Cenk, Ali'yi korkutmuştu. Ama neden?

"Cenk haklı" dedi tok bir sesle. "Hakan seni ararken, inanılmaz işler başardı. Şehirlerin lideri oldu. Hakan'dan onay almadan hiçbir iş yürümez oldu. Madem bu düzenin değişme şansı var. Denemekten zarar gelmez" diye devam etti hızlıca.

Ağzım açık Ali'yi dinlerken, kalbimin sıkıştığını hissettim.

"Ne diyorsun sen Ali?" diye sızlandım. "Hakan'ın bakışlarını, hareketlerini, yorgunluğunu görmedin tabii" diye devam ederken, gözlerim masanın üzerindeki biberona gitti tekrar.

"Düzeni değiştirirken, kendini de mahvetmiş o" dedim. Daha çok kendime anlatıyordum. Konuşan ben değil de vicdanımdı. Neler yaptın sevdiğin adama der gibiydi.

Ali birden hareketlendiğinde bakışlarım daldığım yerden ona döndü tekrar. Öfkeliydi bana, söylediklerime. Az önceki söyledikleri saçmalıktı. Onlara öfkelenmesi gerekiyordu. Hakan'a kötülük yapan bendim ve aptal Cenk'in yaptığı mantıklı falan değildi. Bunu anlamam bir yılımı almıştı. Ali de er ya da geç anlayacaktı. Benim için geçti artık. Ama Ali'nin geri dönüş şansı olabilirdi.

"Kardeşinin yanında ol, Cenk'in değil" dedim öfkeyle. Parmaklarımı saçlarıma geçirip hırsla geri iterken Cenk'e bakıyordum. Elleri cebinde omuzlarını indirip kaldırdı. Suçlu ben değilim der gibi. Suçu yoktu. Fikri ve planı vardı. Bir de onun fikirlerini ve planını mantıklı bulan biz. Kızamıyordum. Vicdanım iyice ele geçirmişti bedenimi.

"Adresi söyle" dedim birden. Cenk gözlerini kısarak bana baktı. "Biliyorum dedin, söyle şu lanet adresi" diye bağırdım. Ali de iyi gelmemişti bana. Anlık bir histi o. Hakan'a yardım etmem gerekiyordu. Onu bu insanların içinden kurtarmam gerekiyordu. Kızsın, terk etsin hakkıydı. Onu seviyordum. Bu yeterliydi benim için. Bana o ve kızım lazımdı.

"Ezgi sakin ol önce" dedi Ali beni durdurmak için. Hırsla ona döndüm.

"Az önce bana yaptığımın yanlış olduğunu söylememiş miydin?" diye sordum Ali'ye. Ne değişmişti?

Sıkıntılı bir nefes bıraktı dudaklarından. "Sadece Cenk'in söylediklerini düşününce..." sözünü tamamlamadı. Cenk'e baktığımda keyifle bizi izlediğini gördüm.

"Sen çok kötü birisin" dedim ona doğru. Gülümsedi. "Seni üç kez ölümden kurtaran birine karşı fazla zalimsin" dedi. Onunla uğraşacak vaktim yoktu. Hakan belki de Türkiye'ye dönmek üzereydi. Ona bir an önce gitmem gerekiyordu. Son bir umut, son bir çırpınış için deli gibi atıyordu kalbim.

"Uzatma Cenk misin, ne haltsan. Adresi ver" dedi Ali bıkkınlıkla. Sanki iç sesimi duyuyormuş gibi. Onun yardımına ihtiyacım vardı. Ama etmese bile bir şekilde Hakan'a ulaşacaktım ben. Geç kalmış bir cesaretle dolup taşıyordum şuan. Geç kalmıştım ama yetişebilirdim yine de Hakan'a.

Cenk cep telefonunu çıkarıp Ali'ye doğru uzattı. Ali burada olmasa, Cenk asla vermezdi bana o adresi. Ali ekrana kısa bir göz gezdirdikten sonra "Kadir!" diye bağırdı dışarı doğru. Başka bir tanıdık yüz. Kadir içeri girdiğinde benimle göz göze geldi. Başını selam vermek için eğip kaldırdığında ona gülümsedim.

"Bu üçü burada kalacak. Benden haber bekle" dedi Ali, Kadir'e.

"Tamamdır abi. " dedi Kadir karşılık olarak. Ali'ye doğru döndüm. "Bu ikisinin suçu yok. Günahsızlar. Kötü davranma onlara" dedim sessizce. Çetin ve Elif'i kastediyordum. Ali beni anladığını belli etmek için başını aşağı yukarı salladı.

Ali'nin yanından geçip Elif ve Çetin'in yanına gidip, tam önlerinde dizlerimin üzerine oturdum.

"Kendinize iyi bakın" dedim. Elif ve Çetin'in üzüntüden ağlamaklı olan yüzlerine bakarken, gülümsedim. "Ben gelene kadar tabii" dedim gülümsememi artırırken. İkisi birden el çırpıp bana sarıldığında ben de onlara sarıldım. Her şeye rağmen beni seven birileri de vardı işte. Her iyinin seveni olduğu gibi, her kötünün de seveni vardı elbet. Sana zarar veren insanı bile sevebiliyordu kalp günü geldiğinde.

Sarılmamız bittiğinde kendimi geri çekip arkama baktığımda, Ali'nin de gülümseyerek bana baktığını gördüm. Bu bakışı hatırlıyordum. Benzerdi. Benim Hakan'a bakışım gibiydi.
"Gidelim mi?" diye sordum Ali'ye. Gözlerini gözlerimden ayırmadan "Gidelim" dedi ve elini bana doğru uzattı. Ali'nin elinden destek alıp ayağa kalktım ve evden dışarı doğru ilerledim. Dışarı çıktığımda denizden esen rüzgâr yüzüme çarptı. Derin bir nefes aldım. Bahçenin içinde Cenk'in adamlarını göremedim. Ali geldiğinde hepsi yerde yatıyordu. Ama şimdi kimse yoktu. Ölmüşler miydi?

Bahçe kapısına doğru doğru ilerledim. Ali önüme geçip, arabanın şoför tarafına geçti ve içeri girdi. Ben de yan koltuğun kapısını açıp arabaya binmeden önce son kez eve baktım. Burayı son görüşümdü. Biliyordum.

Arabaya bindiğimde, bu yabancı ülkenin yollarında ilerlemeye başladık.

"Neredelermiş?" diye sordum Ali'ye dönüp. Buraları biliyormuşum gibi.

"Bir otelde" dedi kısaca. "Yakın sayılır buraya" diye devam etti.

Başımı belli belirsiz salladım, ama Ali arabayı sürdüğünden dolayı görmemişti. Ellerim bacaklarımın üzerindeydi. Tırnaklarımı etime geçirip canımı acıtırcasına bastırmaya başladım. Hakan ona yaklaşmama izin verecek miydi? Benden gerçekten vazgeçmiş miydi? Korkuyordum. "Seni bulduğuma çok sevindim Ezgi" dedi Ali. Onun konuşmasıyla düşüncelerimden uzaklaşıp ona doğru döndüm. "Açık konuşmak gerekirse, seni bu kadar iyi görmeyi beklemiyordum" diye devam etti.

"Nasıl yani?" diye sordum. Kaşlarım çatılmıştı.

"İyisin. Kaçırılmış gibi değilsin" dedi. Ben kaçırılmamıştım ki. Kendi isteğimle burada kalmıştım. Kendim seçmiştim. Bana bir seçenek sunulmuştu ve ben Hakan'dan uzak durmayı seçmiştim. Bunlar benim seçimlerimin sonucuydu.

Ali'ye cevap vermedim. Pişmanlığı iliklerime kadar hissediyordum şuan. Bundan sonrasında daha fazla pişman olmamak için çabalamam gerektiğinin de farkındaydım. İçimde nedense küçük de olsa bir umut vardı. Hakan'ın hala beni sevdiğine dair.

Araba yolda ilerlerken güneş de batmaya yüz tutmuştu. Kızıl gökyüzü arabanın ön camından muhteşem bir manzara sunuyordu bize. Kalbimin atışını tüm vücudumda hissediyordum.

"Sakin ol" dedi Ali. Tüm ilgim ona döndü bu kez. Ne oldu der gibi ona bakarken o konuşmasına devam etti.

"Eskiden de böyleydin. Kendinin hiç farkında değilsin" dedi ve elini elimin üzerime koydu. "Biraz daha uğraşırsan kendine zarar vereceksin. Bu saatten sonra sen dâhil kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyeceğim haberin olsun" dedi. Şaşkınlıkla Ali'ye bakarken, o benimle hiç göz teması kurmadı. Yüzü yola dönükken kurmuştu cümleleri.

Ali'nin bu güzel sözleri beni rahatsız ediyordu. Onu çok seviyordum, ama bir abi gibi, bir arkadaş gibi... Bu hislerimi ona söylediğimde, onu üzeceğimi biliyordum. Ama hiçbir zaman da karşılık vermeyeceğimi de biliyordum.

"Senden karşılık bekleyen yok." Dedi birden. Daldığım yerden sesini duyunca irkilerek uyandığımda, elimi daha bir sıkı tuttu.

"Sevda benim sevdam. Senden hiçbir şey istemiyorum. Sadece sana göz kulak olmama izin ver. Bir daha bu pişmanlığı yaşamak istemiyorum." dedi. Gözleri gözlerimdeydi bu kez. Yutkundum. Nasıl bir karşılık verecektim ki?

"Gerçi izin vermesen de, seni koruyacağım da, nezaketten sorayım dedim işte" derken tek gözünü kırpıp, yan bir gülümseme gösterdi bana. Benim göz bebeklerim iyice irileşirken, o gülümsemesini iyice genişletip, yola döndü tekrar.

Eli hala ellerimin üzerindeydi. Bir süre daha sürmüştü bu hareketi. Gariptir, kalbimin atışı hafiflemişti.

Bir süre daha yolu izledikten sonra, araba büyük bir binanın bahçesine girdi.

"Geldik" dedi Ali, meraklı bakışlarıma karşılık olarak. Hızlı hareketlerle kemerimi çıkarıp, kapının tutma koluna elimi götürdüğümde Ali, kolumdan tuttu bu kez. Ona doğru döndüğümde:

"Hakan seni hoş karşılamayabilir" dedi sıkıntıyla. Omuzlarımı umurumda değil der gibi indirip kaldırdım.

"Senin canını sıkarsa, benim de canım sıkılır" diye konuşmasına devam ederken, "Ali" diyerek sözünü kestim.

"Hakan'ın canımı acıtacağını biliyorum. Ama onun canının yanacağını da biliyorum. Bu ikimizin arasında. Sen boş yere canını sıkma olur mu?" dedim.

Dudaklarının arasında mırıldanarak "Çok kolaydı" dediğini duydum ancak önemsemedim. Ali'yle aramda bir mesafe olmak zorundaydı. Onu sevdiğimden, ona bu mesafeyi sürekli hatırlatmam gerekiyordu.

Kolumu tutan eline indirdim bakışlarımı. Parmaklarını bollaştırdığında kolumu ellerinden kurtarıp arabadan indim. Uzunca bir binanın önündeydik. Başımı kaldırıp baktım. Hakan'a bu kadar ulaşılabilir olmayı unutmuştum sanırım. Fiziksel olarak yakın olabilirdik ama kalbi benden oldukça uzaktaydı. Ama halledebilirdim. Kendimi affettirebilirdim.

Otelin giriş kapısına doğru adımlarken, arkamdan Ali'nin " Bekle" dediğini duydum. Beklemem gerekse bile, bacaklarım ilerlememi emrediyordu ve ben de onlara ayak uyduruyordum.

Otelin kapısının önüne geldiğimde adımlarım durdu. Adımlarımı durduran ben değildim. Omuzlarıma avuç içleriyle bastıran iki iri adamdı. Gözlerine kısa bir an baktıktan sonra, bakışlarımı yere düşürmek zorunda hissettim. Çok güçlü gözüküyorlardı.

Bu iki adamı geçemeyeceğimi düşünürken, iki gün önce barda yaşadıklarım aklıma geldi. Cesaretim yoktu. Geri dönmek de istemiyordum. Ne yapacağımı düşünürken önümdeki iki adam yana doğru çekilerek benim için yolu açtılar. Ne olduğunu anlamaz bir şekilde başımı kaldırıp onlara baktığımda, onlar arkamda bir noktaya kilitlenmişlerdi.

"Hoş geldin abi!" diye kükrer gibi konuştuklarında hızla arkamı döndüm.

Ali, ellerini dar pantolonunun cebine sokmuş, heybetli bir şekilde karşımda duruyordu. Ali'yle geldiğimi unutmuş muydum? Yoksa Ali'nin gücünü mü unutmuştum?

"İstanbul'dan çocuklar" dedi yanıma doğru adımlarken. "Senden sonra geldiler" dediğinde tam yanımdaydı. Başımı anladığımı belli edercesine sallarken, korumalar şaşkınlıkla ve mahcubiyetle Ali ve bana bakıyorlardı.

"Hakan'ın karısı Ezgi. Bundan sonra önüne çıkmazsınız artık" dedi Ali sert bir sesle.

"Tabii abi kusura bakmayın" dedi adamlar tek bir ağızdan. Bu hayata hiç bir zaman alışamayacaktım.

Ali ile birlikte otelden içeri girdiğimizde, şaşkınlıktan adımlarım yere çivilendi. Otelin lobisi yüzlerce adamla doluydu. Hepsi tek kıyafetti. Siyah takım elbise. Hepsi iri yapılı, güçlü görünüyorlardı. Hakan böyle gezmeyi hiç sevmezdi ki? O tek ve rahat olmayı severdi. Bu kadar korumayı peşinden İtalya'ya mı getirmişti yani?

Ali'yle birlikte lobide yürümeye başladığımızda, korumaların bakışları da bizim üzerimizde geziniyordu. Rahatsız olmuştum bu durumdan. Fısıltılar geliyordu kulaklarıma.

"Yenge değil mi?" diye soruyordu birileri, diğerlerine. Eskiler yenilere beni tanıtıyordu şuan.

 Nasıl tanınıyordum acaba bu kadar insan içinde. Hakan'ı terk edip giden, ondan çocuğunu saklayan kötü bir kadın olarak mı? Başım istemsizce yere eğilmişti yürürken. Sırtımdaki yük daha da ağırlaşmıştı sanki.

Ali elimi tuttu birden. Başımı yerden kaldırıp aniden ona baktım. Bu kadar insan içinde bunu yapmamalıydı. Elimi çekmek istedim ama izin vermedi ve tutuşunu iyice sıkılaştırdı.

"Sana arabada söylemiştim. Zorluk çekmene bundan sonra izin vermeyeceğim" dedi. Ciddiydi. Beni bu kadar önemsemesi rahatsız etmişti. İlgi istenen kişiden gelmediğinde, can yakabiliyormuş, bunu Ali bana her defasında hatırlatıyordu.

Sımsıkı tuttuğu elimden beni peşi sıra sürükleyerek asansörlere kadar ilerledik. Fısıldaşmaların çoğalması daha da canımı sıkmıştı.

Asansörün inmesini beklerken, Ali hala elimden tutuyordu. Hakan'ın vereceği tepkiyi bile düşünemiyordum bu yüzden. Belki de bunu düşünmemem için bilerek yapıyordu bu hareketleri. Ali'ydi o sonuçta. Yaptıkları ve sebepleri şaşırtmamalıydı.

Asansör giriş kata geldiğinde kapısı iki yana açıldığında gördüğüm adamla birlikte nefesim kesildi. Aldığım nefesi vermeye korktum. Hareket bile etmek istemiyordum. Göz bebeklerim oynasa, kıyamet kopacakmış gibi hissetmiştim.

 Hakan karşımızdaydı.

Onun da bakışlarına anlık bir şaşkınlık yansımıştı. Bana bakması kısa sürmüş, saniyesinde bakışları Ali ve benim kenetlenmiş ellerimize inmişti. 


Bölüm sonu...

~~~~~~~~~~~~~

Bu satıra istediğiniz her şeyi yazabilir, bana sorular sorabilirsiniz. Keyifle cevaplarım :))

~~~~~~~~~~~~~

Mayıs 15 (Ezgi kaybolduktan 6 ay sonra)

Sana bir şey söylemeyi unuttum. Unutmadım aslında. Söylemek istemedim. Ama şimdi söylesem de fark etmeyeceğini biliyorum.Ben artık şehirlerin lideriyim. O almak için, çocuklarını bile harcadıkları anahtar var ya, senin o narin, mis kokulu boynunda asılı olan yüzük... Onu ben kullandım.Gücüm o kadar fazla ki, korkuyorum. Sana söylemek acizlik olmaz değil mi? Çok korkuyorum. Çok düşmanım var artık. Eskisinden de çok. Hepsi benim yanımda ama, tek bir hatamla bana saldırabilirler. Kimseye güvenemiyorum Ezgi. Çok yalnızım. Sana çok ihtiyacım var. Hava soğuk üşüyorum...

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now