27. BÖLÜM

11.4K 432 41
                                    

   Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

 Birbirine yapışmış göz kapaklarımı ayırmak zor oldu. Kaşınıtıyı gidermek için elimi kaldırdığımda bandajlı elim fark ettim. Sonra da aklıma dün gece geldi.  Dikişler açılmıştı, fark etmiştim ve buna rağmen Hakan'a bir şey söylememiştim. Ben pek umurunda olmadığım için o da farkına varmamıştı. Bu adam beni koruyacaktı güya. Ona güvenip buraya gelmiştim. Yaptığım seçim tam bir aptallıktı ama Ankara'da kalkmakta onun anlattıklarına göre oldukça tehlikeliydi. Hem Cem ölmüştü. Amcamın bu konuda nasıl tepki vereceğini kestiremiyordum. Orada bana yardım edecek kimse yoktu. Bu şehirde Hakan yardım etmese bile Ali vardı. Kerem vardı. Bu yeni düzenime alışana kadar onlardan biraz da olsa destek alabilirdim. Düşünceler bir bir beynime hücum ederken, ağrıyan başım yüzümün buruşmasına neden oldu. 

"Uyandın sonunda" diye seslendi biri. Önce açılan kapı sesi,  sonra kendi sesi dolmuştu odaya.  Gelen Kerem'di ve gelip tepemdeki bitmiş serumu, kolumdaki intraketten ayırdı. Daha sonra dikkatlice onu da çıkardı.

"İyi misin?" diye sorduğunda başımı salladım. "İki gündür uyuyorsun. İyice dinlenmişsindir" dediğinde "Ne" diye bağırarak tepki gösterdim. O benim aksime gülüyordu. 

"Yavaş sakin ol. Kan kaybetmişsin. Kesik sandığımdan daha büyüktü. Kim yaptıysa dikişleri becerememiş. On dikiş vardı hepsi patlamış" dediğinde alayla güldüm.

"Dikiş atan kişi bir doktordu. Ona göre konuş istersen" dedim. Kendimi bırakmış, Aylin'i savunmaya geçmiştim. 

"Becerememiş işte neyini savunuyorsun kızım " derken başımdaki yastığı alıp ona fırlattım. Bu hareketimle acıyan elimle yüzümü buruşturdum.

"Aslında doktoru suçlamamak gerek. Sen dengesizsin. Baksana hareketlerine. Bir sakin olamıyorsun. Uyutmak zorunda kaldım seni bu yüzden" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

"Ne uyutması" diye sordum merakla. Bilmediğim şeylerin sayısı gün geçtikçe artıyordu ve ben kendimi aptal gibi hissediyorum bu yüzden.

"Hakan siz gelmeden beni aramıştı. Elinin durumunu fark etmiş. Ama bu kadar ciddi olduğunu düşünmemiş. Seni de o sırada uyuyor sanmış. Siz geldiğinizde ben senin bayıldığını anladım. "

"Ben Ezgi diye bağıran birini duydum, yani öyle hatırlıyorum. Kimdi o" diye sordum kısık sesle. Cevabının Hakan olmadığını bile bile, Kerem'in dudaklarından çıkacak isme kilitlemiştim tüm zihnimi. 

"Bendim." dedi. "Hatta sana tokat bile attım. Onu hissetmedin mi?" diye alaya aldı beni. Sinirle bir nefes verdiğimde "Tamam tamam sakin ol, gerçekten bendim. Korktum seni öyle rengin kaçmış vaziyette görünce. Hakan'ın başının belaya girmesini istemem sonuçta" dediğinde tebessüm ettim. İçimdeki kırgınlığı ona yansıtmamaya çalıştım. Benim için telaşlanmış olamazdı zaten. Bir hafta bile olmamıştı biz tanışalı. Hatta tanışmakta denmezdi. Mecburiyet. 

"Hakan seni bana bırakıp gitti öylece. Başıma kaldın yani. Burada da iki gündür uykularında tepinmelerinden dolayı küçük dozlarla uyuttum seni." Dediğinde başımı anladım der gibi salladım. Yine mi yük olmuştum birilerine?

Babam beni amcama bırakmıştı. Amcam mecburen bana bakmak zorunda kalmıştı. Bakmak denirse tabii. Sonra amcam Cem'e vermişti. Onu nasıl mecbur bıraktı bilmiyorum ama benimle nişanlanmak zorunda kalmıştı. Ve şimdi bu üç adam. Yanlış zamanda yanlış yerde olmamın bedelini öderken, onlarda beni bilmediğim tehlikelerden korumaya çalışıyorlardı. Varlığım dünyaya zarardı resmen. Herkesten çok zarar gördüğümü düşünüyordum ama ben de sadece varlığımla insanlara zarar veriyordum işte. Ben de masum değildim.

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin