47. BÖLÜM

8.2K 382 72
                                    


Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

Yirmi beş yaşındayım. Bu yaşıma gelene kadar, her türlü eziyete, hakarete maruz kaldım. Hor görüldüm, aç bırakıldım, soğukta kaldım. Her zorlukta bu yaşadıklarımın en kötüsü dedim. Bugün hayatımın en kötü gününü yaşıyorum dedim. Ama hayat bana her zaman daha da kötüsü olabileceğini gösterdi.

Şimdi Ali'nin beni sıkı sıkı tutan kolları arasında doktora bakıyordum. Ya bana, bu zamana kadar yaşadıkların bir hiçti Ezgi, asıl acıyı, yanmayı şimdi göreceksin diyecekti. Ya da kötü günlerin, sonunda güzelleşebileceğini de gösterecekti.

Ali'nin omuzlarımı tutan güçlü elleri beni kenara ittiğinde, Arzu Hanım ve Murat Erkmen'de Ali'nin peşinden ilerlediler. Geriden adımlarını küçük tutarak, yanlarına ilerledim. Aileden değildim. Kenarda doktoru duyabileceğim şekilde durdum. Ellerim deli gibi atan kalbimin üzerindeydi.

"Nasıl durumu kardeşimin?" diye tok sesle konuştu Ali. Murat Erkmen ve Arzu Hanım'da doktorun diyeceklerine dikkat kesilmişlerdi.

"Hakan Bey'in yakınları mısınız?" diye sordu doktor tekrar. Bir ara benimle göz göze gelip kaşlarını çattı. Ailesi gelmeden önce, haber alabilmek için yapmadığımı bırakmamıştım ve o halimi, endişemi görmüştü. Şimdi ise ses çıkarmadan uzaktan izlemem garibine gitmiş olmalıydı. Ama işte benim onların yanında bir yerim yoktu.

"Evet, annesiyim ben, oğlum nasıl?" diye atıldı Arzu Hanım. Onu son gördüğüm halinden çok farklıydı. Makyajsızdı ve siyah uzun saçları dağılmıştı. Ama yine de çok güzeldi. Özellikle de gözleri. Hakan'ın güzel gözlerine benziyordu.

"Ameliyat bitti. Şuan yoğun bakımda. Kurşun karın bölgesine zarar vermiş. Kan kaybı çok fazlaydı. Gerekli müdahaleyi yaptık. Hayati tehlikeyi atlattı. Uyanmasını bekleyeceğiz. Geçmiş olsun" dedikten sonra tekrar otomatik kapıdan içeri girdi.

Tuttuğum nefesimi, dudaklarımdan serbest bıraktım. Bir şey olmamıştı. Gözlerimi kapatıp başımı yukarı kaldırdım. Üzerimden tonlarca yük kalkmış gibi hissediyordum. Yaşadığım rahatlamanın tarifini yapamam.

Gözlerimi açıp, etrafıma baktığımda, Arzu Hanım'ın da benden kalır yanı yoktu. Başını kocasının omzuna yaslamış, sevinçten ağlıyordu. Annesiydi sonuçta. Murat Erkmen'in sırtı bana dönüktü. Onun ne tepki verdiğini göremedim. Oğluna yaptıkları ortadayken, nasıl Arzu Hanım kocasına bir şey demiyordu. Oğlunu bu kadar seven bir anne, oğluna zarar veren ad  ba?

Mutluluğu, üzüntüyü, yorgunluğu aynı anda taşıyan bakışlarımı ikisinden ayırıp, Ali'ye baktım. O da bana bakıyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı. Gülümsüyordu. O da rahatlamıştı.

Aynı gülümsemeyle karşılık verdim. Gözyaşlarım yine akmaya başlamıştı. Ama bu sefer mutluluktandı. Yılların acısı kolay çıkmayacaktı belli ki.

"Ya bıraksana kolumu manyak mısın sen?"

Gelen tanıdık sesle bakışlarımı birden arkama çevirdim. Aylin'di ve bağırdığı kişi de Kerem'di. Şaşkınlıkla ikisine bakarken, bize doğru geliyorlardı. Ali de benim yanıma gelmişti.

"Sen kimsin lan, hastanenin içinde Hakan'ı araştırıyorsun?" diye bağırdı Kerem. Tuttuğu kolu iyice havaya kaldırmıştı. Aylin'in canının yandığı yüz ifadesinden belli oluyordu.

"Kerem, ne yapıyorsun" dedim. Ellerini Aylin'in kolundan ayırmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Bu adamların hiç birisine gücüm yetmiyordu.

"Ne oluyor Kerem?" dedi Ali. Başıyla tuttuğu kolu gösterdi. Kerem Ali'yi umursamadan bana döndü.

"Ezgi, sen tanıyormuşsun bu kızı. Hastanede Hakan hakkında bilgi almaya çalışırken yakaladım. Gizli gizli telefonla konuşuyordu. Tanıyor musun gerçekten?" diye sordu.

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin