4. BÖLÜM

20.6K 714 28
                                    

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

 " Ezgi, ne demek Cem'le nişanlı değilim. Ne saçmalıyorsun sen?"   Aylin'in endişe dolu bakışlarına karşılık benim ona bakışlarım sabitti. Bilmediği ne kadar şey varsa, biraz sonra öğrenecekti.  Anlatması hem uzun hem de zor olacaktı. Ama bunu yapmalıydım.  

"Yok, sen iyi değilsin. Dün bayılmanı ağlayamamana ve strese bağladım ama kafanı falan mı vurdun bir yere, hafıza kaybı falan olabilir mi?" deyip irileştirdiği gözleriyle beni baştan aşağı süzdükten sonra, hızla ayağa kalktı. " Bu böyle olmayacak benimle hastaneye geliyorsun bugün sen. Muayene edeceğim seni." dedi ve kolumdan tutup beni ayağa kaldırmaya çalıştı. Ama boşuna uğraşıyordu. Hiç olmadığı kadar yerindeydi aklım. Anlattıklarımı bizzat kendim yaşamıştım. Dün olmuş gibi aklımdaydı yaşadığım her korku,  her üzüntü.  

Aylin'in endişeli bir şekilde konuşmaya devam ederken, hiçbir tepki vermeden sadece onu dinledim. İnanmamakta, kafayı yediğimi sanmakta haklıydı. Çünkü nişanımda, nişan tepsisini tutan bizzat kendisiydi. Sonunda pes edip beni çekiştirmeyi bıraktığında öfkeyle tekrar yerine oturdu ve önüne düşen siyah saçlarını bir hışımla geriye attı ve o da artık susmuş, sadece bana bakıyordu.

"Her şeyi anlatacağım ve bunları anlattığım ilk kişi sensin. Büyük bir ihtimalle de son kişi olacaksın. " dedim sakinleştiğinden emin olduğum bir anda. Derin bir nefes aldıktan sonra titrek bir şekilde dudaklarımdan geri yolladım. Duruşunu hiç bozmadan, bana bakmaya devam ediyordu. Ona söylediğim yalanlar dökülmeye başlamıştı ortaya. Kalbi kırılmıştı. Hissettim. 

"Biliyorsun ben beş yaşındayken annemi kaybettim. Sonrasında babam da bir yıl sonra bilmediğim bir yerlere gidip beni amcama bıraktı ve onun elinde büyüdüm." diyerek anlatmaya başladım. Hikayemin bu kısımlarını, amcamın bana yaptıklarını az çok biliyordu zaten. 

Meraklı gözlerle bana bakarken, kirpiklerini bile kırpmıyordu. Ona söylediğim yalanları anlatma sırası gelmemişti henüz. Tepkisinden korkuyordum. Ama bununla yüzleşmem gerekiyordu artık. 

"Amcam lise son sınıftayken babamdan kalan, doğduğum evi satmak istedi. Ben karşı çıktım tabii. Hiçbir şekilde beni ikna edemeyince de üniversite hayatımdan etti. Aldığım bursu şikayet edip iptal ettirdi. Bulduğum işyerlerine gidip hakkımda iftiralar atarak kovdurdu. İki ay boyunca aç susuz bir şekilde okula gidip geldim. Malzemesi, kitabı, yol parası derken yetişemedim hiç birine. Her bulduğum yolu bir şekilde kapattı. Ben de kaydımı dondurup üniversiteden ayrıldım işte. " Sesim dümdüzdü. Hiç bir duygu kırıntısı yoktu. Yaşadıklarım ağırdı. Anlatması zor olur diye düşünüyordum. Ama dudaklarımdan çıkan kelimeler ruhsuzdu. Kendimde şaşırmıştım bu duruma. 

"Ezgi" hüzünlü bir tonla adımı söylerken burnumdan nefes vererek gülümsedim. " Bana neden söylemedin, arkadaşın değil miydim ben senin? " dediğinde hüznüne karışmış, kırgınlığı hissettim. 

"Sana söylemem bir şey ifade edecek olsaydı eğer, gerçekten ilk önce sana söylerdim ama senin de o amcam olacak adamdan nasibini almanı istemedim. Onu tanıyorum Aylin. Seni de rahat bırakmazdı." Bakışlarımı elimde sıkı sıkı tuttuğum yarısı dolu çay bardağına götürdüm. Elimde öyle güç alırmış gibi tutarken buz gibi olmuştu. Ondan hiç bir tepki alamadığımda anlatmaya devam ettim. Bir çırpıda anlatıp bitirmek istiyordum. 

"Neyse, işte üniversiteye daha sonra devam ederim diyerek kaydımı dondurdum, ama sonrasında o fırsat elime hiç geçmedi. Çünkü amcamın yüzünden ne bir iş bulabildim, ne dışarıda rahatça dolaşabildim. Her anımda rahatsız etmeye devam etti. Canıma tak dediğinde kapısına gidip yalvardım ve bana Cem'le nişanlanırsam evi satmaktan vazgeçeceğini, beni serbest bırakacağını söyledi." deyiverdim. Bir kaç cümleye sığdırabilmiştim işte. Acılarım, gözyaşlarım, ruhsuz bir kaç cümleyle ifade edilebilmişti. Bu kadar basit miydi?

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin