32. BÖLÜM

9.9K 390 62
                                    

  Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

   Hakan gittikten sonra ayağa kalkmak için hareketlendiğimde, serumun henüz bitmediğini fark ettim. Tekrar sırtımı yatağa koydum. Gözlerimi üzerimdeki beyaz tavana dikerken, derin bir nefes aldım.

Çok şey yaşadın ama en azından senin için en güvenli olabilecek yerdesin be Ezgi dedim içimden. Amcan yok, onun ailesi yok, Cem yok. Onlardan daha güçlülerinin eline düşmüş olabilirim. Ama şimdi beni koruyan üç adam var. İkidir beni kurtaran bir adam var. Bana çok kötü bakıyor. Hatta nefret bile ediyor olabilir. Ama yine de beni koruyor. Fazlasını istemek hakkım değil biliyorum. Hem nişanlısı var. Herkesten koruyacak kadar çok sevdiği nişanlısı.

Sol gözümden bir yaş düştü yanaklarıma. Usul usul süzülürken bakışlarım korkuyla kapıya gitti. Kimse gelir miydi içeri? Bacağıma dikkat ederek, sırtımı kapıya döndüm ve yorganı yüzüme kadar çektim. Gelse bile hemen toparlanabilirdim. İzin verdim göz pınarlarımı zorlayan yaşlara. Bir biri ardına düşerken yanaklarımdan, üzerimdeki yorganı dişlerimin arasına aldım.

Doya doya ağlayamamak da benim cezamdı. Neyin cezasını çekiyordum bunca yıldır bilmiyorum ama doya doya yaşayamamakta cezamdı benim. Hep böyle olmuştu ve böyle devam edecekti. Ta ki bir gün ölene kadar. 

"Durumu iyi, 5 gün üzerine basmasın. Sonrasında yine kontrole gelirim" doktorun sesini duyduğumda gözlerimi açtım. Ağlarken uyuyakalmıştım. Omzumun üzerinden onlara yan dönüp baktığımda doktoru ve Kerem'i gördüm.

"Ne uykucu çıktın be!" dedi Kerem beni fark ettiğinde. Beni neşelendirmeye çalıştığının farkındaydım. Ama yaşadığım ortam içinde neşelenecek bir neden göremiyordum. Ona cevap vermeden tekrar bacağıma dikkat ederek, düz bir şekilde oturdum.

"5 gün çok değil mi?" diye mırıldandım uyku sersemliğiyle gözümü ovalarken.

"Ne güzel beş gün dinleneceksin işte" Ali'nin sesiydi bu ve sesi duymamla bakışlarımı kapıya çevirmem bir oldu. Omzunu kapı pervazına yaslanmış, ellerini cebinde bana bakıyordu. Gülüyordu ama zorakiydi. Farkındayım. Yaşadığım olay Hakan'da dahil herkeste şok etkisi yaratmıştı. Hiç biri böyle bir şey yapacağımı düşünmüyorlardı. 

"Yeterince dinlendiğimi düşünüyorum." dedim onun gibi gülümseyerek. 

"Demek ki yeterli değilmiş." dedi. Göz kırpıp bana doğru yürüdü ve tam karşımda durdu. " Biz sana bakarız merak etme." Diye devam etti. Omuzları dik bir şekilde karşımda duruyordu. Güven bana diyordu vücut dili. Başka çarem varmış gibi. 

"Tamamdır Kemal bey, o iş bizde" diyen Kerem, doktorla birlikte odadan çıktı. Doğrulmak için hareketlendiğimde Ali koca iki adımla yanımda bitti. Bir koluyla beni omuzlarımdan tuttuğu gibi yukarı kaldırdı.

"Zor olmayacak sana bakmak." dedi başını aşağı yukarı sallayarak. Keyfi biraz olsun yerine gelmiş gibiydi. 

"Nedenmiş o?" diye sordum. Anlamadığımı belli eder gibi bakıyordum yüzüne.

"Tam bir minik serçe ağırlığındasın, ondan" dedi gülerek. Gülmek Ali'ye de yakışıyordu. Genetikti sanırım.

"Neden minik serçe? Anlatsana biraz" dedim imayla. Bana sürekli serçe diyordu. Ve ne alakaydı?

İç çekti, küçülse de hala gülümsüyordu. "Günü geldiğinde anlatırım" dedi. Hayatımın sonuna kadar hep bir gizem içinde yaşayacaktım sanırım. "Öyle olsun" diye mırıldandım kurumuş dudaklarımın arasından. Sıkıntıyla bakışlarımı ondan çevirip yeni doğan güneşin cama yansıyan parlaklıklarına çevirdim. Yeni bir gün doğmuştu ama benim için karanlıklar devam ediyordu. 

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin