1. BÖLÜM

341K 7.8K 9.2K
                                    

Herkes kitaba başlama tarihini buraya bırakabilir mi?

Buraya da nerede yaşadığını.


••

Ben ışık olmaya, gecelerin susuzluğunu çekmeye ve yalnız olmaya mecburum.
-Friedrich Nietzsche

••

Gözlerimi yağmurlu bir güne açtım. Sahiden bir bu eksikti. Mayıs ayının sonundaydık ve yağmur yağıyor olması pek de normal değildi.

Bundan 2 gün öncesine kadar evimde huzurlu huzurlu yatıp kalkarken, öğrendiğim acı gerçek ile hayatın farkına vardım. Aslında hayat öyle lay lay lom bir şey değildi. Babamın hastalığını öğrenmem beni fena halde yıkmıştı. Bir an önce tedaviye başlanması gerekiyormuş. Tedavinin ücreti ise öyle bir anda çıkarıp verilecek bir meblağ değildi. Babam hep bizim okuyup bir meslek sahibi olmamızı isterdi. Ben lise mezunuyum. Biraz maddi faktörler biraz da kendi isteğim yüzünden üniversite okumadım. Ama abim benim gibi değildi. O çok çalışkandı. İstediğini alırdı ve bir yıl boyunca deli gibi çalışıp girdiği sınavda İngiltere'nin en iyi üniversitesini burslu olarak kazanmıştı. Ben okul hayatım boyunca pek aklı başında bir öğrenci değildim. Dersleri umursamazdım. Liseyi bile 5 yılda bitirdim. 2 yıl boyunca boş boş evde yattım. Bu yıl da öyle olmasını planlıyordum ama babamın durumu yüzünden benim de bir şeyler yapmam gerekiyordu. Bu gün çocukluk arkadaşım Anıl ile iş bakacaktık. Anıl ile aynı yaştaydık. Aynı lisede okuyorduk ama o benden önce mezun olmuştu. Çünkü ben son yıl sınıfta kaldım. Düşünebiliyor musunuz son yılımı kendimden küçükler ile okudum. Sırf babam istiyor diye. Sonuç: Üniversiteye gitmedim. Üstelik kazandığım üniversite Türkiye'nin iyi üniversitelerinden biriydi.

Anıl benim her zaman en büyük destekçimdi. Dert ortağım ve tek sırdaşımdı. Liseden beri arkadaştık ve yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Anıl garip bir çocuktu ama anlaşmayı bildiğin zaman çok iyi oluyordu. Gizemli bir yanı olduğunu kabul ediyorum ama benim en yakın arkadaşım olması bu özelliği gerekli kılıyordu. Anıl bana sabreden tek insandı. Ailem bile yeri geldiğinde bana karşı çıkar tahammül edemezdi ama Anıl müthiş bir sabırla bana katlanırdı.

Anıl benim için abim kadar değerliydi. Hayat şartlarımız neredeyse aynıydı. Birbirimizi gayet iyi anlayabiliyorduk her konuda. Bu hastalık durumu beni üzdüğü kadar arkadaşımı da üzüyordu ama ikimizin de elinden bir şey gelmiyordu.

Abim yurt dışında okuyup güzel bir meslek sahibi olmuştu ve hem kendine hem bize yetecek kadar para kazanmaya başlamıştı. Bize her ay belli miktarda para yolluyordu. Ama şimdi babamın hastalığı çıkmıştı. Önümüzde çok büyük bir engel vardı. Para. Ve bunu yalnızca abim halledemezdi. Benim de bir şeyler yapmam gerekiyordu.

"Işık, geldik diyorum duymuyor musun sen beni?"

Anıl'ın omzumu tutup beni hafifçe sarsması üzerinde kendime geldim. Şu sıralar o kadar çok şey düşünüyordum ki aklım hep doluydu.

"Hadi şans dile bana," deyip kafeden içeri girdim. İlk iş görüşmemi bir  kafe ile yapacaktım. Garsonluk için başvurmuştum. Bu devirde lise mezunlarının da iş bulması çok zordu. Bu yüzden Anıl da bana bu işi bulmuştu. Kafenin müdürü ile görüştüm. Şöyle bir süzdü beni. İstemsizce ben de süzdüm kendimi. Uzun sarı saçlarım bakımsız ve gelişi güzel omuzlarımdan aşağı salınmıştı. Gözlerim ise yüzümde beğendiğim tek unsurdu. Masmaviydi. Evet belki bu aralar solgun ve fersizdi ama genel olarak gözlerim yüzümle güzel bir uyum içinde olurdu. Üzerimde ise siyah pantolonum ve mavi kot gömleğim vardı. Beni bu denli inceleyişinin sebebini anlamadım ama bir şey söylemeden sabırla adamın konuşmasını bekledim.

GECENİN IŞIĞIWhere stories live. Discover now