115. BÖLÜM

91.8K 3.1K 2.5K
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR

••

Yok etme ihtiyacının kesin nedeni, insan olmaktır, çünkü insan olmak nesne olmayı aşmak anlamına gelir.
-E. Fromm

••

Hayat gerçekten çok garip. Aslında bu hayatı garip yapan bizleriz. Yaptığımız tercihler. Herkes kaderini yaşar sözü elbette doğru bir söz ama ben biraz da insanların hayatlarını kendilerinin şekillendiğine inanıyorum. Herkes istediği seçimi yapıp istediği hayatı yaşıyordu. En önemlisi de istediği kişiyle. Genelde çok güzel bir hayata sahip gibi görünen insanlara sorsanız sanılanın aksine size yanıldığınızı söyler. Dışarıdan son derece lüks bir hayat yaşadığını görürüz ve onun için bir karar veririz. Müthiş bir hayatı var. Ne kadar şanslı deriz. Oysa bu her zaman böyle olmuyor. Bu denge elbet bir gün bozuluyor. Müthiş yaşantısı olan insanlar bir anda gam ve kederle doluyor. Hayatlarını zengin olarak geçiren insanlara hep özenmişimdir ne yalan söyleyeyim. Zengin insanlara karşı çok büyük kin de vardı içimde tabii. Ama şimdi bu zengin adı altında toplanan insanların bizlerden hiçbir farkı olmadan bir hayat yaşadığını çok daha iyi anlıyorum. Aslında zenginlik dediğimiz şey tamamen bizim bir uydurmamızdı. Zenginlik deyince aklımıza hemen para gelir. Bu da bir algı yönetimidir. Onların bizden hiçbir farkı olmadığını ancak biz de onlar gibi olduğumuzda anlayabilirdik. Evet ben şimdi anlıyordum. Gece sayesinde ben de çok zengin bir kadınım. Ama ben bu zenginliğin daha hiç iyi yanını görmemiştim. Bahsettiğim iyi yanları şunlar değildi. İstediğin kadar para harcamak, en iyi evlerde yaşamak, en lüks arabaları kullanmak, en iyi marka eşyalar giymek... Bunların hiçbiri benim istediğim şeyler değildi. Zenginlik benim istediğim bir şey değildi. Ben 2+1 evde de mutlu olabilirdim. Çok lüks mekanlarda takılmadan da mutlu olabilirdim. Yurt dışından özel tasarım kıyafetler giymeden de güzel hissedebilirdim kendimi. Ben zengin olmadan da mutlu olabilirdim. Geceye sorsanız tüm anlattıklarımın tersini söylerdi. Oysa o da zorlu bir yaşantıdan geliyordu. Anlaması gerekirdi asıl zenginliğin mutluluk demek olduğunu.
Mutluluk demişken... çok önceden de dediğim gibi mutluluk yasaklı bir elmaydı benim için. O elmayı yersem mutluluğu tadacaktım. Evet elmayı yemiştim ama karşılığında çok büyük bir sınava tabi tutulmuştum. Bu da bir sınav mıydı? Daha iki gün öncesine kadar yaşadığım kabus dolu gün de bir sınav mıydı? Çok ağır bir durumdu bu. Atlatması zor ve bir o kadar da yıpratıcı. Kendimi toplamam için çok uzun bir süreye ihtiyacım vardı. Tüm hayatım boyunca hissetmediğim korkuyu sadece bir saat içinde hissetmiştim. Bu bir annenin evladı için hissettiği korkuydu. Benim için ilk olan korku. Şimdiye kadar yaşadıklarım o korkunun yanında neymiş diyorum. Kaybetme korkusunu ilk kez bu kadar derin yaşamıştım. Tüm iliklerime kadar. Vücudumda kan pompalanan her yere kadar hissetmiştim. Parmak ucumdan başlayıp saç tellerime kadar korku ile dolduğum bir zaman hatırlamıyorum 2 gün öncesine kadar. Zaten o korkudan büyük bir korku yaşayabilir miyim bilmiyorum.

Evet oğlum şimdi iyi. Güvende. Onu bir daha asla yanımdan ayırmayacağıma dair defalarca kez yemin etmiştim kendi kendime. Hastane bir süreliğine onarım tadilat işleri yüzünden kapatılmıştı. Figen Ayaz'ın gelişiminin daha iyi olması için küvözde kalmasını söylemişti ama o günden sonra ben Ayaz'ı kucağımdan bir an olsun ayırmamıştım. Onun gelişimi benim yanımda olmalıydı. Belki yanlış olabilirdi bu yaptığım ama böyle olmak zorundaydı. Bir daha asla bu korkuyu yaşamak istemiyordum. Hastane yönetimi bu olayın kundaklama olduğundan şüpheleniyordu. Ama ben yüzde yüz emindim. Bu olay bizi tanıyan birileri tarafından kurgulanmıştı. Bariz belliydi bu. Şimdiye kadar çıkmayan yangın Ayaz doğduktan sonra mı çıkacaktı? Evet tesadüf de olabilirdi tabii. Ama benim düşüncem bu yöndeydi.

GECENİN IŞIĞIWhere stories live. Discover now