9. BÖLÜM

153K 4.9K 1.3K
                                    

Keyifli okumalar

••

Suçlar insanların yüzünden görünseydi, aynalar satılmazdı.
-Peter Ustinov

••

Gözlerimi açtığımda Gece'nin odasındaydım. Ne olmuştu bana. Kolumda hissettiğim acı ile inledim. Kaldırıp koluma baktım, küçük bir kan pıhtısı. Tabii ya kan... Kan beni tutuyordu. Ve o harabe depoda kan görünce bayılmıştım. Odanın kapısı açılınca kafamı kaldırdım. Gece.

"Daha iyi misin?" Sahi , merak mı etmişti? Beni o ucube mekana götürürken aklı neredeydi acaba?

"Evet," dedim sakince. Ama başım ağrıyordu. Karnımda da tarifi imkansız bir ağrı vardı. Sanki etim çekiliyormuş gün.

"Kan tuttuğunu bilseydim götürmezdim."

Sanki kendini suçlar gibiydi. Onu ilk defa böyle görmüştüm. Bana bir şey olacak diye endişelenmiş miydi cidden?

"Hata bende, söylemeliydim," deyince başını salladı.

"Hadi Pamuk Teyze yemek hazırladı."

"Aç değilim."

İştah falan kalmadı ki bende. Gördüklerimden sonra bir süre yemek yemezdim belki de.

"Işık hadi. Şansını da sabrımı da zorlama istersen."

Ve gerçek Gece sahalarda. Ben de nerede kaldı diyordum zaten.

Onunla inatlaşmaya hiç niyetim yoktu.

"Tamam," deyip yerimden kalkmaya çalıştım. Başım çatlıyordu. Üstüne yetmez gibi kasıklarıma iğne batıyormuş gibi hissediyorum. Acı verici bir hisle inledim.

"Bir yerin falan mı ağrıyor?"

Bu gün fazla mı ilgiliydi Gece Karayel? Yoksa sadece suçluluk duygusu mu?

"Başım ağrıyor sadece."

Onu bir şekilde geçiştirmek istedim. Her yerim ağrıyordu en çok da kasıklarım ama bu kadar özele girmeye gerek yoktu.

"Yemeğini ye ağrı kesici içersin."

Bulduğu çözüm benim işime yaramazdı ama iyi niyetini kabul etmek adına;

"Tamam," deyip kapıdan çıktım. 

Aşağıdan mis gibi kokular geliyordu. Merdivenleri kokuya giden yolu kısaltmak adına hızlıca indim. Az önce kayıplara karışmış iştahım şimdi yerindeydi. Bu kokular iştahımı geri getirmişti. Gece benim kadar hızlı olmasa da peşimden geliyordu.

Salona kurulmuş masaya oturdum. Güneş çoktan oturmuş bile.

"Abla baksana Pamuk teyze. Adı ne kadar güzel."

Gülümseyerek kadına baktım. Başörtüsünün altından belli olan bembeyaz saçları vardı. Gözleri boncuk boncuktu. Çok tatlıydı. Yüzündeki çizgiler yaşanmışlıklarının bir kanıtıyken hiçbiri eğreti gözükmemişti gözüme.

"Merhaba kızım."

Sesi de kadife gibiydi. Yaşlılığın verdiği o tutukluk ve ses pürüzü onda çok tatlı bir ses yaratmıştı.

"Size de merhaba. Nasılsınız?"

Yüzündeki pozitiftik bana da yansıyordu.

"İyiyim yavrum sen nasılsın? Daha iyi misin?"

Sanırım bayılmamdan bahsediyor.

"Başım ağrıyor. -Kulağına yaklaştım- ah bir de kasıklarım," diye fısıldadım. Gece de masa da yerini almıştı. 

GECENİN IŞIĞIWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu