28. BÖLÜM

97.7K 3.2K 139
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR

••

Hayatım oldukça monoton geçiyordu. Yaklaşık bir aydır üniversite-ev işleyişindeyim. Gece ise ev-iş işleyişindeydi. Bazı geceler eve gelmiyordu. Nerede olduğunu sorduğumdaysa geçiştiriyordu. Bu hafta sonu üçümüz güzel bir vakit geçirdik. Amcamdan zor bela izin almıştım. Kardeşimden bile ayrıydım siz düşünün.

  Üniversite zordu. İlk bir kaç hafta pes edecek duruma gelmiştim. Önce geçmiş yılların notlarını bulmam gerekmişti daha sonra sınavlar. Her şey çok çabuk olsun istiyordum. Önceki yıllardan çok eksiğim olduğu için bu yılın konularından hiçbir şey anlamıyordum. Hocalar ders anlatırken ben boş boş onları izliyordum. Daha sonra evde deli gibi çalışarak bu işi düzene soktum. Üniversitenin tek artısı Sinem'in de burada olmasıydı.
O bu üniversiteyi kazanıp İstanbul'a geldiğinde ben lise son sınıftaydım. Onun hayalinde hep benim bu üniversiteyi kazanmam vardı. Ben pek mümkün görmüyordum ama küçük planlı bir çalışma ile burayı kazanmış ama gelmemiştim.

Sinem Türkçe öğretmeni olmak istiyordu. Onun bu yıl son senesiydi. Benimse önümde iki yıl vardı. Geçmiş yılların finalleri, vizeleri... bu yılın konuları bütleri... Neler var neler. Tüm bunların üstesinden nasıl geleceğim onu da bilmiyorum.

    Kendime bir çalışma odası buldum. Evin bir sürü boş odası vardı zaten. Ben de bir tanesini değerlendirmiştim. Okuldan sonra oraya kapanıyorum. Gece gelene kadar da çıkmıyorum. Evdeki yardımcı teyze sağ olsun dakika başı bir isteğim olup olmadığını soruyordu. Bugün yine kendimi odaya kapattığım günlerden biriydi. Önümdeki kağıtlara çatık kaşlarla baktım.
Osmanlıca sen nasıl bir dilsin ya. Zerre bir şey anlamıyorum bu dersten. Beynim artık Arap alfabesinin harflerini görmekten yanmıştı. Daha fazla buna maruz kalmadan kendimi odadan attım. Annemi aramak için telefonumu açtım. Bu ay sonunda 8 ay bitip 9 ay olacaktı onlardan ayrı geçirdiğim zaman. Telefon çalıyordu. Az sonra babamın sesi ile gözlerime doluşan yaşı engelleyemedim.

"Güzel kızım."

Sesi öncekinin aksine o kadar dinç ve güçlüydü ki..

"Baba..."

Sesim titredi boğazım düğümlendi. Yutkundum. Aşırı bir özlem vardı içimde. Annem, babam, abim, kardeşim...

"Kızım ağlıyor musun sen?" Babam kızar gibi konuştu. Sanki o görüyormuş gibi gözlerimi çabucak silip başımı iki yana salladım.

"Yo yo ağlamıyorum ben."

İçim çok dolmuştu. Onlar olmadan yaşamak çok zordu. İlk kez böyle bir ayrılık yaşıyorduk.

"Güzel kızım sakın ağlama. Üzülme. Biz çok iyiyiz. Tedavi çok iyi gidiyormuş. Beklediklerinden de iyiymiş. Bir yıl olmadan da dönebiliriz. Doktorlar bir ay içinde tedavi bitebilir diyor. En kısa zamanda orada olacağız."

Duyduğum bu güzel haber ile ağzım kulaklarıma vardı.

"Sen ciddi misin baba? Gerçekten çok sevindim. Seni kollarıma alıp sarılmak için can atıyorum."

Arka taraftan bir ses yükseldi.

"Beni özleyen yok tabi."

Sesinde sitem de vardı ama daha çok alay.

"Abimm," dedim özlemle. Onu görmeyeli daha çok zaman oluyordu. Gittiğinden beri sadece bir kere gelmişti onun dışında hep görüntülü konuşmuştuk.

"Abin ya abin," diye dalga geçti. Onu çok daha fazla özlemiştim.

"Seni de çok özledim. Hatta en çok seni özledim," dedim dürüstçe. Yalan değil. Abim benim için çok değerliydi. Çocukluğum onun sayesinde güzelleşti sonuçta.

GECENİN IŞIĞIWhere stories live. Discover now