33. BÖLÜM

115K 3.2K 861
                                    

Keyifli okumalar. Satır arası yorumları bekliyorum.

••

Sevgilinle birlikte çarpan kalbin senin dansındır.
-Osho

••

Hayat bu işte. Kaçarsın kaçarsın. Tam kurtuldum dediğin anda yine hiç ummadığın bir yerden darbe alırsın. Ve o darbe seni bitiren darbe olur. Elin ayağın kesilir. Dilin lâl olur. Aynı bana olduğu gibi. Karşımda bana bütün acıları yaşatan kişi o değilmiş gibi yüzsüzce bakıyordu. Kapının kenarına çekilip geçmelerini bekledim.

"Abicim biraz daha geç açsaydın," dedi abim alayla. Lakin şu an beynim hiçbir şey almıyordu. Ağzımdan tek bir laf bile çıkmıyordu. Onlar içeri geçince ben de sonunda ayaklarıma yürü emrini verip içeri geçmiştim. Annem ve babam onu tam bir evlat gibi severken ben uzaktan izliyorum. Güneş kucağına atlayınca bizimkiler şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Güneş ile gözgöze gelince gözlerimi kocaman açıp sakın bir şey belli etme der gibi baktım. Başını sallayıp kucağından indi.

"Ben... ben bu abiyi hep haberlerde görüyordum," diye salladı. Gece ise ona gülümsemişti.

"Gece oğlum nasılsın görmeyeli?" deyip tekrar sarıldılar babam ile. Babam Geceyi tanıyordu yani. Tanıyor tabii Işık babası babanın patronuydu! Duman bey yok mu işte, hatırla! İç sesim bana küçük bir hatırlatma yaptı. Halbuki gerek yoktu. Gayet iyi hatırlıyordum. Babam ile yıllardır tanışıyormuş gibi samimi sohbet ediyordu. Arada bir anneme iltifat etmekten de kaçınmıyordu. Gözleri gözlerimi bulunca tiksinti ile gözlerimi kaçırıp onun haricinde heryeri izliyordum. Abim ve babamla koyu bir muhabbete girmiş susmak nedir bilmezken kendimi kötü hissettiğimi anlamıştım. Başım dönüyordu. Annem bana zerre bakmazken Güneş özlemle onu izliyordu. Doya doya sarılamadı ya hanımefendi içinde kaldı! Bütün hepsi onun ile ilgilenirken ben ona bakmıyordum bile. Sanırım abim aramızda geçenleri duysa... Allahım düşünmek dahi istemiyorum. Annem koyu geçen sohbeti bölüp sofraya geçmemizi emretti. Herkes yerinden kalkarken ben en son kalkmıştım. Yanyana falan gelirdik Allah muhafaza! Herkes masada yerini alırken ben de Güneşin yanına
-onun tam karşısı- geçip oturdum. Annem yemekleri servis etmeye başladı. Herkesin tabağı dolunca yemekler kaşıklanmaya başlandı. Masadakilerden ımmm nidaları yükselirken ben sessizdim.

"Ellerine sağlık Nermin teyze."

Ağzından böyle kibar şeyleri duymak şaşırtıcıydı. Genelde benim yaptığım yemeğe iltifat etmezdi. Beğenmezse burun kıvırır, beğenirse ses etmezdi.

"Afiyet olsun evladım."

Anne! Herkes neden ona muhteşem bir varlıkmış gibi davranıyordu. Kimse onun kim olduğunu bilmiyordu. Mafya olduğunu, tefeci olduğunu...

Nerden çıktı bu şimdi? Işık düşünme artık onu!

"Sadık amca sen çalışıyor musun?"

"Evet oğlum girdim ben de bir işe. Bu devirde ev geçindirmek kolay değil. Bir tek Bulutun eline bakmak olmaz. Sen şimdi anlamazsın hele bir evlen çoluk çocuk sahibi ol anlarsın." Babamın sözleri bitince Gecenin gözlerini üzerimde hissettim.

"Elbette o günleri de göreceğiz," derken hâlâ bana baktığını hissediyordum ve rahatsızca başımı kaldırdım ki tahminimde yanılmadığımı gördüm.

"Var mı birileri kerata?" dedi babam alayla. Bu muhabbet iğrenç bir boyut alıyordu. Cevabı duymak istemiyordum. Veya korkuyor muydum? Bilmiyorum.

"Şu anlık yok ciddi bir şeyler, ama var benim de aklımı başımdan alan bir zalimin kızı," deyip bu defa anneme bakmaya başladı. Tanrım! Neler yapıyor böyle! Amacı ne? Beni zor duruma düşürmek mi? Eğer öyleye çok iyi başarıyor.

GECENİN IŞIĞIWhere stories live. Discover now