70. BÖLÜM

96.2K 2.2K 452
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR

••

Gerçek servet cebin değil, kalbin ve zihninin zenginliğidir.
-Kevin Gates

••

Tüm hayatının yarısından fazlasını tembellik yaparak geçirmiş biri için sabahları erken uyanmak işkencedir. Kimisi de sabah insanıdır. Kocam her sabah güneş ışınları odamıza ulaşır ulaşmaz uyanırdı. Sanki programlanmış gibi. Bense güneş ışınlarına saydırıyordum. Neden gözüme gözüme giriyorsun?

Eylül ayına giriş yapmıştık ve havalar mevsim normallerinin epey üzerindeydi. Yazı seven biri olarak bu durumdan memnudum. Keşke hep yaz olsa.

Bir kez daha gerinerek kalktım yataktan. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Daha erken uyumalıydım. Zira her sabah böyle olacaktı. Ayılmam epey sürdü. Yüzümü yıkadıktan beş on dakika sonra yeni yeni açılıyordum. Üzerime ne geçireceğimi uzun uzun düşünmedim. İş kıyafetlerimi takım takım ayırmak gerçekten güzel bir fikirdi. Bir de oturup hangi gömleği hangi etek ile giyineceğimi düşünürsem evden çıkamazdım. Boynu fırfırlı sıfır kol beyaz gömleğimi ve düz kesim kalem eteğimi aldım askıdan. Üzerimi giydiğimde kocam aşağıdan sesleniyordu. Bu kadar da hızlı olunmaz ki! Saçlarımı tarayıp kahküllerimi düzelttim. Bugün açık bırakabilirdim saçlarımı. Makyajı tercih etmedim. Zaten hava yeterince bayıyordu. Ayakkabılarımı giymeyip elime aldım. Büyük deri çantamı da omzuma takıp merdivenleri çabucak indim. Elbette hazır bir kahvaltı masası yoktu. Bu eve bir yardımcı şarttı. Acilen! O da benim gibi düşünüyor olacak ki konuya direk girdi.

"Annemin evinden bir yardımcıyı buraya alacağım."

Melek annenin evinden? Hım... Dikkat ettiğim kadarıyla o evdeki bütün yardımcılar gençti. Hemen hemen hepsi. Ve onların hiçbirini evime sokmaya hiç mi hiç meraklı değilim.
Açıkça belirttim.

"O ahmak kızları evimde istemiyorum."

Anlamadığım bir şekilde baktı bana. Daha sonra başını aşağı yukarı salladı.

"Emredersiniz hanımefendi."

"Ben dalga geçmiyorum," dediğim ciddileşti.

"Ben de..."

Daha sonra kafası ile çıkış kapısını gösterdi. Elimdeki ayakkabılarımı yere bırakıp giyindim. Topuklu ayakkabı gerçek bir işkenceydi. Babet tarzı giysem ne olur ki?

Evden çıktığımızda sabahın serin esintisi kollarımı yalayıp geçti. Arabaya bindiğimizde bu yok oldu. Kemerimi takar takmaz araba hareketlendi. Sol göğsümün üzerinden inen kemer göğsümü acıtıyordu. Yanılıyor olabilir miydim? Her zamanki kemerdi. Göğüs ucum karıncalanıyordu. Basbayağı hissediyordum. Acıyordu. Sanki birden fazla iğne göğsüme batırılıyor gibiydi. Bunu daha önce de yaşamıştım. Umursamamıştım. İkinci defa olması beni korkutmuyor değildi. Üstelik bu defa bahanem de yoktu. Gece'ye suçu atamazdım. O seferden sonra göğüslerime karşı daha kibardı. Sinyallere bakılacak olursa hastane yolu gözükmüştü bana. En fazla ne olabilirdi ki? Boş yere kuruntu yapıyor bile olabilirdim. Ama hastaneye gitmekte fayda vardı. Gece'ye söylemek istemiyordum. Çünkü biliyorum ki boş yere panik yapacaktı. Buna hiç mi hiç gerek yoktu. Yarın bir yolunu bulup hastaneye gidecektim. Ona çaktırmadan.

••

Şirkete geldiğimizde aç olduğumuzu daha yeni fark etmiştim.

"Karnım aç," diye sızlandım asansöre binerken.

"Bir şeyler sipariş ettim."

Sabah sabah ne sipariş etmişti? Çiğköfte, lahmacun falan? Son katın düğmesine basıp geri çekildik. Az sonra asansör hızla dolmaya başladı. Her içeri giren Gece'ye başı ile selam veriyordu. Aynı şekilde karşılık veriyordu kocam. Otuzlu yaşlarının başında olduklarını tahmin ettiğim kadınlarsa ona kaçamak bakışlar atıyordu. Yanında ben vardım! Karısı! Utanma falan kalmamıştı. Tabii parmağında yüzük yoktu ki. O lanet olası halka parmağında olsaydı bu kadınlar ona gözünün ucuyla bakamazdı. Gerçi pek de değişen bir şey olacağını sanmıyordum. Eminim kadınların haberi vardı Gece'nin evli olduğundan. Yalnızca benimle evli olduğunu bilmiyor gibiydiler. Asansör 6. katta durunca kır saçlı adam indi. Yer açılınca kadınlar biraz da olsa bizden uzaklaştı. Neredeyse dibimizdeydiler az önce. Son kata ulaşırken onların da bu katta çalıştığını fark etmem biraz can sıkıcı olmuştu. Asansör durunca kocam sahiplenici bir tavır ile kolunu omzuma atıp bizi asansörden çıkardı. Kadınların arkamızdan bizi izlediğine şüphe yoktu. Sekreterler başlarını bilgisayardan ayırıp bize bakıyordu. Bakışlar beni rahatsız etse de onun umurunda değildi. Başı ile birine selam verdi ardından odamıza girdik. Dün gece biraz soğuk davrandığını düşünürsek kolunu omzuma dolaması iyi bir hareketti. Biz küs kalamazdık ki zaten. Odaya bakma fırsatı bulduğumda büyük toplantı masasının üzerine kahvaltı kurulduğunu fark ettim. Bir şeyler sipariş ettim dediği bu muydu? Resmen kahvaltı masası kurulmuştu. İştahla masaya oturdum. Onu beklememiştim bile. Buna takılmayıp arkamdan o da oturdu masaya. Taze sıkıldığı belli olan meyve suyumdan bir yudum aldım. O da her zamanki gibi kahvesini yudumladı. Kurt gibi açtım ve bu masa benim için muhteşem bir fırsattı.

GECENİN IŞIĞIWhere stories live. Discover now