Uzun zamandır kalem tutmadı parmaklarım
Ama sanma ki dertsiz, kedersiz yürüdüğü yollarda ayaklarım
Puslu bir camın ardında saklanırken hayattan
Kanı çekilmiş, sevgisizlikten olukları derinleşmiş parmak uçlarımın.
Bayatlamış zamanı tüketmekten hafifçe ağrırken midem
Kime sorsam ''Üşütmüşsün.'' dedi.
Düşündüm,
Güz, tuz ve buz dışarıda mıydı yoksa içeride mi?
Emin değilim.
Sonbahar soyunup giyineli çok oldu.
Nefesimin havayla seviştiği yorgun buharlardan nasibini çokça aldı avuçlarım.
Damarlarımda deli gibi akan kızıl ırmaklar,
İşi abartıp arada al al etti bedenimi saran kılıfı.
Öyleyse nasıl üşütmüştüm?
Ne sararıp solmuş,
Ne gözyaşlarıyla kavrulmuş,
Ne de karanın zıttıyla kucaklaşmıştım.
Belki de üşümemiş de üşütülmüştüm...
Üzerime binen hatalardan,
Gökyüzünün griye çalan kavgasından,
İnsan deryasının sığ kalabalığından
Payıma düşeni alıp bir kardelen gibi gömülürken yeryüzüne küsmüştüm.
Evet, evet üşütülmüştüm!
Ölesiye derin, öylesine keskin üşütülmüştüm ki dünyaya bakan penceremin ardında
Kalemim olmadan derin mi derin bir uykuya gömülmüştüm.
Belki de rüyamda bir kelebek olduğumu görmüştüm.
YOU ARE READING
Kara Kalem
Poetryİçimdeki paslı parmaklıklardan firar etti bugün kelimeler. Kirli havayla bayram etti körpe ciğerleri, mavi göğe yenik düştü düşleri. Bereli parmaklarıyla, kırık kalemleri vardı bir tek. Yazdıkları asla silinmedi. Sonra kara kalemini çıkarttı içimdek...